Büyük Türk şâirlerinden biri
olan Mehmed b. Süleyman Fuzûlî (ölümü 1556), etkisinin sürekliliği bakımından
olduğu kadar, şiirlerinin önemi bakımından da Türk edebiyatının en büyük şâiri
sayılabilecek eşine az rastlanır kişilerdendir. Edebî lehçesinin özelliği, onu
Azerbaycan edebiyatı çerçevesi içinde incelemeyi zorunlu kılsa bile, Osmanlı
şiirinin gelişimi üzerindeki büyük etkisi ve XVI. yüzyıldan başlayarak, Osmanlı
İmparatorluğu’nun siyaset ve kültür toplumu içine de girmiştir. Çağatay
Türk edebiyatından Osmanlı Türk edebiyatına kadar birçok alanlarda güçlü
etkileri olmakla birlikte, onu, Osmanlı-Türk ve Azerbaycan edebiyatlarının
ortak bir şâiri saymak, edebiyat tarihi bakımından zorunludur.
Şâirin adının Mehmed, babasının
adının ise Süleyman olduğu bilinmekle birlikte, hangi yılda ve nerede doğduğu
kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, başta Bağdad olmak üzere Kerbelâ, Necef,
Hılle, Kerkük, Menzil ve Hît gibi yerleşim merkezlerinden birinde doğmuştur,
denebilir.
Fuzûlî’nin,
Büyük Selçuklular zamanından beri Irak’ta yerleşen ve büyük bir Oğuz aşireti
olan Bayat aşiretinden olduğu bilinmektedir. Kaynaklarda Türk olduğu
belirtildiği gibi, şâir, “Hadîkatü’s-Sü’edâ”nın önsözünde şu kıt’asıyla Türk
olduğunu açıkça yazar:
Ey feyz – resân -ı
Arab ü Türk ü Acem
Kıldın Arab’ı
efsah -ı ehl – i âlem
Etdin fusahâ-yı
Acem’i îsî-dem
Ben Türk –
zebandan iltifâtın eyleme kem
Bugünkü Anlamı: Arab’a, Türk’e ve Acem’e feyz veren ulu
Tanrım! Arab’ı bütün insanların en iyi edebiyatçısı yaptın; Acem şâirlerini İsa
soluklu ettin de hastaları iyileştirdiler; anadili Türkçe olan benden de
iltifatını esirgeme!(1)
Eserleri arasında Türkçe Divânı,
Leylâ ile Mecnun’u, “Şikâyetname ” adıyla tanınan mektubu, Hasan ile Hüseyin’in
çektikleri ızdırabı anlatan Hadîkat-üs Suadâ çok tanınmıştır.
Hadîkat-üs Suadâ isimli eserinin bir diğer özelliği var ki;
bu eserin de “Türk Fuzûlî” gönlünün bütün samimiyetiyle haykırır…
Bu kitabın girişinde, yukarıda ifade edilen dizelerde görüldüğü gibi
“TÜRKÇE’yi” en güzel şekilde kullanmak istediğini, dile getirir ve bu
konuda Allah’tan yardım ister:
Fuzuli o çağda Hadikat-üs Suadâ’nın girişinde
“Dünyanın en büyük ve erdemli halk zümresini teşkil eden Türkler ”
için övgüler söyler.
Fuzûlî, Türk şiirinde bir çığırdır.
Hayatta iken bile ünü Anadolu ve Azerbaycan Türkleri arasında yayılmıştır.
Devrinin pek çok şairi kendisine “nazire” yazmıştı. Baki, Bağdatlı
Ruhî, Celâl Çelebi, Caferî, Şâhî gibi… Nedim ve Şeyh Galip de Fuzûlî’ye
nazire yazanlar arasındadır.(2)
Fuzuli’den başka; 16. yüzyılda yetişen ve tezkiresi ile
ünlü olan Ahdî (öl. 1598), Bağdatlı Ruhî (öl. 1605), Nevres-i Kadim (öl. 1762),
Nevrûzî (öl. 1795), Bedrî (öl. 1743-1821), Erbilli Garibî (1756-1817), Esad
(öl. 1833), Halis (1797-1858/9), Hakî (öl. 1859), halk şairleri olarak
Haydaroğlu, Şeyhoğlu ve Nevres-i Salis Irak Türk edebiyatının tanınmış
temsilcileridir. 19. yüzyılda daha güçlü bir edebî kuşağın yetiştiğini
görüyoruz. Bunların arasında düz yazı ile ilgi çeken Safî (1809-1897), hiciv
alanında ün yapan Şeyh Rıza (1832-1909), Urfî'(1832-1891), bu kuşağın en güçlü
şairi Şeyh Faiz (1834-1897), Kabil (1834-1909) ve Tabiboğlu (1836-1906) ilk
akla gelen isimlerdir.
Servet-i Fünûn ekolünün yaygınlaşmasından sonra, ortaya
çıkan yeni tarz şiir anlayışının, 20. yüzyılın başlarından itibaren Irak Türk
edebiyatım etkilemeye başladığını görüyoruz. Bu anlayışla eser veren
edebiyatçılar arasında Zeynelabidin (1863-1913 ?), Baha (1866-1948) ve Rauf Görkem
(1885-1972) ilgi çeker.
1908 Meşrutiyet’inden sonra Bağdat,
Musul, Basra ve Kerkük’te gazete ve dergilerin yayımlanmasından sonra, edebiyat
dünyası da canlılık kazanmıştır. Özellikle Kerkük’te çıkan Havadis gazetesi ile
Maarif dergisi, edebiyatçılar için yeni ufuklar açmıştır. Böylece şiir yanında,
dil ve düşünce dünyasının zenginleşmesini sağlayan nesir alanında da gelişmeler
olmuştur. Bu alanda ilgi çeken yazarlar arasında değerli bir gazeteci olan
Kudsizâde Ahmed Medenî Efendi (1889-1940), ressam ve heykeltraş Fethi Safvet
Kırdar (1896-1966), Cevad Neciboğlu (1893-1959) ve Ali Kemal Kâhyaoglu başta
gelen isimlerdir.(3)
Türkçe’nin harikalar meydana getirdiği mahzun Irak Türk topraklarına
Fuzuli’ye ait olduğu söylenen hoyratlarından biri ile seslenelim:
“Güle naz
Bülbül eyler güle
naz
Girdim dost
bahçesine
Ağlayan çok gülen az”
Evet Vatan Kerkük’de “ağlayan
çok gülen az”. Yoksa Fuzuli bugünlerimi gördü de; Musul, Erbil, Telafer, Kerkük
ve nice Türk beldesi için bu hoyratı söyledi? Maalesef yıllardır izlenen yanlış
dış politikalar sebebiyle “Billur Türkçe”nin konuşulduğu topraklardan Türkçemiz
nerede ise çekilmek üzere. Yahya Kemal “Türkçenin çekilmediği yerler Türk
Vatanıdır” diyordu.
Şimdi, yine bir hoyratla sesleniriz
bilene bilmeyene:
“Türkümüz var.
Şarkımız, türkümüz
var.
Bilsin ki,
unutanlar;
Kerkük’te Türk’ümüz var!”(2)
Kaynaklar:
1.Fuzuli.: Erenler Bahçesi (Hadikatü’s –Sü’eda).
(Hazırlayan: Servet Bayoğlu). Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.1985.Ankara.
2.Mevlüt Uluğtekin Yılmaz.: Türk Budunlarının Ortak
Atababaları. Manas Yayıncılık. 2006.Elazığ.
3.Suphi Saatçi. Irak’ta Türk Varlığı.TTT.1996.İstanbul.