Ölümünün 102. Ve Doğumunun 138. Yılında Milli Edebiyatın Mimarı Ömer Seyfettin

99

1789
Fransız İhtilâli’nin dünya gündemine getirdiği kavramların başında “milliyetçilik”
gelir. Kısa sürede bütün Avrupa’yı etkileyen bu kavram, feodal ve monarşik
yapıları sarsarak millî devletlerin oluşumuna zemin hazırladı. Ondokuzuncu
yüzyılın ilk yarısında Yunanistan’ın ayrılmasıyla bu rüzgârdan etkilenen
Osmanlı İmparatorluğu, ikinci yarıda bütün Balkanların bu etki alanına
girmesiyle siyasi yapısında büyük sarsıntılar yaşamaya başladı. İşte Ömer
Seyfettin (11 Mart 1884- 6 Mart 1920), Balkan kavimlerinin milliyetçilik ve
bağımsızlık mücadelelerinin doruk noktasına çıktığı ve Balkan komitacılarının
Türk ve Müslümanlara en ağır zulümleri reva gördüğü bir dönemde dünyaya geldi.

            Ömer Seyfettin’in 1884’te Gönen’de
başlayan hayat macerası, 1903’te başlayan askerlik hayatıyla yeni bir mecraya
kavuştu. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra önce III. Ordu’nun
Selânik’teki nizamiye taburlarından birine, ardından da, iki yıl kalacağı
Makedonya hudutlarındaki Yakorit Bölüğü’ne komutan olarak görevlendirilmesi,
Ömer Seyfettin’in ruhunda var olan milliyetçilik duygusunun gelişip
serpilmesine yol açtı. Dilde sadeleşme cereyanına gönül veren yazar Ali Canip’e
1910 yılında yazdığı bir mektupta “Geliniz Canip Bey, edebiyatta, lisanda bir
ihtilâl vücuda getirelim” diyerek dil ve edebiyat alanında açacağı milli
çığırın sinyalini veriyordu.[1]

            Ömer Seyfettin, Türk toplumunca
millî, tarihî ve sosyal temalı hikayeleri ile usta bir hikaye yazarı olarak
tanınır. Fakat o, sadece bir hikayeci değil, aynı zamanda şair, eğitimci,
orijinal görüşleri olan bir sosyolog, bir fikir adamı ve bir dil inkılâpçısı idi.
Onun bütün eserlerinde ve düşüncelerinde temayüz eden, milliyetçi kimliğidir.
Onun milliyetçiliği, Türk milletini bütün özellikleriyle tanıyan ve kucaklayan,
gerçekçi ve ölçüleri sağlam bir milliyetçilik anlayışıdır.

            Ömer Seyfettin’in milliyetçiliğini
üç ayrı bölümde inceleyebiliriz: Dil milliyetçiliği (Türkçeciliği), Edebî milliyetçiliği,
Siyasi ve fikrî milliyetçiliği.

            Biz bu
yazımızda özellikle Ömer Seyfettin’in Dil milliyetçiliği (Türkçeciliği) ve
Edebî milliyetçiliği üzerinde duracağız. Tanzimat’la birlikte güçlenen dilde
sadeleşme faaliyetlerini sistemli ve somut bir biçimde fikrî platforma taşıyan
Ömer Seyfettin’dir.  11 Nisan 1911’de Genç Kalemler Mecmuası’nın 2. Cilt 1.
Sayısı’nda yer alan “Yeni Lisan” makalesi, millî dile dönüşün manifestosudur. [2]

