Doğa bizi bir kez daha haddimizi bilmemiz konusunda ikaz ediyor
Bir mühendis projesini tamamladığında, bir yazar eserini tamamladığında, bir doktor hastasının tedavi sürecini tamamladığında, bir grafiker tasarımını tamamladığında nasıl hisseder biliyorsunuz değil mi, muhakkak biliyorsunuzdur bu hissiyatı. O an insan kendisini öyle muktedir, öyle yetkin ve öyle kudretli hisseder ki dünya dediğimiz bu yerdeki sınırlılığını bir süreliğine hatırına getirmez, getirmez ve sınırların artık orada olmadığını düşünmeye başlar. Takdir edersiniz ki bu bulutların üstünde dolanma hali çok da uzun sürmez ve insan gerçeklerin cam duvarlarına yeniden toslayıp kan döker biraz, kan döktükçe de gerçekleri yeniden kabullenir. Geçen hafta ABD’deki seçimin gidişatına dair doyurucu bir yazı kaleme almış olmamın, daha sonra Haberasi internet televizyonunda programım Yeni Yaklaşımlara başlıyor olmamın etkisiyle ben de aynı hisleri paylaşıyordum. Bugün, 18 Mart 2020 itibariyle o cam duvara ben de toslamış bulunuyorum, o cam duvara tüm Türk ulusu olarak toslamış bulunuyoruz. Kimimiz doğacak çocuğu için gün sayarken, kimimiz sevdiceğiyle söz kesmek için organizasyon planlaması yaparken, kimimiz öğrencilerine yeni anlatacağı konunun üzerinden geçerken, kimimiz de haftaya köşesine taşıyacağı yazının konusunu düşünürken buldu kendisini bundan 2 ay önce tahmin edemeyeceğimiz COVID-19 sürecinin ortasında. An itibariyle Sayın Bakan’ın açıkladığı verilere göre 98 vakamız, 1 can kaybımız var. Bundan 2 hafta öncesinde dönüp baktığımızda gündemimizin bu olacağını kaçımız tahmin ediyorduk? Kaçımız COVID-19’un varlığından haberdar olsak da Türkiye’de böylesine hızlı bir yayılım gösterebileceğini ciddi ciddi dillendiriyorduk? Bazılarımız bu yayılımı öngörse de kaçımız etkili tedbirler aldık? İşte doğanın karşısında bir kez daha boyumuzun ölçüsünü alıyoruz, doğa bizi bir kez daha haddimizi bilmemiz konusunda ikaz ediyor!
Sekülerizmin insanlık için ne kadar hayati bir kavram olduğunu hatırlıyoruz
Tüm bunlar olup biterken hep birlikte önemli bir gerçeği hatırlıyoruz, o gerçek nedir biliyor musunuz? Bilim yahu bilim! İnsanoğlunun yegâne gücünün bilim olduğunu bir kez daha yaşayarak hatırlıyoruz. Sekülerizmin insanlık için ne kadar hayati bir kavram olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz. Umut ediyorum ki bu global kriz neden sürekli sekülerizmi, bilimi, aklı ve sorgulamayı dilimizden düşürmediğimizi birilerinin idrak etmesine vesile olur. Umut ediyorum ki bu global kriz birilerinin eğitimin kalitesine atıfta bulunarak neden vasıfsız İmam Hatipler yerine Fen ve Sosyal Bilimler Liselerini tercih ettiğimizi idrak etmesine vesile olur. Dünya tarihinde sayısız örneği bulunduğu gibi yine Çin kaynaklı bir virüsle karşı karşıyayız. Bu virüsün ailesi tıp dünyasının yabancı olduğu bir grup değil, COVID-19 tanınan bir familyanın mutasyona uğramış yeni bir üyesi esasında. Grip virüslerine oldukça benzer görünüme sahip COVID-19 bir RNA virüsü dolayısıyla özelliklerinin tahlil edilebilmesi pek kolay değil, bunun yanına sık sık mutasyona uğrayarak başkalaşmasını da eklersek neden işin bu raddeye geldiğini anlamlandırabiliriz. Virüs hızlıca değişiyor, bulunduğu ortama büyük ölçüde adaptasyon sağlıyor bu yüzden de bilim insanları tedavi geliştirmekte zorlanıyor. An itibariyle enfeksiyon kapanlara destekleyici tedaviler uygulanıyor ve solunum yollarını tutan COVID-19’a karşı tedavinin bulunması için en az 6 aylık bir süreden söz ediliyor. Bildiğiniz gibi risk grubu yaşlılar ve kronik hastalığı bulunanlar bunun haricinde kalanlar için hayati tehlike görece daha düşük. Tüm dünya COVID-19’a karşı teyakkuzda ve tüm dünya hijyeni sağlamakla birlikte topluluklardan uzak durmayı başarabilmemizin şu anda hayat kurtarıcı işlev göreceğini ısrarla vurguluyor. İnanın aslında yapmamız gerekenler oldukça basit, bu salgınla mücadelenin yolları oldukça basit. Fakat özellikle Türk toplumu bu basit ama etkili kurallara riayet etmek yerine bu büyük salgını mizah unsuru haline getirmekle meşgul, alınan önlemleri suiistimal etmekle meşgul vaziyette. Canım sıkılarak belirtmek istiyorum ki Türk toplumunun hafife alınamayacak bir bölümü halen olayın ciddiyetini kavrayamadan sosyal medya hesaplarında tatil fotoğrafları paylaşmakla meşgul !
