Ahlak Polisleri ile Düşünce Polisleri Görevde

65

İran’da gördüğüm “Ahlak
Polisi”
uygulaması ve George Orwell’in 1984
romanında
okuduğum “Düşünce Polisi”
kavramları bana hep çok ürkütücü gelmiştir.

Modern hukuklarda inanç
ve ifade özgürlüğü
kavramları, ürkütücü Ahlak Polisi ve Düşünce Polisi uygulamalarının ilacı gibi görünür.

İnanç özgürlüğü “herkesin
düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olması”
şeklinde tanımlanır. Herhangi
bir dini inanca, felsefi görüşe inanma,
inandığını açıklama ve yaşama özgürlüğünü de kapsar.

“Herkes, düşünce ve
kanaat hürriyetine sahiptir”
şeklinde özetlenen düşünce ve ifade özgürlüğünün kapsamına da “düşünce ve düşündüğünü ifade etme, açıklama ve yayma özgürlüğü” dâhildir.

Bu kavramların Anayasalara yazılmış olması vatandaşlar
için ciddi bir teminat gibi görülse
de pratikte bazen bu güvence işe yaramıyor.

İnanç, düşünce ve ifade
özgürlüğü kavramlarının en kuvvetli bir şekilde Anayasasında güvence altına
alındığı ülkelerden biri Türkiye’dir.

Fakat Türkiye’de virüs
salgını ve ekonomik krizin
at başı koşturduğu ortamda tartışılan konulara
bakınız:

Birileri önce insanların cinsel tercihleri konusunda kopardıkları fırtına ile “ahlak polisi” rolüne soyundular.

Akabinde muhalefet temsilcilerinin “iktidarın düşeceği,
kendilerinin iktidar olacağı ve bunun gerçekleşmesi halinde yapacaklarına” dair
sözlerinden “darbe” anlamı çıkarak “düşünce polisi” rolünü oynadılar. Sözlerin
sahipleri “hayır öyle kastetmedim” diye açıklama yapsalar da “darbe demek istedin” diye linç
kampanyası yaptılar.

Üstelik de bunları yapanlar iktidarlarını “başörtüsü özgürlüğü” kampanyalarına
borçlu olanlardı.

****

Bu zihniyet yüzünden Türkiye, 2020 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksinde 180 ülke
arasında 154’üncü sırada bulunuyor.

Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), Covid-19 krizi vesilesiyle Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik
baskılara yenilerinin eklendiğini,
ülkenin dört bir yanında gazetecilerin
yanlış haberlerle mücadele bahanesiyle hedef alındığını belirterek “Covid-19’la
ilgili haber yaptıkları, hatta tweet attıkları gerekçesiyle ceza
soruşturmalarına uğruyor ve gözaltına alınıyor” uyarısında bulundu.

Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin inanç özgürlüğü ile ifade özgürlüğüne dair çok değerli kararları
vardır.

Mesela ifade özgürlüğüne dair AİHM
kararlarında
halkı ilgilendiren konularda aşırıya kaçmanın, hatta provokasyona başvurmanın basının
işleri sayılacağını
;
Basın özgürlüğünü tarif eden AİHS’nin
10.maddesinin
sadece olumlu karşılanan fikirleri değil, rencide
eden/şoke eden/rahatsız eden fikirleri de kapsayıp koruma altına aldığını

ifade ediyor. Saldırgan
ifadelerin bile bir stil (üslup) olarak kullanılabileceği
açıkça vurgulanır.

Bazı “muhterem Müslümanlar” bu kararları görmezden
gelebilir. Ama hiç olmazsa İslam’ın yüzakı, abide şahsiyet İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin ifade özgürlüğü ile ilgili yaklaşımını Mevdudi’den
dinlesinler:
(Karar Gazetesinde Mehmet Ocaktan’dan okudum.)