Yeni Lisan Hareketi’nin ilkeleri şunlardır:

a.    Yazı
dilini konuşma diline yaklaştırmak; 
İstanbul Türkçesi ile yazmak; yani konuşma dilinden yeni bir yazı dili
meydana getirmek,

b.    Dilimizdeki
Arapça ve Farsça gramer kurallarını kullanmamak, bu kurallarla yapılan isim ve
sıfat tamlamalarını-bazı istisnalar dışında-kullanmamak;

c.    Dilimizde
kullanılan Arapça ve Farsça kelimelerle kurulan isim ve sıfat tamlamalarını
Türkçe kurallarına göre yapmak,

d.    “Şayed,
amma, lâkin, hemen, henüz, yani” gibi konuşma diline geçmiş olan Türkçeleşmiş
edatlar dışında Arapça ve Farsça edatlar kullanmamak,

e.    Arapça
ve Farsça kelimeler içinde halk dilinde telaffuzu değişmiş olanları, yazı
dilinde bu değişik şekilleriyle kullanmak; “kalabalık, hoca” gibi. Buna
karşılık “güneş” varken “şems”, “ay” varken “kamer” kelimesini kullanmamak,

f.     Arapça
ve Farsça kelimeleri Türkçede söylendikleri gibi yazmak; ilmî terimler dışında
Arapça ve Farsça kelime kullanmamak,

g.    Bu
ilkelerden hareketle millî bir dil ve millî bir edebiyat meydana getirmek.

Edebiyat mahfillerinde büyük tartışmalara sebep olan “Yeni
Lisan” makalesindeki fikirler, kısa bir süre sonra geniş bir taraftar kitlesi
bularak Millî Edebiyat çığırının açılmasında öncü rolü oynadı. Ömer Seyfettin,
millî bir edebiyat meydana getirmek için, önce millî bir dilin ortaya çıkması
gerektiğini belirtmiştir. Ona göre, eski dil hastaydı ve bu hastalığın sebebi
de içindeki lüzumsuz ve yabancı kaidelerdi.

Ömer Seyfettin’e göre milli mefkûre (ülkü) üç sevginin
birleşmesinden meydana gelir: Dil sevgisi, millet ve din sevgisi, vatan
sevgisi. Yazar, Türk milletinden olmayı da şöyle tarif eder: ”Türkçe konuşan
bütün Müslümanlar, Türk milletindendir.” Milleti de “aynı dili konuşan ve
dinleri bir olan bütün insanlar” diye tarif eder.[3]

Ömer Seyfettin, dili manevi bir vatana benzetir. Bu vatan
bozulursa ne milet kalır, ne devlet… Ona göre, “Milliyetimiz nasıl Türklük,
vatanımız nasıl Türkiye ise, lisanımız da Türkçedir. Türkçe bizim manevi ve
mukaddes vatanımızdır. Bu manevi vatanın istiklâli, kuvveti, resmî ve millî
vatanımızın istiklâlinden daha mühimdir.[4]

Ömer Seyfeddin “Yeni Lisan” makalesinde “milli dil” kadar
“millî edebiyat” ve “edebiyatın milliliği” meselesi üzerinde de durmuştur. Ona
göre, bu makalenin yayınlandığı tarihe kadar (1911) millî bir edebiyatımız
yoktur. “Olanlar da muharebe ve tasavvuf tasvirlerinden ve iptidaî şarkılardan
ibarettir. Görülüyor ki, şimdiye kadar millî bir edebiyat vücuda
getirememişiz…”

Ömer Seyfettin Türk milletinin yavaş yavaş “ yeni bir
hayata ve yeni bir intibah devresine” girdiği kanaatindedir. Bu sebeple, “Biz
bütün bu karanlıklardan uzak, hür ve müstakil, ilim ve edebiyat için
çalışacağız. Gayemiz millî lisan, millî bir edebiyat vücuda getirmek
olacaktır.” [5]

“Millî edebiyat şekilce,  lisanca, manaca bizim hususiyetlerimize hâiz
bulunacaktı. Milli veznimiz hece usulü idi. Milli lisanımız bütün Türklüğün
dimağı olan İstanbul’da her gün konuştuğumuz lehçe idi. Edebiyatımızın başka
milletlerin edebiyatlarına benzemeyen hususiyetleri ancak bize ait
sayılabilirdi”. [6]

Ömer Seyfettin, “milli edebiyat” oluşturabilmek için üç
unsuru esas alıyordu:

a)    Dil ve
anlatımda, milli dil ve sade üslûp kullanmak,

b)    Konuları
millî tarih ve milli coğrafyadan seçmek.

c)    Şiirde
millî ölçü olan heceyi kullanmak.

