Türk Tıbbı ve Türkçe

96

     Türkiye devi
uyanıyor. Zaten uyanmak zorunda. Her konuda her sorunda, daha da kararlı olarak
ben de varım demesi gerektiğini biliyor; buna inanıyor ve bunu diyor aynı
zamanda.

     Nitekim dev bir
ilim adamımız, kendi dalında dev bir eser, dev bir yapıt ortaya koymayı başarmıştır.
Türkiye bununla ne kadar övünse yeridir.

     Her alanda böyle evlâtları zuhur ettikçe
Türkiye dostları sevinecek, çekemeyenler hasetler içinde  kıvranacaktır.

     Âdeta ikinci bir
Şemsettin Sami ortaya çıkmış. Tıp sahasında, yüreklere su serpmiş. En zor ve en
çok ihtiyaç duyulan bir ilim dalında, Türkçe’nin bunda da söz sahibi olacağını;
olması lâzım geldiğini kanıtlamıştır. Var olsun sağ olsun. Vatana millete kutlu
olsun.

     Diğer branşlardaki
ilim adamlarımıza da örnek olsun diyor; Türk ilim ufkundan daha nice ilim
güneşleri doğsun istiyoruz. İhtiyacımız var. Kaldı ki ihtiyaç terakkî ve
ilerlemenin hocasıdır.

     Çünkü ihtiyaç
arttıkça arayış başlar. Arayış ise bir sonuca insanı sürükler. Hele bir de
üstüne üstlük merak kamçısı üstümüzde şaklarsa ve şaklıyorsa; daha nice
bilimsel başarıdan başarıya koşacağımız muhakkak ve inşallah mukadderdir de.

     Çünkü biz
istiyoruz. İstemekle kalmıyor, gereken çalışmayı yapıyoruz. Öyleyse mecrada
olana netice müyesser olacaktır.

     Buna inanıyoruz.
İnandığımız için güçlüyüz. Güçlü olduğumuz için başarılıyız. Başaracağız.

 

     Çünkü istek, karar
ve çaba;

     Götürür bizi, er
geç sonuca.

 

     Nice böyle ilim
adamlarımız çıkar,

     Karanlık denilen
bilgisizliği yıkar.

 

     Nitekim Prof. Dr.
Cemal Mıhçıoğlu bu millî ihtiyacı çok güzel şekilde dile getiriyor:

     Bugün hekimlik
dilimiz İngilizce, Fransızca, Lâtince, bir ölçüde de Almanca’dan gelme
sözcüklerin…kaynaştığı alacalı bulacalı bir bohça görünümündedir.

     İngilizce
sözcüklerin Fransızcalaştırılarak, Fransızca sözcüklerin İngilizceleştirilerek,
her ikisinin birden Türkçeleştirilerek ya da yanlış söylenerek bozulup
yozlaştırılmış biçimde kullanılması, durumu bilenleri aşırı ölçüde tedirgin
eden yaygın bir uygulamadır.

     Ağaç dallarının
birbirine girdiği, sarmaşıkların sımsıkı sardığı türlü börtü böceğin dolaştığı
bir cengel ormanını andıran bu dili öğrenmek de, öğretmek de günümüzde başlı
başına bir soruna dönüşmüştür.

     Türkiye’deki orta
öğretim kurumlarının kaymağını oluşturan gençler, Tıp Fakülteleri’mizde,
kökenini bilmedikleri için kendilerine hiçbir şeyi çağrıştırmayan yüzlerce,
binlerce yabancı sözcüğü belleklerine yerleştirebilmek için olağanüstü
yıpratıcı bir çaba göstermek durumunda kalmakta, zaten çok yorucu olan Tıp
Öğretiminin yükü bu yüzden daha da ağırlaşmaktadır.

     Bu durumda
hekimlik dilinin Türkçeleştirilmesi, artık yalnız ulusal onuru zedelemekten de
geri kalmayan çirkin bir kargaşayı ortadan kaldırıp ulusal dili egemen kılmak
bakımından değil, anlayıp öğrenmeyi kolaylaştırmak bakımından da kaçınılmaz bir
zorunluluk olmuştur.

     Türkçe köklerden,
Türkçe ekler kullanılarak türetilecek, kavramların anlamını da açıklayıcı
nitelikteki bilim sözleri, gerçekten Uluslararası nitelik taşıyan Latinceleriyle
birlikte sunulduğunda tıp öğreniminin yepyeni bir ruh, yepyeni bir görünüm
kazanacağından kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

X

     Atatürk’ün
1930’larda yeni bir hızla başlattığı dil devrimi, güç bir öğrenimi, güç bir
çalışmanın izlediği hekimlik alanını yeterince etkileyememiş, bunda hekimlik
uğraşının kendine özgü içe

kapalılığının yanı sıra, çok dar uzmanlık alanlarına bölünmüş
olmasından kaynaklanan engellerin de etkisi olmuştur.

     Dr. Süreyya
Ülker’in oluşturduğu bu sözlük (Ülker Tıp Terimleri Sözlüğü), yalnız…bir
birikimi toplu olarak bir araya getirmekle kalmamakta, yazarın kendisi de
birçok bilim sözüne karşılıklar önererek boşlukları doldurmağa çalışmaktadır.

     Not: Eserin temin
edileceği telefonlar:

     0 212 279 10 26 –
279 16 07

     0 212 585 61 91 –
585 67 46

Önceki İçerikDiyanet de, Baro da Eleştirilebilir
Sonraki İçerikYine Yasaklar ve Cezalar
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.