Eğitim,
hayata ve topluma intibak edebilmenin ortak adıdır. Yeni doğan çocuğun
beslenmeye alıştırılması, denilebilir ki, insan neslinin eğitimle tanıştığı
ilk somut anlardır. Annenin güler yüzü, sevgi öpücükleri, konuşup okşaması,
sevgi göndermeleri bu eğitimin devam eden parçalarıdır.
Ailede
sevgi, çocuğu yalnız öpmelerin, okşamaların sayısıyla ölçülecek bir duygu
değildir. Onu açığa vurmanın çok çeşitli yollan vardır. Bir sıcak bakış, tatlı
gülüş, bir şefkatli dokunuş, bir hediye veya bir ödül binlerce sevgi
sözcüklerinden daha etkili olabilir. Sevgi ve övgüyle gelişen çocuk başarıya
zevkle ve hızla koşar. Yeter ki aile çocuğunu sevmesini ve sevdirmesini
bilebilsin.
Eğitim
uygulamalarımızı etkileyen yanlış görüşlerden biri de “çocuğunu beşikte sev”
sözüdür. Hâlbuki bugün anlaşılmıştır ki, çocuğun psikolojik yapısı sevgi
ortamında gelişmektedir. Bunun için bugünün bilim adamları “çocuğunuzu
seviniz ve sevdiğinizi de gösteriniz” önerisini yapmaktadırlar.
Hemen her
anne baba çocuğuna karşı beslediği sevgiyi, çeşitli biçimlerde ve kendi
anlayışları çerçevesinde bir eğitime dönüştürmeye çalışır. Ancak sevgi
anlayışları ve sevgiyi gösterme biçimleri aileden aileye değiştiği gibi,
eğitimde disiplin uygulama metotları da farklılaşmaktadır. Bazı anne babalar
sevgi cimrisi olurken bazıları da çocukların kelebekleri ve civcivleri severken
öldürdüğü gibi yavrularını severek öldürmektedir.
Anne babalar
çocuklarının ilk öğretmenidirler ve bu rollerini de ömür boyu sürdürürler. Anne
baba, çocuğunun okulda karşılanamayan ihtiyaçlarını karşılayarak eğitim
öğretim sürecini tamamlayıcı rol üstlenir.
Eğitimin en
iyi gerçekleştirileceği yer ailedir. İnsanlar, temel değerlerini yeni
nesillere aile aracılığı ile aktarır. Birey ilk dini ve ahlaki bilgi ve
tutumları ailesinden öğrenir. Çocuğun eğitimi her şeyden önce temel ruhi
ihtiyaçların karşılanmasına bağlıdır.
Sağlam bir
kişiliğin temel taşlarından olan sevgi, şefkat ve güven duygusu ancak sıcak bir
aile ortamında yaşanarak kazanılır. Sevgi, şefkat ve ilgi yönünden fakir
ailelerde çocuklar ruh sağlığı açısından sağlam bir kişilik kazanamazlar.
Bireyi hayat boyu yönlendirecek en etkili ve kalıcı
eğitim aileden alınır. Ailedeki ilişkilerin sağlıklı olması başarıyı artırır.
Çocuk karakterinin temelleri 3 yaşına kadarki dönemde atılır ki bu dönem
çocuğun ailesine en fazla bağımlı olduğu dönemdir.
“Eğitimin mayası sevgi ve şefkattir. Eğitim sevgiyi
öğretmeli ve sevgiyle yapılmalıdır.” Çocuklar için sevgi çok önemlidir.
Çocukların sevgiye daha çok ihtiyacı vardır. Onlar sevgiyle büyür ve sevgiyle
eğitilirler. Çocuk sevgi gördüğü kişiye bağlanır, onu dinler, onun gibi
yaşamaya çalışır. Sevgi, çocuktaki yönelişlerin geliştirilmesini sağlayan
kaynak durumundadır.
“Bu yüzden
eğitimin ana hedeflerinden birisi de sevgiyi öğretmek olmalıdır.”
Çocuğun
yetişmesinde rol alan üç öğe vardır: sevgi, eğitim ve özgürlük. Bu üç
öğe bir arada olduğu zaman çocuğun kişiliği istenilen şekilde gelişir. Bu üç
öğenin oluşturduğu temele oturmamış bir eğitim amacına tam olarak ulaşamaz.
Eğitim sevgi
ile birleştiği zaman çocuğun yetenekleri en iyi biçimde işlenir, çocuk güven
duygusu kazanır, toplumla uyumlu bir birey olur. Çocuk eğitiminde özgürlük de
önemli bir yer tutmaktadır. Özgürlüğe yer vermeyen eğitim kişiyi bağımlı
kılar, ilişkilerini sınırlar, topluma açılmasını engeller. Özgürlük olmadan
uygulanan eğitim kalıpçı ve tutucudur, denemeye ve araştırmaya imkân tanımaz.
“Özgürlüğün olmadığı yerde sevgi de eğitim de güdük kalır.
Sevgi, eğitimde yararlanılması gereken önemli
bir husustur. Sevgisiz eğitim düşünülemez. Temelinde sevgi olmayan eğitim
başarıya ulaşamaz. Sevgi faktörü öğrenmeyi kolaylaştıran en önemli unsurdur.
Eğiticiler
öğrencilerini sevgi dünyasında gezdirerek eğitmelidirler. Gönül kapılarını
onlara açık bırakmalıdırlar. Onlar bu kapıdan girerler ve öğretmenlerinin sevgi
bahçelerinden istedikleri bilgi çiçeklerini dererek kolayca öğrenirler.
İnsan
yaşamında hayati önem taşıyan sevginin, insan yetiştirme amacı olan eğitimde
de egemen kılınmasından neden kaçınılır? Sevginin bulunmadığı eğitim
ortamlarında, “korku, endişe, sıkıntı” gibi psikolojik semptomlara eşlik
eden “neşesiz, sevimsiz, verimsiz” bir eğitimden söz
edilebilir. Sevginin egemen olduğu ortamlarda ise, “neşeli, esprili, canlı, güven
veren”; daha kolay, daha etkili öğrenmeleri mümkün kılan
öğrenmeler gerçekleşebilir.
Aslında başarı
erdem ve mutluluk eğitimin insanlara kazandıracağı temel ölçülerdir.
Bunların gerçekleşmesinde insanın kendini tanıması ve çevresine sevgi ile
yaklaşması esastır. Bu anlayışla insanlarla ilişkiler kuran bir kimse, “endişe,
korku ve karamsarlıktan” uzak olur. Hayatı, “zevkli, ümitli ve iyimserliklerle” dolu bir yaşayış
olarak sürdürebilir. O halde eğitim çalışmalarında bu imkânı çok iyi
değerlendirmek gereklidir.
Sevgiyle kalın…