O, “edebiyatsız edebiyat yapmak” istiyordu. Yani edebî
eserleri; lüzumsuz söz, şekil, mecaz ve hayal sanatlarıyla süslemeden, parlak
cümleler kullanmadan yazmak düşüncesindeydi. Bunu da başardı. Ahmet Midhat
Efendi’den sonra Türk halkına okumayı en çok sevdiren yazarlardan biridir.
Çünkü o, dilini konuşulan halk Türkçesinden, konularını millî tarihimizden ve
toplum hayatımızdan alıyordu.

Ömer Seyfettin, hikâyeciliğimizde bir dönüm noktasıdır.
Ondan önce de hikaye yazan yazarlarımız vardı, ama dilleri sürçüyordu ve edebî
endişelerden arınamıyorlardı. Dili, deyişi, konuları “Türk” olan hikayeyi Ömer
Seyfettin’e borçluyuz. O, sanatıyla ülküsünü birleştirmiş bir sanatçıydı. Onun
ülküsü, milliyetçilik ülküsüydü. “Mademki Türküz, o halde Türk gibi görür, bir
Türk gibi düşünür, bir Türk gibi duyarız ve bir Türk gibi yazarız.”

 Ömer Seyfettin, otuz
altı yıllık kısa ömrünü, Türk milletinin kaderini değiştirecek, dil, edebiyat
ve siyaset alanlarındaki düşünceler ve eserlerle doldurmuştur. O, bu
özellikleri ve hassasiyetleri ile milli dilden sonra, Millî Edebiyat’ın da
temelini atan kişidir. Milli Edebiyat akımının diğer yazarları ile birlikte
Milli Mücadele’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin manevi mimarları arasında yer
almıştır. Milli dil ve Milli Edebiyat’ın kurucusudur.  Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

 

 

 

 

 



[1]
Ali Canib Yöntem, Ömer Seyfeddin ,
İst. 1947, s.11

[2]
Yeni Lisan” makalesinin tam metni
için Ali Canip Yöntem’in adı geçen eserine bakınız.

[3]
Ömer Seyfeddin, Türklük Ülküsü (Hz. Sakin Öner), 2. Baskı, İstanbul 1977.

[4]
Ömer Seyfeddin, Türkçeye Karşı
Enderunca” Türk Sözü dergisi, yıl 1, S. 4, 1 Mayıs 1330/1914