Bu mücadelenin iki ayağı var ve biri yan basarsa diğeri dik duramayacak
İdeolojik körlüğe saplanmak istemeyen herkes gibi olaylara ve yaşananlara perdeleri kaldırarak bakmaya çalışanlardanım. COVID-19’la mücadelede Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca’nın duruşunu takdir etmezsek, ona sürdürdüğü devlet adabının hakkını vermezsek hata yaparız. Sayın Koca’nın şahsında AKP döneminde sağlıkta devrim yapıldığını savunan dalkavuklar rüya görmekle meşguller, biz AKP’nin bu ülkeye her alanda ne vahim zararlar verdiğini iyi biliyor ve bunu her fırsatta dillendiriyoruz. Benim takdirim, benim övgüm AKP’nin sağlık sektöründeki felaketlerine değil yüzlerce şehit haberini valilerin ağzından öğrenen Türk toplumuna, uzun zamandır tek adamın borazanlığından yaka silkmiş olan Türk toplumuna işinde yetkin ve etkin bir Sağlık Bakanı profili sunulmasınadır. Sayın Fahrettin Koca sürecin başından beri tam bir devlet insanı ciddiyetiyle hareket ediyor başta tüm siyasi partiler olmak üzere tüm topumu kucaklamaktan geri durmuyor ve ehil isimlerinden oluşan Bilim Kuruluyla birlikte ortak aklı işletmekten vazgeçmiyor. Sayın Bakanımız işte bu tavrıyla bizlere hasretini çektiğimiz devlet insanı profilinin henüz ölmediğini, hala bir yerlerde AKP memurları yerine devlet insanları olduğunu gösteriyor bizlere. İşte bu yüzden, devlet insanlığı yüzünden kendisine yürekten teşekkür etmek istiyorum. Peki, süreçte eksik ve yanlış gittiğini düşündüğüm noktalar yok mu? Pekâlâ var! 14 Günlük tecritte devletin daha kararlı tedbirler alması gerektiğini inanıyorum insanların kafasına göre oradan buradan kaçmasının kabul edilemez olduğunu söylüyorum ve gerekirse sert tedbirler alınmalı diyorum. Ülkemizdeki şüpheli vakalara yeterince test yapamadığımızı ve test sayılarının behemehâl artırılması gerektiğini düşünüyorum. Virüsten şüphelenildiği için tecrit edilen vatandaşlarımızı, yurt dışından gelmiş ve potansiyel hasta olan vatandaşlarımızın yanında gözetim altında tutulmasını zinhar doğru bulmuyorum. Halen faturaların ötelenmesine dair veya vatandaşlarımıza Corona yardımı ödenmesine dair adımlar atılmamış olmasını büyük hata olarak değerlendiriyorum. Sizlere soruyorum, eğer devlet vatandaşına böyle bir küresel krizin ortasında kol kanat germeyecekse ne zaman gelecek? Öyle bir mücadeledeyiz ki bu mücadelenin iki ayağı var ve biri yan basarsa diğerinin dik durması katiyen mümkün olamayacak. Vatandaşlar eğer kurallara, tedbirlere, ikazlara kulak asmazlar da mantıksız davranışlar sergilerlerse bu mücadeleyi devlet tek başına sürdüremeyecek. Buna paralel olarak devlet, sosyal devlet olduğunu hatırlamakla birlikte vatandaşları rahatlatacak ve vatandaşlara güven verecek temel uygulamaları yürürlüğe koymaktan aciz kalırsa da bu mücadeleyi vatandaşlar tek başına sürdüremeyecek.
Tüm mesele işte bu dengeyi sağlamakta, ben bu dengenin sağlanacak olmasına iyimser yaklaşıyorum ve sizden gerekmedikçe evden çıkmamanızı önemle rica ediyorum. Yatağınıza uzanın kitap okuyun, salonunuzdaki kanepeye kurulun ev sakinleriyle sohbet edin, çay için. Büyüklerinizle eski günleri yad edin, küçüklerinizle sizi anın gerginliğinden çekip çıkaracak masumane oyunlar oynayın. Lütfen ve lütfen bu olanlara hassasiyetle yaklaşın, muhakkak kurallara uyun. Bunları yaparken de öyle karalara bağlamayın, unutmayın ki dünyada bu veya buna benzer hadise ilk defa yaşanmıyor. Unutmayın ki bir bakıma COVID-19 bizi güçlendiriyor, bizi geleceğe hazırlıyor. Bu Coronaya günlerinde, Coronayak olmadan yapmanız gerekenleri yapın ve müsterih olun. Emin olun bunlar da geçecek ve emin olun bunları da ileride kocaman masaların etrafına kurulup yemekler yerken gülerek anlatacağız birbirimize.
Emin olun…