Hz. Ali’den Devlet Adamlarına Öğ ü t l e r (1)

122

      Halife Hz.
Ali’nin Mısır’a vali olarak atadığı Malik bin El-Haris El Eşter’e göndermiş
olduğu  emirnamede geçen; devlet yönetimi
ile ilgili önemli kavram ve esaslardan bazıları:

     “Halk için
kalbinde sevgi ve merhamet duyguları ile lûtuf meyilleri besle.
Sakın…(onların) başına kendilerini yutmayı ganimet bilen yırtıcı bir canavar
kesilme! Çünkü bunlar…ya dinde bir kardeşin, ya yaratılışta bir eşin…

     “Kendin hakkında,
sana yakınlığı olanlar hakkında, tebaan (idaren altındaki halk) arasında
kendilerine meyil beslediklerin hakkında; Allah’a ve Allah’ın kullarına karşı
adâletten kat’iyyen (asla) ayrılma. Şayet böyle yapmazsan zulmetmiş olursun.
Halbuki Allah’ın kullarına zulmedene karşı bu mazlumların davacısı bizzat Hz.
Allah’ın kendisidir…

     “İnsanlar
hakkındaki bütün kin düğümlerini çöz; seni intikama doğru sürükleyecek iplerin
hepsini kes. Sence açıklık kazanmayan şeylerin tümü hakkında anlamamış görün,
şunu bunu gammazlıyanın (ispiyoncunun) sözüne sakın çarçabuk inanma. Çünkü
gammaz ne kadar saf görünürse görünsün yine hilekâr (hileci)dir. Sakın, ne seni
yokluk ihtimaliyle korkutarak ikram etmekten geri çevirecek cimriyi, ne zor ve
ağır işlere karşı azmini gevşetecek korkağı, ne de zulme saparak sana ihtirası
(aşırı isteği) iyi gösterecek hırslıyı danışma meclisine sokma. Çünkü cimrilik,
korkaklık ve hırs öylesine ayrı ayrı tabiatler (huylar)dır ki ancak, Allahu
zü’l-celal (Yüce Allah) hakkında beslenen sû-i zan (kötü san, kuşku) bunların
hepsini bir araya getirir. Sana müşavir (danışman) olacakların en kötüsü;
senden evvel, şerli kimselerle işbirliği yapmış ve onların suçlarına ortak
olmuş kimselerdir. Böyleleri kat’iyyen (asla) senin mahremin (sırdaşın)
olmamalı. Çünkü bunlar cânilerin yardımcıları ve zâlimlerin dostlarıdır…

     “Bir de sâdık ve
kanaatkâr adamları kendine sırdaş edin. Eğer bunlar seni alkışlamazlar ve
yapmadığın bir takım işleri sana isnad ile (dayandırarak) keyfini getirmezler
ise, bunu da anlayışla karşıla. Zira alkışa ve yersiz övgüye müsamaha etmek
(hoşgörülü davranmak); insanı büyüklenmeye sevk eder ve kibre (benlik ve
büyüklenmeye) yaklaştırır. Sakın insanların iyisi ile kötüsü, senin yanında bir
olmasın. Zira onları böylece eşit görmek; bir tarafta iyileri iyilikten
soğuturken, kötülerin de fenalığa olan meylinde onlara cesaret verir…

     “Memleketin
yararına olan tedbirleri tespit etmek ve senden evvel insanlara huzur, güven,
doğruluk ve iyilik sağlayabilmiş şeyleri devam ettirmek hususunda; âlimler ve
ârifler ile sürekli olarak görüş ve danış…

      “Valiler için,
ülkede adaletin ayakta durmasından, bir de halkın kendine karşı sevgi
göstermesinden daha büyük bir saadet ve huzur vesilesi yoktur…

     “Altından
kalkamadığın hâdiseleri (olayları), kestirip atamadığın işleri Allah’a ve
Resulüne gönder. Zira Cenab-ı Hak doğru yola gitmesini dilediği bir topluma:
‘Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve içinizden olan ulü’l-emre
(emir ve kumanda sahiplerine) itaat edin. Şayet bir şeyde anlaşamazsanız onu
Allah’a ve Peygamber’e gönderin’ buyuruyor. Allah’a gönderin demek, kitabındaki
muhkemâta (anlamı kesin ve açık olan âyetlere) sarılmak demektir. Resule
göndermek demek, onun toplayıp, birleştiren ve tefrikaya (ayrılığa) meydan
vermeyen sünnetine (yoluna) uymak demektir…

     “Halk arasında,
hüküm vermek için öyle bir kimse seç ki, sence onların en değerlisi bulunsun…

     “Tayin edeceğin
diğer memurlar konusunda da dikkatli ol, çünkü en çok menfaat düşkünü kimseler
şahsî çıkarları için bu görevlere haristirler. Sakın şahsî yakınlık veya tesir
altında kalarak hiçbir kimseye vazife tevdî etme. Çünkü bencillik ve
tarafgirlik zulüm ve hıyanete götüren iki sebeptir…

     “Halkın hepsi
vergi gelirlerine dolayısı ile vergi ödeyenlerin mevcudiyetine muhtaçtır. Bu
bakımdan memleketin imarına sarf edeceğin emek, vergi toplamaya harcayacağın
himmet ve gayretten fazla olmalı. Zira ödeme gücü ancak ülkenin kalkınması ile
elde edilebilir. Kalkınmasız vergi toplamak isteyen kimse ülkeyi harabeye
çevirir. Halkı helâk eder defteri de pek kısa zaman içinde dürülüp kapanır…”
(Seha neşriyat)               

Önceki İçerikGüçlendirilmiş Parlamenter Sistemde İki İlke
Sonraki İçerikBüyük Vatan Zaferi Karabağ Azerbaycandır
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.