[5]
Ömer Seyfeddin, Bütün Eserleri Makaleler I, Dergah Yay, İst 2001, s. 111

[6]
Ömer Seyfeddin, age., s.369

Önceki İçerikZaman Makinesi de İcat Edilmiş…
Sonraki İçerikZafer Ukrayna’nın Mı, Rusya’nın Mı Olacak?
Avatar photo
Bulgaristan göçmeni bir ailenin oğlu Sâkin Öner 05.10.1947 tarihinde Denizli ilinin o zaman Çal ilçesine bağlı bulunan Dedeköy bucağında doğdu. Bugün Dedeköy 'Baklan' adıyla Denizli'ye bağlı bir ilçedir. Babası Emniyet Komiseri merhum Celalettin Öner, (1922-16.12.1970) annesi Denizli'nin Honaz ilçesinden ev hanımı merhume Ulviye Öner (Akkuş)'dir. Annesi 1951yılında vefat etmiştir. Babası 1953 yılında Polis Memuru olarak görev yaptığı Aydın ilinin Nazilli ilçesinde Zarife Öner (Meriçoğlu) ile ikinci evliliğini yapmıştır. Sakin Öner 1951-1953 yılları arasında Dedeköy (Baklan)'da dedesinin ve babaannesinin yanında kalmıştır. İki yıl köy ortamında kalan Öner, burada kırsal kesimdeki Türk insanının yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, zengin halk kültürünü tanıma imkânını bulmuş ve bu döneme ait izler şiirlerine ve yazılarına yansımıştır. ÖĞRENİM HAYATI Babasının memuriyeti sebebiyle 1954-1955 der yılında Manisa'nın Kırkağaç ilçesinde başladığı İlkokul hayatı; Manisa'nın merkezinde devam edip Afyon'un Sandıklı ilçesinde tamamlandı. 1959-1960 Öğretim yılında Sandıklı Ortaokulu'nda başlayan ortaokul tahsili, Bandırma'da devam edip Van'da tamamlandı. Lise'ye Van'da başlayıp Yozgat'ta tamamladı. 1965 Haziranında girdiği Üniversite Giriş sınavı sonunda birinci tercihi olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Burada öğretimini sürdürürken Babıâli'de Sabah Gazetesi'ne muhabir olarak çalıştı. 1966 yılında Bugün Gazetesi'ne teknik sekreter olarak transfer oldu. Bu arada Hukuk Fakültesi'nden ayrıldı. 1967'de yeniden girdiği Üniversite Giriş İmtihanı'nı kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kayıt oldu. 1967-1972 yılları arasında bu bölümde okudu. Bu süre içinde dergicilik, kitapçılık ve yayıncılık yaptı. 1972 yılı Şubat ayında diploma aldı. Babasının vefatı sebebiyle Denizli iline tâyinini istedi ve aile fertlerinin sorumluluğunu üstlendi. 1981 yılında doktora çalışmalarını başlatan Öner, 1987 yılında doktora yeterlik sınavını verdi. Ancak, idarî görevleri sebebiyle doktora çalışmalarına uzun süre ara vermek mecburiyetinde kaldığından, 2003 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Doktoru oldu. MEMURİYET HAYATI Denizli Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak memuriyet hayatına başladı. 17.02.1973 tarihinde Denizli ilinin Acıpayam ilçesi Darıveren bucağında Fidan Oymak ile evlendi. 1975 yılı Temmuz-Ekim ayları arasında İzmir-Bornova'daki Topçu Taburu'nda kısa süreli askerlik görevini yaptı ve Topçu Asteğmen olarak terhis oldu. Memuriyet hayatı; İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'ne Müdür Yardımcısı ve Edebiyat Öğretmeni, Tahakkuk Müdür Yardımcısı ve Türkçe Bölümü Öğretim Görevlisi, Sinop Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak devam etti. Çalışma şartlarının uygun olmaması ve ailesinin İstanbul'da kalması sebebiyle, çok sevdiği meslek hayatına Mayıs 1977 tarihinde istifa ederek İstanbul'daki günlük Hergün Gazetesi'nde önce Haber Müdürü sonra da Yazı İşleri Müdürü oldu. 01 Ocak 1980 tarihinde yeniden öğretmenlik mesleğine dönek için başvurdu. Görev emri gelinceye kadar büyük düşünür ve yazar S. Ahmet Arvasi'nin kurduğu Türk Gençlik Vakfı'nın müdürlüğünü yaptı ve bu vakfın yayın faaliyetlerini yürüttü. 