“Ebu Hanife ifade özgürlüğünü o
denli benimsemiştir ki, yönetici meşru
dahi olsa aleyhinde konuşulabileceğini
söylemiştir. Hatta bir adım ileri
giderek, meşru bir yönetici hakkında
argoyla bezeli kötü sözler söyleyerek hakaret edenlerin, hatta halifeyi ölümle
tehdit edenlerin bile tutuklanmasına cevaz vermez.

Sadece sözlerini eyleme döküp silahlı isyana kalkışan veya toplum huzurunu bozanlar, bu hususta
cezalandırılabilir.” (İslam Siyasi Düşünceler Tarihi, A. Çaylak- A. A.
Bakacak)

*****************************

Sağlık Bakanı ve Bilim Kurulu Futbola Karışamıyor

Virüs salgının verilerinde bir iyiye
gidiş gözlendiği için alınan tedbirlerde biraz gevşetilmeler başladı. Berber,
kuaför, güzellik merkezi ve AVM’ler açılmaya başladı. Gözler “diğer sosyal faaliyetlerde de normalleşme
olabilir mi?”
diye Sağlık Bakanı ve
Bilim Kurulu’nda.

Fakat ilginç bir şey oldu.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, koronavirüs salgını kapsamında yaptığı
açıklamada liglerin devamı ve futbol
maçlarının
oynanması konusunda sorumluluğun Futbol Federasyonunda olduğunu
söyledi. Futbol tabiriyle resmen topu
taca attı.
 

Bakan Koca, “özellikle futbol hassas bir konu. Geniş
kitleleri ilgilendiren bir alan ve burada kararı
vermesi gereken federasyonun kendisidir.
Federasyon özgür iradesi ile
kararını verebilir. Bakanlık olarak asla
öneri, yaklaşım ve katkıda bulunmak istemiyoruz.
 Bundan sonraki sorumluluk da federasyonundur.
Liglerin devamı konusu Futbol
Federasyonumuzun kendi iradesi ile alacağı bir karardır”
dedi.

Küresel bir salgın söz konusu. Çok boyutlu
etkileri olan bu olağanüstü durumun kriz
yönetiminin
lokomotifi Sağlık Bakanı
ve Bilim Kuruludur.

Bilim Kurulunun ve Sağlık Bakanlığının tavsiyeleri
doğrultusunda bugüne kadar hayal dahi edemediğimizi olağanüstü tedbirler
alındı.

Uluslararası ve illerarası seyahat kısıtlaması, milyonlarca insanın sokağa çıkma yasağı, yüzbinlerce işyerinin kapatılması, Milli Eğitime bağlı okulların, üniversitelerin,
ibadethanelerin
kapatılması gibi
ağır kararların mimarı olan Sağlık
Bakanı (ve Bilim Kurulu) konu futbol olunca asla sorumluluk almak istemiyor.

Ne yani? Şimdi kimin seçtiğini bilmediğimiz,
isimlerini dahi bilmediğimiz bir federasyon
yönetimi
Türkiye’de virüs salgınını
hortlatabilecek kararlar almaya tek yetkili midir?

Bakan hadi şöyle dese, “bu kararı almaya Sayın
Cumhurbaşkanımız yetkilidir. Biz makama görüşümüzü sunduk/ sunacağız, karar
kendilerinindir.” Bunu anlayabiliriz.

Ama “Bakanlık
olarak bu konuda asla öneri, yaklaşım ve katkıda bulunmak istemiyoruz,
sorumluluk federasyonundur”
sözünü anlamamız mümkün değildir.

Federasyonun alacağı maçlara devam kararı ile salgın
tekrar büyürse vatandaşın gözünde sorumluların Sağlık Bakanı ve Cumhurbaşkanı
olacağı açıktır.

Bunu Bakan Fahrettin Koca bilmez mi? Elbette bilir.

O halde bu açıklamanın arkasında bizim bilmediğimiz
bir şeyler var.

Önceki İçerikKavm-i Acîb-i Arab
Sonraki İçerikBildirilmeyen Kovid-19 Ölümleri
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.