Vatandaşlaştıramadıklarımızdan mısınız?

85

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mısınız? O
hâlde Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına tabisiniz. O anayasa neredeyse yüz yıldan
beri şunu söylüyor:

 

1924 Anayasası, Madde 88: Türkiye ahalisine
din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla (Türk) ıtlak olunur.

 

 

 

1924 Anayasası (1937’de değiştirilen
hâliyle), Madde 88: Türkiye’de din ve ırk ayırdedilmeksizin vatandaşlık
bakımından herkese “Türk” denir.

 

1961 Anayasası, Madde 54: Türk Devletine
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.

 

1982 Anayasası, Madde 66: Türk Devletine
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.

 

Bu ülkenin meclisinin duvarında da “Hâkimiyet
kayıtsız şartsız milletindir.” yazar.

 

Şimdi siz anayasaya ve hâkimiyetin Türk
milletine ait olmasına mı itiraz ediyorsunuz?

 

Millet yoksa ya parçalanma ya emperyalizm

Aferin. Şimdi lütfen düşününüz- söylemekten
çekinebilirsiniz de onun için düşününüz demeyi tercih ediyorum:  Siz hangi aşiretin, hangi kabile veya klanın,
hangi “ırkın” mensubusunuz? Çünkü milletten vazgeçtiğiniz zaman insanlar bu alt
gruplara bölünür. Milletin aşağısında, yani milletten küçük topluluklar bunlar.
Uymadı mı? O hâlde, hangi imparatorluğun tebaasısınız? Milletin üstünde,
milletten daha kalabalık topluluk olarak imparatorluk var.

 

Irk, ümmet falan demeyin. Kendinizi bunlardan
herhangi birine mensup hissedebilirsiniz ama henüz bunlara dayanan bir siyasî
yapı kurulmadı. Son baktığımda ümmete dayanan tek devlet Vatikan’dı. Irkçı
iseniz, geç kaldınız; Hitler’i kaçırdınız; başka kapıya…

 

 

 

Millet, yukarıda saydıklarım kadar kör
parmağım gözüne bir yapı değil. Onun için soyutu kavrayamayanlar milleti ve
vatandaşlığı bir türlü anlamıyor. Türkiye’ye baktıkları zaman da bir millet
görmüyorlar; ırklar, etnisiteler görüyorlar.

 

Hâkimiyet kimindir?

Şimdi gelelim, “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir”e.
Veya “Egemenlik ulusundur”a. Yukarıdakilere aklı basmayan tabiîdir ki bunu da
reddeder. O hâlde cevap vermelidir: Peki siz devlette kimin egemenliğine
taraftarsınız. “Hâkimiyet milletindir”, hanedan hâkimiyetinin antitezi olarak
doğdu. O güne kadar egemenlik Osmanlı Hanedanındı. Evet, devletlerin dayandıkları
bir hâkimiyet, bir egemenlik kavramı vardır. Bu devletin hem sosyolojik hem
hukukî dayanağıdır. Sizinki ne? Devletiniz hangi tüzel kişiliğin devleti?

 

Millet, vatandaşlık, devlet, egemenlik… Bu
soyut kavramlara erişemeyenler, taleplerinde, isteklerinde de dağılıveriyorlar.
Demokrasi ve eşitlik grupların, etnisitelerin eşitliğidir sanıyorlar. Hatta ırk
diye bir şeyin varlığına inanıp, ırkların eşitliğinden bahsediyorlar.

 

Gruplar değil vatandaşlar eşittir

Demokrasi grupların değil, tek tek insanların
eşitliğidir. Bu tek tek insanların unvanı da “vatandaş”tır.

 

Bakınız vatandaşlık üzerine tarihi bir örnek
vereyim. Belki daha iyi anlaşılır.

 

 

 Avrupa’nın
ilk millet devleti Fransa, ihtilalden sonra yeniden kurulurken; tam da bu
konuları, egemenliği ve vatandaşlığı tartışıyordu. İhtilal meclisinin önündeki
problem şuydu: Fransa’da birkaç grup, aşağılık sayılıyor; insan yerine
konmuyordu: Yahudiler, tiyatro oyuncuları ve cellatlar. Avrupa, daha yakın
zamana kadar Yahudileri hep aşağıladı… Fırsat buldukça da katletti. Tiyatro
oyuncuları birçok karakteri oynadıkları ve o çağın Fransa’sının anlayışına göre
karaktersiz oldukları için; cellatlar da başka şartlar altında cinayet
sayılacak bir işi yaptıkları için, adları ağza alınmaz, aşağılık
gruplardı.  Üstelik Yahudiler’in kendi
dinî kanunları ve kendi mahkemeleri vardı. Osmanlı’nın millet sistemi gibi.
Şimdi ihtilal olmuştu ve yeni düzen kuruluyordu. Bu insanların konumu ne
olacaktı.

 

Dünkü Fransa, bugünkü Fransa

27 Aralık 1789 günü, yani Bastil’in
kırılmasının üzerinden henüz beş ay geçmişken Clermont-Tonnerre Kontu Millet
Meclisi’nde şöyle konuşuyordu:

 

“Millet olarak Yahudilere her şeyi
red­detmeliyiz ve fert olarak Yahudilere her şeyi vermeliyiz. Hâkimlerini
tanımayı bı­rakmalıyız; sadece bizim hâkimlerimiz olmalı. Judaik örgütlerinin
ve kanunlarının sürmesine hukukî destek vermeyi reddetmeliyiz; devlette
kendilerine has bir siyasî hükmî şahsiyet veya düzen kurmalarına müsaade
edilmemelidir. Her biri tek tek vatandaş olmalıdır.”

 

“Özetle Efendiler, bir ülkede yaşayan
herkesin farz olunan statüsü vatandaşlıktır.”

 

Şimdi biri çıkıp diyebilir: Bunlar eski
hikâyeler. Sen bugünkü Fransa’ya baksana.

 

Bakayım: 
Korsikalılar anadillerinde eğitim görsün dendiğinde Fransa hükûmetinin
cevabı şu oldu: Fransa’da sadece Fransızlar vardır ve Fransızların dili
Fransızcadır. Geçtiğimiz Mayıs ayında Fransız Anayasa Konseyi, okullarda, Bask,
Bröton ve Korsika dilleriyle eğitim yapılabilmesini öngören bir kanun teklifini
reddetti. Gerekçe, anayasanın ikinci maddesiydi: Fransa Cumhuriyeti’nin dili
Fransızcadır. Konsey, yazıda, Fransızca telaffuz işaretlerinin (aksanların)
dışında işaret kullanılmasını da reddetti.

 

Vatandaşlar eşittir. Ve egemenlik
milletindir.