23.03.1970 tarihinde İstanbul Kız Lisesi'ne tâyini çıktı. 07.04.1980 tarihinde İstanbul Şehremini Lisesi'ne Edebiyat Öğretmeni ve müdür yardımcısı oldu. 13.12.1982'de İstanbul Pertevniyal Lisesi'ne Edebiyat öğretmeni olarak nakledildi. Bu okulda 23.08.1983'te Müdür Başyardımcısı oldu. 05.12.1984'te de İstanbul Behçet Kemal Çağlar Lisesi'nde Müdür olarak vazifelendirildi. 27.06.1987 tarihinde İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü'ne Müdür Yardımcısı olarak görevlendirildi. 16.10.1992 tarihinde Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne. 29 Haziran 1995 tarihinde ikinci defa İstanbul Millî Eğitim Müdür Yardımcılığına, 01.07.1998 tarihinde Vefa Lisesi camiasının umumi isteği üzerine ikinci defa Vefa Lisesi Müdürlüğüne, 18.08.2010 tarihinde İstanbul lisesi Müdürlüğü'ne kâyin edildi. Mart 2012'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. EDEBİYATTA 50 YIL Sâkin Öner'in edebiyatla ilgisi, 1957 yılında şiir yazmakla başladı. Merakı gelişerek, dosya kâğıdından dergiler yaptı. İlk şiirini 1957 yılında, ilkokul dördüncü sınıfta iken yazdı. "Gurbet" başlıklı bu şiir aynen şöyleydi: Gurbetteyim bugünlerde Geziyorum sahillerde Oturup ağlıyorum Hicran dolu bahçelerde Sızlar gizli yaralar Gönlümde hatıralar Günler geçer de sonra Yaşlar gönlüme dolar Ayrı düştüm sıladan Kan damlıyor yaradan Gurbet ayırma beni Yurttan, eşten ve dosttan. Ortaokul 2. sınıfa Bandırma'daki dayılarının yanında okurken ilk şiiri, Bandırma Ufuk Gazetesi'nde yayınlandı. Öğretmeni Münevver Yardımsever her dersine, Sâkin Öner'e bir şiir okutarak başlardı. Böylece şiir okuma sanatını öğrendi. Şiir okuma görevi Van Lisesi'nde de devam etti. Millî bayramlar ve törenlerin değişmez elemanı idi, okul adına günün anlamına uygun şiiri o okuyordu. Şiirleri Van'da çıkan gazetelerde yayınlandı. Şiir yarışmalarına katılıp dereceler aldı. Ortaokul 3. sınıfta okul idaresinden izin alarak şahsı adına 'Doğuş' adıyla bir duvar gazetesi çıkardı. Bu gazetedeki bütün yazı ve şiirler kendisine aitti. Lise 1. sınıfa geçtiğinde Okul Müdürlüğü, okulun Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanlığına Öner'i getirdi. Okulun camekânlı büyük bir duvar gazetesi vardı. Artık onu o çıkarıyordu. Gazetede makale, deneme, röportaj, hikâye, şiir, haber, karikatür, bulmaca ve spor olmak üzere çok çeşitli türlere ve konulara yer veriliyordu. 15 günde bir değişen bu gazetede kendisine çeşitli haberler ve spor haberlerinde Cafer İpek, karikatür ve bulmacada da Metin Haldenbilen isimli bir arkadaşı yardım ediyordu. 