Din ve Ene

107

     Ene’nin bir
veçhini / yönünü din tutmuş gidiyor, diğer veçhini / tarafını menfî / olumsuz
felsefe tutmuş geliyor demiştik.

     Birinci vecih olan
din; ubûdiyet-i mahzanın / tam ve gerçek kulluğun menşei / kaynağıdır.

     Çünkü, ene / ben
ve benlik; kendini abd / kul bilir. Başkasına hizmet eder, anlar. Mahiyeti /
hizmeti harfiyedir. Harfler gibi, başkasının mâna ve anlamını taşıyor diye
fehmeder / anlar.

     Vücûdu / varlığı
tebeî / başkasına bağlıdır. Yani başka birinin vücûdu ile kaim / ayakta durur.
Başkasının icadı / var etmesiyle ortaya konduğuna inanır.

     Malikiyeti /
sahipliği, vehmiye / varsayımdan ibarettir. Yani kendi malikinin izni ile sûrî
/ geçici, muvakkat / az bir zamanla sınırlı bir malikiyeti vardır bilir.

     Hakikati /
gerçekliği zılliyedir / gölge olmaktan başka bir şey değildir. Yani, hak ve
vâcip / zorunlu ve gerekli bir hakikatin / gerçeğin cilvesini / yansıma ve
görüntüsünü taşır.

     Varlığı ile
yokluğu imkân dairesindedir. Allahın var etmesine bağlıdır. İlahî tercih ile
meydana gelen mümkin. Miskin / zayıf bir zıll / gölgedir.

     Vazife ve görevi
ise, kendi Hâlık’ı / Yaratıcısının sıfât / sıfatları ve şuûnâtına / iş, işlem,
fiil ve hareketlerine bir mikyas / kıyas ve ölçüdür. Şuurkârâne / bilerek,
anlayarak yaptığı bir hizmettir.

     İşte enbiya ve
enbiya silsilesi / zincirindeki asfiya / ilim ve ibadetle yüceliğe ulaşanlar,
evliya / Allahın sevgisini kazananlar, yani Allah dostları; ene / ben ve
benliğe bu şekilde bakmışlar, böyle görmüşler, hakikati / gerçeği böyle
anlamışlar.

     Bütün mülkü
Malikü’l-Mülk’e / mülkün hakikî sahibi olan Allah’a teslim etmişler.

     Ve hükmetmişler
ki, o Malik-i Zülcelâl’in / her şeye hükmeden, her şeyin sahibi olan Allah’ın
mülkünde / sahip olduğu ve hükmettiği şeylerde şeriki / ortağı yoktur.

     Rububiyetinde /
Allahın yarattığı mahlûkları, hâlden hâle geçirerek terbiye etmesinde,
yardımcısı yoktur.

     Ulûhiyetinde / her
şeyi tam olarak idare ve tasarruf etmesi, yani İlahlığında nazîri / benzeri
yoktur.

     Muin / yardımcıya
ve vezîre / iş ortağına, işleri idarede yardımcıya muhtaç değildir.

     Çünkü her şeyin
anahtarı O’nun elinde. Her şeye kadir-i mutlak / güç ve kudreti sınırsız. Her
şeyi yapabilen bir Allahtır.

     Esbap / sebepler
bir perde-i zahiriye / görünüşte olan birer perdedir.

     Tabiat, maddede
hükmeden kanunlar, canlı cansız varlıklar; birer şeriat-ı fıtriyesi /
Yaratıcının koyduğu kaide ve kurallardır.

     Tabiat, kanunların
bir mecmuası / toplanıp biriktirilmiş, tertip ve tanzim edilmiş şeylerin
tamamıdır.

     Tabiat, kudretinin
bir mistarı / cetveli, bir şeyi ölçmeye yarayan âletidir.

     İşte şu parlak
nuranî / nurlu, güzel yüz; hayattar / canlı ve manidar / anlamlı bir çekirdek
hükmüne geçmiş.

     Hâlık-ı Zülcelâl /
kudret ve azamet sahibi yaratıcı Allah; bir şecere-i tuba-i ubudiyeti /
kulluğun kökleri Cennette, dalları dünyada olan ibadet ağacını, ondan halk
etmiş / yaratmış.

     Onun mübarek
dalları; âlem-i beşeriyetin / insanlık âleminin her tarafını; nuranî / nurlu
meyvelerle tezyin etmiş / süslemiş. Bütün zaman-ı mazideki / geçmiş zamandaki
zulümatı / karanlıkları dağıtmıştır.

     O uzun zaman-ı
mazi / geçmiş zamanın; felsefenin gördüğü gibi, bir mezar-ı ekber / büyük bir
mezar, bir ademistan / yokluk, hiçlik yeri olmadığını gösterir.

     Belki değil
muhakkak ki, istikbale / geleceğe ve saadet-i ebediyeye / ebedî, sonsuz huzur,
saadet ve mutluluğa atlamak için, ervah-ı âfilîne / fani, gelip geçici, ölümlü
ruhlara; bir medar-ı envar / nurlanmaya sebep ve vasıta olduğunu gösterir.

     Muhtelif / pek
çok, ayrı ayrı basamaklı bir miraç-ı münevver / nurlu bir miraç olduğunu
gösterir.

     Ağır yüklerini
bırakan ve serbest kalan ve dünyadan göçüp giden ruhların; nuranî / nurlu bir
nuristanı / nur memleketi ve bir bostanı olduğunu gösterir.

Önceki İçerikBize Yine Reform Söyle Varsın Masal Olsun
Sonraki İçerikYüzleşmek!
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.