Bir Mutluluk Öyküsü

68

        ‘’Korona’lı günlerin başlangıcıydı, bir
sabah erkenden kapım çalındı. Hiç tanımadığım genç bir delikanlı karşımda
duruyordu. Olsa, olsa 25 yaşındaydı…

       ‘’Günaydın Ali Bey Amca… Ben zemin
kattaki komşunuz Murat, taşınalı bir yıl oldu. Biliyorum ki, beni hiç
görmediniz çünkü ben hem çalışıyor, hem de okuyorum. Tıp fakültesi son sınıf
öğrencisiyim…’’

       Bu sözlerle tanıtıverdi kendini, gülümseyen
çehresiyle daire kapıma 2 metre mesafedeydi, ağzında da maskesi…

       Şaşırmıştım!

      Çünkü uzun bir zaman olmuş, kapım hiç böyle çalınmamıştı!

  
‘’Merhaba evlat ne istemiştin?’’ diye mırıldandım!

     O ise;

   ‘’Asıl siz bir şey istiyor musunuz diye gelmiştim.
Biliyorsunuz 65 yaş ve üstü sokağa çıkamıyor da…’’  Diyerek cevapladığında şaşkınlığım bir kat
daha artmıştı!

  ‘’Teşekkür ederim, çok mutlu oldum arayıp,
sormanıza’’, diyebilmiştim…

   ‘’Tamamdır amcacığım, az önce 5 numaradaki
teyzeden evde yalnız yaşadığınızı öğrendim. Apartman görevlisi de yok. Bakın bu
benim telefon numaram, bir şey lazım olduğunda, ya da acil bir durumda beni
hemen arayınız lütfen. Ben en kısa zamanda gelirim. Şimdilik hoşça kalın, yine
uğrayacağım yanınıza…’’

      Gülümseyen
çehresi ile selam verip ayrıldığında, elimde küçük bir not kâğıdına yazılmış
telefon numarasıyla ardından bakakalmıştım.

    Kapıyı kapayıp da içeriye girdiğimde, çok
şaşırmıştım. Yıllardır yalnız yaşadığım evimin kapısı ilk kez bir ihtiyacınız
var mı? Denerek çalınmış, gülen yüzlü bir genç çıkmıştı karşıma…

      Sonraki günlerde de bu hal hatır soruş,
ihtiyaç karşılayış devam edip gitmişti. Öylesine alıştırmıştı ki o gülen
çehresiyle daire kapısından da olsa yanıma uğrayışlarına…

       Bir hafta kadar sürüp giden bu hal hatır
sormalar, ‘’Bir ihtiyacın var mı Ali Bey Amca’’ demeler, sonra birden
kesiliverdi!

      Sanki
o genç doktor adayı aniden kayboluvermişti!

     Bir,
iki gün daha onu merak edişimle geçtikten sonra…

     İhtiyarlık işte unutmuşum! Bana verdiği
telefon numarası aklıma geliverdi birden…

     Hemen aradım. Telefonuma genç bir kadın sesi
cevap vermişti!  Öncelikle çok şaşırdım,
içim bir tuhaf olmuştu!

      Ağzımda gevelediğim sözcüklerle zar, zor;

   ‘’Doktor Murat Bey Oğlumu aramıştım!’’ Dedim.

     Karşımdaki genç kadın;

   ‘’Ben Doktor
Zeynep, Murat’ın nişanlısıyım. Ne yazık ki, Murat şu anda yoğun bakımda’’
dediğinde, telefon bir yana, ben bir yana olduğum yere yıkılıp kalmıştım.

     Az sonra telefonumun uzun, uzun çalması ile
kendime geldim.

     Telefonun ucunda Murat Bey oğlumun
nişanlısı Dr. Zeynep vardı. Murat’a Korona virüsünün bulaştığını, bir haftadan
beri tedavi gördüğünü, mutlaka bu hastalığı yeneceğini, hastaneden çıkar,
çıkmaz birlikte gelip elimi öpeceklerini söylediğinde az da olsa teselli
bulmuştum.

     Bu
arada Doktor Zeynep, Murat Bey oğlumun benden çok bahsettiğini, altı ay önce trafik
kazasında kaybettiği babasına çok benzediğimi, bu nedenle de bana çok değer
verdiğini söyleyince, titreyen sesimle;

    ‘’Ne
olursun ona bir şey olmasın olur mu doktor kızım’’ diye yalvardım.

     Bu
konuşmamızın üzerinden iki hafta geçmişti ki, telefonum uzun, uzun çaldı…

   ‘’Alo, buyurun’’, diyerek açtığımda;

     Telefonun
ucunda ki ses, Doktor Murattan başkası değildi. Bir an nutkum tutuldu! Avazım
çıktığı kadar; 

    ‘’Nasılsın Murat Bey Oğlum?’’ diye bağırdım.

    ‘’Çok iyiyim Ali Bey Amcam. Sesin çok gür
geliyor, anlaşılan sen de iyisin. Hastaneden çıkmama az bir zaman kaldı ama
sana çıktıktan iki hafta sonra uğrayacağım. Malum hastalık sonrası takip ve
kontrol bu süreci gerektiriyor. Hem gelirken Nişanlım Zeynep’i de getireceğim.
O da sizinle tanışmayı çok istiyor. 6 ay sonra da düğünümüz var. Nikâh
şahidimiz olur musunuz?’’

    Dünyalar benim olmuştu. ‘’Sesini duyduğuma çok
sevindim evlat. Tabii ki, nikâh şahidiniz olurum. Seve, seve’’; diye
cevapladım.

    Telefonu kapattığımda öylesine şaşkındım
ki!

    5 yıl önce Güneydoğu’da askerliğini
yaparken, eli kanlı PKK’lı teröristlerin yola döşediği mayının patlamasıyla
şehit olan oğlumun yerine sanki bir evlat daha vermişti Yüce Rabbim. Oğlumun
vefatından sonraki yılda hayat arkadaşımı kaybetmiş, yapayalnız kalıvermiştim.

    Korona salgını nedeniyle eve kapandığım
sıkıntılı süreçte yaşadığım bu gelişmeler; ıssız gecelerimi aydınlatmış, derin
yalnızlığıma büyük bir mükâfat olmuştu. Rahmetli Kıvancımın mürüvvetini
görememiştim ama şimdi Murat oğlumunkini görecektim. Hem bir de gelinim, kız
evladım olacaktı…’’

   Değerli okur;

  Yukarıda anlatmış olduğum bu hayat hikâyesi,
çok değer verdiğim bir dostuma ait. Onun anlattıklarını canlandırıp, yazıya
döktüm.

   Unutmayalım ki, hayatımızın en karanlık,
en umutsuz günlerinde dahi hiç beklemediğimiz güzel bir olayın mutluluğunu
yaşayabiliriz. Yeter ki, yaşam umudumuzu kaybetmeyelim.

     Kim bilir? Yukarıda anlatmaya çalıştığım bu
mucizevi olay gibi, ne güzel şeyler yaşanıyor ama çoğu duyulmuyor…

      Ancak bazılarımız için hayatın güzellikleri bir
kapı zilinin çalınmasıyla; ‘’Bir şeye ihtiyacınız var mı?’’ sorusuyla yeniden başlayıp,
böylesine mutlu bir sonla bitebiliyor.

     Hem de
Koronalı günlerin umutsuzluğu içinde bocalarken…

Önceki İçerikSuriyeliler Virüse Çok mu Dayanıklı?
Sonraki İçerikTıp’ta Destan Yazan Yiğit
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.