1962 yazında Ağrı'da bulunan teyzesinin yanına gittiğinde orada yayınlanan günlük Mesuliyet Gazetesi ile temasa geçti. Bu gazetede de 'GÜN-KİN' isimli şiiri yayımlandı. Lise 1. sınıfta iken 1963 yılında Sakin Öner Yeşil Van gazetesinde 'Bahçemin Çiçekleri' başlıklı bir sütunda 'Bülbül' mahlasıyla günlük fıkralar yazmaya başladı. Mahlas kullanmasının sebebi, ailesinin bu tür çalışmalara, derslerini aksatacağı gerekçesiyle karşı olmalarındandı. İçindeki yazma aşkını frenleyemeyen Öner, takma isimle de olsa yazmayı sürdürüyordu. Artık yazma işini, gazetelerdeki kendisinden yaşça büyük ve deneyimli köşe yazarlarıyla polemiğe girmeye kadar götürmüştü. Bu arada Yeşil Van ve diğer gazetelerde sık sık şiirleri yayımlanıyordu. Bu arada Serhat Postası isimli gazetenin açtığı şiir yazma yarışmasında üçüncü oldu. Bir gün, yeni taşındıkları evin sahibiyle girdiği polemiği içeren 'Ev, ev, yine ev...' başlıklı bir yazıya rastlayan babası, 'Bülbül' mahlaslı yazıları onun yazdığını anladı. Fakat hayret ki, hem fazla yüzgöz olmadı, hem de kızmadı. Belki de gizli gizli gurur duydu. Bu süreç, Van'dan Yozgat'a tayin oldukları 1964 yazına kadar devam etti. Babasının 1964 yazında Yozgat'a tâyin olması üzerine Öner, Lise 3. sınıfı Yozgat Lisesi'nde okudu ve buradan mezun oldu. En yakın sınıf arkadaşı Cemil Çiçek'ti. Sakin Öner, ailesinden, Van ve Yozgat'taki arkadaşlarından aldığı etkilerle milliyetçi ve maneviyatçı duyguları ağır basan, fikrî ve siyasî hareketlerle ilgilenen, şiir ve nesir alanında epey deneyim kazanmış bir genç olarak İstanbul'a gelince Yine şiir, edebiyat dergi yayıncılığı ile ilgilendi. Gazetelerde, muhabir, sayfa sorumlusu ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Yayınevi kurdu, kitap yayınladı, kitaplar yazdı. Üçdal Neşriyat'ta sekreter ve musahhih olarak çalıştı. Bu arada, 1 Kasım 1966 tarihinde Ali Muammer Işın ve Ahmet Karabacak tarafından Millî Hareket adıyla Alparslan Türkeş'in lideri olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)'ni destekleyen milliyetçi düşünceyi temsil eden 15 günde çıkan dergi yayımlanmıştı. Bu derginin 15 Aralık 1966 tarihli 4. sayısında Öner'n 'Bekamız İçin Birleşmeliyiz' başlıklı ilk yazısı yayımlandı. Ali Muammer Işın'ın ayrılması üzerine 8. sayıdan itibaren derginin sahibi Ahmet B. Karabacak oldu. Bu sayıdan itibaren Öner de, derginin Teknik Sekreteri, 48. sayıdan itibaren derginin Genel Yayın Müdürü oldu. Dergi, Eylül 1970'de yayımlanan 50. sayısı ile kapandı. 1969 yılında kurulan Ülkü Ocakları Birliği'nin de Genel Sekreteri olan Öner, bu dönemde, Birlik tarafından düzenlenen konferansı kitap hâline getirerek bastırdı. Erol Kılıç'ın başkanlığı döneminde de Birlik adına 'Ergenekon' adıyla bir dergi yayımladı. Bu arada, Cavit Ersin'in 'Millî Ekonomi ve Ziraat', Mustafa Eşmen'in 'Türk Köyü' ve Öncüler Dergisi'nde fikrî yazıları yayımlandı. Millî Hareket Yayınevi, 1970 yılında Cağaloğlu'na taşınınca Beyazsaray 41 numarada Öner, Ergenekon adıyla bir yayınevini kurdu ve Alparslan Türkeş'in Genişletilmiş Dokuz Işık kitabını yayımladı. 1972 yılı başında Ömer Seyfettin'in 'Millî Tecrübelerinden çıkarılmış Ameli Siyaset' isimli eserini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek sadeleştirdi. Bu çalışması Göktuğ Yayınevi tarafından 'Amelî Siyaset' adıyla bastırıldı. Bu, Öner'in basılan ilk kitabıdır. 