Türkiye
ekonomisi belirli periyotlarla kriz dönemlerine girer, krizlerden sonra
alınan sert tedbirlerle geniş bir kesimin canının yakılması pahasına
yeniden toparlanır. Bu defa yaşadığımızın önceki krizlerden çok farklı yönleri
var.
3
senedir devam eden ekonomik sarsıntı, son 4 ayda müthiş bir ivme kazandı. Son 4
ayda yaşadığımız ekonomik fırtınanın yarattığı belirsizlik ve
öngörülemezlik ekonomideki istikrarı temelinden sarstı.
CB ve ekonomi yönetimi bir ay içinde dolar kurunu 9 TL’den 18 TL’ye adeta bilerek çıkartan
bir politik tavır gösterdi.
“Nas” dedi, “faiz
indirmeye devam edeceğiz” dedi. “Kur istediği kadar yükselsin,
ihracatımız artar, cari açık kapanır” dedi. “Böyle yaparsak üretim ve
istihdam artar” dedi.
Bunların her söylenişinde TL değer kaybetti. Yani döviz kurları yükseldi.
Bir ayda yüzde yüz değer kaybeden Türk Lirasına güven kalmadı. Bu defa bir gecede yapılan bir
operasyonla dolar kuru 18 TL’den, 10-11 TL bandına düşürüldü.
Bu
sonucu sağlamak için bir yandan bütün TL mevduatlarını dövize endeksleyen bir
vadeli hesap türü keşfedildi. “Dövize endeksli vadeli TL mevduatının faizi
kur artışının altında kalırsa aradaki farkı Hazine veya Merkez Bankası ödeyecek”
denildi.
Yapılan
gece operasyonu sırasında Merkez Bankasının doğrudan değil, devlet
bankaları ve KİT’leri kullanarak 8,5 milyar dolar döviz sattığı ve döviz
kurunun bu kadar sert düşmesini sağladığı anlaşıldı.
Böylece
TL’nin değer kaybından zarara uğramamak için 14-18 TL arasında dolar alan “küçük
yatırımcı vatandaşlar çarpılmış” oldu. Çarpanlar da “içeriden bilgi
almış olan” büyük mevduat sahibi zenginler. Bu gerçeği Hazine ve Maliye
Bakanı Nureddin Nebati de itiraf etti.
Bu çarpılanlar arasında, Star TV’de gördüğüm, 17 TL’den sadece 1 dolar alarak para biriktirmeye
çalışan teyze de var; emekli ikramiyesini, sattığı ev veya arabasının tutarıyla
döviz alan orta ve düşük gelirli vatandaşlar da var. Muhtemelen bunların en az
yarısı AKP’ye oy vermiş vatandaşlardır.
Ekonomide
çizilen bu sert artış ve düşüşler piyasa profesyonelleri ve içeriden
bilgi alma şansına sahip olanlar için servetlerine servet katmak için bir
fırsattır.
“Keriz silkeleme”
denilen bu tür operasyonlarda daima zenginler kazanır, fakirler kaybeder.
Devletin görevi
piyasalarda bu tür manipülasyonlara ve içeriden bilgi almaya (insider trading)
izin vermemek, özellikle küçük yatırımcıları korumaktır. Fakat bu defa devlet
vatandaşına tuzak kurmuş, küçük yatırımcıların dişinden tırnağından
artırdığı tasarruflarının çalınmasına zemin hazırlamıştır.
Bütün
bunlar büyük suçlardır ve günü geldiğinde sebep olanların
cezalandırılması sonucunu doğurabilecektir.
Bu
suçların failleri bir de doları 18’den 11 TL’ye düşürmeyi bir başarı
hikayesi gibi sunmaya çalışıyor. 5 yıl önce 3,5 TL ve 4 ay önce 8 TL olan
dolar kurunu 18 TL’ye çıkardıkları için özür dilemedikleri gibi kendilerine
minnet duymamızı istiyorlar.
Bu
propagandaya kanan vatandaşlarımıza Malcom X’in sözünü hatırlatalım: “Size
bıçağı dokuz santim saplayanın altı santim geri çekmesi bir lütuf değildir.”
****************************
Sürekli İyileştirme
Ekonomide
başarı sert iniş ve çıkışlarla değil öncelikle istikrar olup olmadığıyla
ölçülür. Zaman içinde elbette sistemlerde iyileştirme gereklidir. Ancak
burada iki yaklaşım söz konusu olabilir:
Bütün
sistemler, bir defa kurulduktan sonra gerileme eğilimine girer. Bahsettiğim ilk
yaklaşımda mevcut durumu korumak ve iyileştirmek için gösterilmesi gereken
çabalar ihmal edilir. Bu gerilemenin telafi edilmez zararlar verdiği bir noktadan
sonra “yenileme” yapılır. Yenileme operasyonları önemli maliyetlere
katlanarak yapılan bir defalık, ani ve büyük değişimler gerektiren büyük
adımlar atılmasıdır.
İkinci yaklaşım ise
Japonların geliştirdiği ve dünyanın büyük şirketlerinin uyguladığı,
işletmelerde sürekli küçük çaplı iyileştirmeleri esas alan Kaizen
Modelidir.
Bu
modelde önce mevcudu korumak ve her gün küçük iyileştirmeler yaparak,
istikrarlı bir gelişim çizgisi içinde, rekabetçi yapıyı geliştirmek esastır.
Birkaç senede bir yapılan az maliyetli, küçük çaplı yenilemelerle sıçramalar
yapılır. Böylece az maliyetli bir gelişimle rakiplerinin önüne geçilir.
Türkiye ekonomisini yönetenlerin zihniyetinin sürekli iyileştirme anlayışından uzak ve birinci
yaklaşım kapsamında olduğu açık.
Zamanında
mevcut sistemi korumak ve geliştirmek için yapılması gerekenleri
yapmadıklarından, sistem çalışmaz oldu. Duvara tosladıktan sonra mevcudu
yıkıp, yepyeni bir sistem inşasına giriştiler.
Fakat ön hazırlıkları, bilgileri ve pahalı maliyeti karşılama güçleri
yoktu.
Bu
yüzden sistem hedeflerinde her hafta değişiklik yapıyorlar. “Bırakın
kurlar artsın” dediklerinin ertesi günü kura müdahale ettiler. Milletin
kaynaklarının tüketim ve ranta gittiği bir sistemden “üretim,
yatırım, ihracat ve istihdam öncelikli bir sisteme geçiyoruz” dediler. Önceki
hafta “Çin Modeli”, bu hafta “Türkiye Modeli” dedikleri bu sistemden
bir gecede vazgeçtiler.
Bütün
bu savrulma içinde, istikrarlı oldukları tek husus var: Her şart altında
haksız kazanç fırsatı yaratıyorlar ve “fakirden alıp zengine
veren” bir yöntem bulmakta son derece maharetli olduklarını gösteriyorlar.
****************************
Tatlı Yorgunluklarınız Olsun
Büyük
bestekar Rahmetli Avni Anıl sevdiklerine “tatlı yorgunlukların olsun”
dermiş. Bana çok değerli bir temenni ve dua gibi geldi. Ben de sevgili
okuyucularıma, 2022 yılında, severek yaptığınız iyi ve güzel işlerinizden
doğan, tatlı yorgunluklarınız olsun diliyorum.