Seyahat Ya Resul

110

     Zor hayat şartları
içinde bunalan insan; biraz nefes almak, sıkıldığı ortamdan uzaklaşmak,
bambaşka bir hava solumak istiyorsa, seyahat etsin. İstediği bir ülkeye geziye
çıksın.

     Yeni çehreler
görsün. Yeni insanlar tanısın. Değişik manzaralar temaşa etsin. Zihnen, dimağen
bulunduğu yerden uzaklaşıp, sorunlarını geride bıraksın.

    Çünkü tebdil-i
mekânda ferahlık vardır. Ayrı bir mekân, farklı bir ortam, yeni his ve
duygulara yol açar. İnsanın ruhen dinlenmesini sağlar.

     Zaten en iyi
dinleniş şekli; hareketsizlik ve durağanlık değil. Yeni bir harekete yönelmek,
başka konulara eğilmekle olur.

     -İyi güzel de
neyle, nasıl, ne şekilde? Kısaca hangi maddî imkânlarla yapacağız bütün
bunları? Dediğinizi duyar gibiyim.

     -Hangi parasal,
hangi maddî güçle gerçekleştireceğiz? Dediğinizi de duyar gibiyim.

     -Ayrıca, var mı ki
zamanımız veya kullanacak iznimiz, ya da yeteri kadar buna ayıracak vaktimiz?
Diye itiraz edip, karşı çıkacağınızı da duyar gibiyim. Ve tabii sizlere hak
vermiyor değilim.

     Fakat benim
edeceğim teklifte, sunacağım tercihlerde, kabul etmeyeceğiniz, tercihte
bulunmayacağınız bir durum yok! İş yerinizden izin almaya falan da gerek yok!
Dönüşte işinizi yerinde bulamayacağınız gibi bir endişe de söz konusu değil!

     Siz yeter ki
isteyin. İstediğiniz yere, istediğiniz zaman gitmek sizin elinizde. Sadece
isteyin yeter.

 

          Bu proje ne
para ister senden ne pul!

          Önce şöyle bir iyice yerine kurul;

 

          Düşün,
tercihini yap, gerekli kitabı ara.

          Tanıtım
kitaplarını, teker teker bir tara.

 

          Araştır ve
karar ver, gideceğin ülkeye önce.

          Seç,
enteresan bir seyahat kitabını iyice.

 

          Sonra otur
yerine, rahatça gömül koltuğa.

          Sayfaları aç
birer birer, başla yolculuğa.

 

          Endişe etme,
bu yolculuk ne su ister ne aş;

          Okudukça,
tayyı mekân edeceksin yavaş yavaş.

 

          Aşacaksın
denizleri, dağları durduğun yerde.

          Bu ettiğin
yolculuk; emin ol derman olacak derde!

 

          Çünkü gözden
ırak olan, gönülden de olur ırak.

          Sen
cancağızım, dertlerini artık geride bırak.

 

          Hatta
geliyorsa elinden, et terki de terk.

          Sana, sanki
can bağışlayacak bu yeni erk.

 

          Okudukça
edeceksin, aynı zamanda tayyı zaman.

          Nice insan
tanıyacak, göreceksin epey kahraman.

 

         
Konaklayacaksın, kim bilir hangi kuytu ıssız derede.

          Uzanacaksın
çimenlere, boylu boyunca sere serpe.

 

          Derenin
derinlerden gelen mest edici ninnisi,

          Ağlayacaksın,
rahatlamanın yok böyle gibisi.

 

          Ezası cefası,
gerçekten oraları sadece gezene.

          Sana düşecek
olan; bunlarla ruhun huzurla bezene.

 

          Bilirsin,
bazen görmek çok üstündür işitmekten!

          Görmek gibisi
var mı hele uzaklara gitmekten?

 

          İşitileni
reddetmek, kabul etmemek belki mümkün.

          Ama ya
görüleni inkâr etmek, gel gör ki ne mümkün.

 

          Ortamından
bunalan kimseler; çıksın biraz dışarı.

          Binsin
kitaba, alsın dizginleri ele, olsun dağlar aşarı.

 

          Epey zaman,
az git uz git, bakma sakın geriye.

          Gam, keder ve
kasavetler; damla damla eriye.

 

     Seyahat esnasında
nice olay yaşayanlar -özellikle- tabiatla başbaşa kaldıklarında, insanlardan
uzak  yerlerde yol alırken, binbir
tehlikeye maruz kalır. Belki hayatlarından bile olur. Hatta tehlikeli
hastalıklara yakalanabilirler.

 

          Oysa kitabın
satırlarında ilerlerken heyecanla,

          Hiçbir
şekilde karşılaşmazsın, tehlike denen o anla.

 

          Hem yaşarsın
o anları her nefeste, hem alırsın lezzet.

          Hem uzak
kalırsın korkulardan, görmezsin asla eziyet.

 

          Can derdine
düşerek, orada olan çekmişken cefa!

          Sürdürürsün,
ruhu okşayan keyifli ne hoş bir sefa.

 

          Üstelik
istediğin zaman, ara verir duraklatırsın safari.

          Çünkü oraya
ulaşmak için, lüzum yok olmaya seferî.

 

          İşte varken,
böyle manevî bir seyahat acentesi.

          Bütün mesele, yolculuk yapmaya olmalı
hevesi.

 

          Üstelik yok
bunun resmen pasaportu vizesi.

          Sorulmuyor;
kim bu gelenler hem kimin nesi?

 

          Öyleyse
yârenler, kalkın hemen bugünden yok tezi.

          Kılalım
kendimize malûm; meçhul olan bilinmezi.

 

          Kalmasın
beynimizde, hiçbir sorunun karmaşık izi.

          Çıkalım
seyahate, olsun bu bize bitmeyen dizi.

 

          Haydin canlar
ruha ferahlık için, çıkalım seyahate beraber.

          Bilinmezden
alalım, ruhu rahatlatacak, haber üstüne haber.

 

          Varken böyle
bir imkân, rûhu sükûna erdiren.

          Rûha yazık
değil mi, varken gam keder verdiren?

 

          Önemli
olmasaydı kul için, dedirir miydi o ulu Resul?

          “Şefaat”
yerine “Seyahat” diye söyletir miydi o kulu Resul?

 

          Kıl seyahat
ol rahat.

          Kalma bedbaht
bul rahat.

 

          İşte sana
sâlim ruh için budur reçete.

          Önüne çıkamaz
olur artık hiçbir çete.

 

          Böyle bir
imkân vermişken İlâh;

          Demek düşer
kula “Hamden lillah.”

         

          Bize de düşer
ey kaari!

          Demektir
“Eyvallah” gayri.

Önceki İçerikBu Pik Başka Peak
Sonraki İçerikAzerbaycan-Türkiye Stratejik Ortaklığı Tarihî ve Güncel Boyutlar
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.