1972 Mayıs'ında Denizli Lisesi'nde öğretmenliğe tâyin edilince Ergenekon Yayınevi'ni gençlere bıraktı. Denizli Lisesi'ndeki görevi sırasında sınıf ve okul gazetelerinin çıkarılmasına öncülük etti, Mevlana ve Âşık Veysel'le ilgili yazdığı senaryoları sahneye koydu, önemli şairlerimizin anma günlerini yaptı. Okula edebî ve kültürel faaliyetler yönünden bir hareket getirdi. Orada iken yazdığı Abdülhak Hâmit Tarhan isimli biyografi çalışması, 1974'te Toker Yayınları'nca basıldı. Ömer Seyfettin'in 'Türklük Mefkûresi' isimli eserini de Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek 'Türklük Ülküsü' adıyla 1975'te Türk Kültür Yayınları arasında yayımlattı. 1975 Kasımında İstanbul'a Atatürk Eğitim Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Öğretim Görevlisi olarak döndükten sonra, bir taraftan anarşinin at koşturduğu okulda düzeni sağlamaya ve derslere girmeye çalışırken, bir taraftan da edebî çalışmalarına devam etti. Burada görev yaptığı üç yıl içinde 'Ülkücü Şehitlere Şiirler' (1975), 'Ülkücü Hareket'in Şiirleri ve Marşları' (1976) isimli antolojileri, 'Ârif Nihat Asya' (1978) isimli biyografi kitabını, Müslim Ergül ve Osman Nuri Ekiz'le birlikte Eğitim Enstitüleri Türkçe Bölümü 2. sınıf Yeni Türk Edebiyatı (Servet-i Fünûn'dan Cumhuriyet'e kadar) isimli ders kitabını hazırladı ve yayımlattı. Ortadoğu gazetesinde de bazı edebî makaleleri yayınlandı. Bu arada, aralarında S. Ahmet Arvasi'nin de yer aldığı bu okulda görev yapan yirmi arkadaşıyla 'Dokuz Işık' adıyla bir yayınevi kurdu ve bu yayınevi iki yılda on kitap yayımladı. Öner, şimdi geriye dönüp baktığında, her gün anarşik olayların yaşandığı arada öğretmenlerin ve öğrencilerin dövüldüğü ve yaralandığı hatta öldürüldüğü saat 08.00'den 24.00'e kadar devam eden bir mesai sırasınca bu kadar çalışmanın nasıl yapılabildiğine şaşırmakta, bunu gençliğine, dâvâsına olan inancına ve heyecanına bağlamaktadır. 1978 yılı ortalarında, Sinop'a tâyin olduğu ve orada anarşi nedeniyle güvenli bir çalışma ortamı bulamadığından çok sevdiği mesleğinden istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Bu yıl içinde mezuniyet tezi olan Yusuf Akçura'nın Türk Yılı (1928)'nda yer alan 'Türkçülük' isimli 128 sahifelik uzun makalesini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevrilmesini, sadeleştirmesini, önemli kişi, kurum ve kavramlarla ilgili notları içeren çalışmasını Türkçülük adıyla Türk Kültürü Yayınları arasında yayımlattı. Bu arada, hayatının üçüncü gazetecilik dönemi olan Hergün Gazetesinde Haber Müdürü olarak göreve başladı. Gazetede, bir taraftan bu görevi yürütürken, bir taraftan da haftada üç gün 'Ülkücünün Gündemi' isimli köşede güncel siyasî konularda fıkralar ve önemli olaylarda 1. sahifede imzasız yorumlar yazıyordu. 'Öz Yurdumda Garibim' başlıklı yurtlardan atılan milliyetçi öğrencilerin dramını anlatan röportajı ile 1978 yılında Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti'ne 'En İyi Röportaj Yazarı' seçildi. 1979 yılında yine bu gazetede çalışmasını sürdürürken Toker Yayınları'ndan 'Nihal Atsız' isimli biyografik çalışmasını, Su Yayınları'ndan 'Köy Enstitülerinden Eğitim Enstitülerine' isimli araştırma kitabını yayımlattı. 1979 yılı başlarında gazetenin boşalan Yazı İşleri Müdürlüğü'ne getirildi. Dokuz ay bu görevi sürdürdükten sonra yıl sonunda öğretmenlik görevine dönmek için Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurdu. 1980 yılı Mart'ında İstanbul Kız Lisesi'nde depo öğretmeni olarak göreve döndükten sonra Nisan ayına da Şehremini Lisesi'ne tâyin edildi. Sakin Öner 12 Eylül 1980 İhtilâli'den sonra, Şehremini Lisesi'nde Müdür Yardımcısı olarak yeniden idarecilik görevine başladı. Burada okulun Kültür ve Edebiyat Kolu çalışmalarını yürüttü. Doğa isimli bir okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti. Bu arada Eğitim Enstitüsü'nde iken hazırlamaya başladığı Kompozisyon Sanatı (Düzenli Konuşma ve Yazma Sanatı) isimli kitabı tamamladı. Bu kitap, 1981 yılında Veli Yayınları tarafından yayımlandı. Ortaöğretim ve Yüksek Öğretim kurumlarında ders kitabı olarak okutulan bu kitap, Öner tarafından ancak 2005 yılında güncelleştirildi ve genişletildi. Okulun Tiyatro Kolu Başkanlığı'nı da yürüten Öner, 1981 yılında 'Gün Işığı' isimli oyunla Millî Eğitim Vakfı 1. Tiyatro Yarışması'na katıldı ve başarı kazanıldı. Aynı yıl Veli Yayınları'ndan İmla-Noktalama ve Cümle Bilgisi, Örnek Açıklamalarla Atasözleri ve Özdeyişler isimli kitabını yayımlattı. 1992 yılında Prof. İskender Pala ve Rekin Ertem'le birlikte Ortaokul 1., 2. ve 3. sınıflar için Türkçe ve Dil Bilgisi kitaplarını hazırladı. Bu altı kitap Deniz Yayınları tarafından yayımlandı. Beş yıl süre ile okutulan bu kitaplar eğitim camiasında büyük ilgi gördü. 'Millî Eğitimin İçinden' adıyla bir kurum içi halkla ilişkiler dergisi çıkardı. 1997 yılında Vefa Lisesi'nin 100. kuruluş yılı anısına bir anı kitabı hazırladı. Bu kitap Vefa Eğitim Vakfı yayını olarak 'Vefa Lisesi 125. Yıl Anısına' adıyla yayımlandı. 1997 yılı sonlarında seçtiği öğretmenlerle Milli Eğitim Bakanlığı'nın talimatıyla Lise 9., 10. ve 11. sınıfların Edebiyat, Kompozisyon ve Türk Dili kitaplarının yazımını sağladı ve editörlüğünü yapı. 2005 yılında da yeni öğretim programları ve tekniklerine göre hazırlan Lise 9. sınıf Türk Edebiyatı kitabının da editörlüğünü yaptı. Özlü Sözler isimli kitabı da1998 yılında Yuva Yayınları tarafından basıldı. 1998 yılı ortalarında yeniden Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne dönen Öner, Kırk yılı aşkın bir süredir yazdığı şiirlerini topladı. Değerli Şairlerimiz Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal, Bestami Yazgan ve Yusuf Dursun'un beğenisi üzerine ilk şiir kitabını 2002 yılında 'İlk Dersimiz Sevgi' adıyla yayımladı. Sakin Öner, son olarak Vefa Lisesi'nin 13. kuruş yıldönümü münasebetiyle Edebiyat Öğretmenleri Hayri Ataş ve Hatice Gülcan Topkaya ile birlikte 'Vefa Lisesi 135. Yıl Anısına' isimli kitabı hazırladı. Bu arada 2001 yılından bu yana Yeşil-Beyaz isimli okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti ve bu derginin her sayısında bir yazısı yer aldı. 12 Eylül 1980'den sonraki dönemde başta Güneysu, Türk Edebiyatı, Dil ve Edebiyat olmak üzere çeşitli dergilerde yazıları ve şiirleri yayımlandı.