Her Şey O’ndandır

92

     Atom en küçük madde parçasıdır.

     Her bir atom iki şâhit hükmündedir.

     Hem de tanıklıklarında doğru ve sadıktırlar.

     Bu şâhit ve tanık oluşları Allah hakkındadır.

     O Allah ki Vâcibü’l-Vücûd’dur.

     Varlığı zorunlu ve kendindendir.

     Her bir atom Allah’ın varlığına şâhitlik eder.

     Her bir atom Allah’ın birliğine tanıklık eder.

X

     Evet, atom âcizdir. Güçsüzdür. Aynı zamanda cansızdır. Zaten güçsüz ve kuvvetsiz oluşu bu yüzdendir.

     Bununla beraber o cansız ve doğal olarak güçsüz olan atomlar bilinçli bir şekilde büyük görevler yapmakta. Bu görevlerin üstesinden gelebilmekte. Kaldıramaması gereken yükleri kaldırmaktadır.

     Biraz önce atomun güçsüz  ve cansız olduğunu söylemiştik. Böyleyken güç gösterisinde bulunabilmekte. Güç gereken şeyleri yapabilmekte.

     Böyleyken canlılık emaresi göstermekte. Üstelik, ancak bazı canlılarda bulunabilen bilinçli davranışlar ortaya koymaktadır.

X

     İşte atom, kendisinde olmayan gücü göstermekte. Kendisinde bulunmayan bilinci sergilemekte.

     Demek ki güç kendisinin değil ama kendisinde tecelli ediyor. Kendisinde görünüyor.

     Demek ki bilinç de kendisinin değil ama kendisinde tecelli ediyor. Kendisinde görünür hâl alıyor.

     İşte bu tecelliler; kendisinde olmadığı hâlde kendisinde görülen vasıf ve nitelikler; tecellilerin asıl sahibini akla getiriyor. Nazara veriyor. Ki o Vâcibü’l-Vücûd’dur. Varlığı zorunlu ve kendinden olan Yüce Allah’tır.

     O halde zerre yani atom gücünü Allah’tan almakta, şuur ve bilinçli davranış hâli ona Allah vergisi olmaktadır.

     İşte atomlar bu durumlarıyla, varlığı zorunlu ve kendisinden olan Vâcibü’l-Vücûd Yüce Allah’ın varlığının var ve mevcut olduğuna kesin şekilde şahitlik ve tanıklık etmektedir.

     Demek ki, atomun acizliği ve cansız oluşu; Allah’ın varlığına ve birliğine iki doğru şahit sayılır.

     Yine atomun acizliğine rağmen çok güçlü görünüşü; cansızlığına karşın bilinçliymiş gibi hareket etmesi; atomun, Allah’ın var ve bir oluşuna iki sadık tanık hükmündedir.

X

     Zerre ve atomlar hareketlerinde genel düzen ve kanunlara uygun hareket eder.

     Her girdiği yerde ona mahsus, orayla ilgili nizam ve kanunlara riayet edip uyar.

     Her yerde kendi vatanı, kendi bölgesi gibi yerleşir.

     Oysa âciz ve güçsüzdür. Çünkü cansızdır. Canı yoktur. Ama güçlü gibi hareket ediyor. Canlı gibi bilinçli davranıyor. Bilerek giriyor. Girdiği yerde nereye yerleşeceğini, nereye ait olduğunu sanki biliyor, güya tanıyor.

     Bütün bunlar gösteriyor ki, atomda hiçbir güç yok. Güçlü değil. Ama kendisinde bir güç tecelli edip beliriyor.

     Bunun gibi atom canlı değil. Cansız. Cansız olanda ise ne hareket olur ne de bilinç. Ama atomda hareket de var. Bilinç de.

     Belli ki biri var ki atomu hareket ettiriyor.

     Biri var ki onu canlıymış gibi gösteriyor. Bilinçliymiş gibi hareket etmesini sağlıyor.

X

     İşte atomun bu vasıf ve nitelikleri; varlığı zorunlu ve kendinden olan Allah’ın vahdetine yani birliğine şahit ve tanıklık ediyor.

     O Allah ki, mülkün yani görünen maddî ve cismanî âlemin sahibidir.

     O Allah ki, melekûtun yani görünmeyen manevi âlemin de malikidir.

     İşte atomun bu nitelikleri O Yüce Zatın ehadiyetine / birliğine, her şeyde onu gösteren damga ve mührü olduğuna şâhit ve tanıklık eder.

     Allah’ın ehadiyeti ise, görünen mülk ve görünmeyen melekût âlemindeki her bir şey üzerinde; Allah’ın bir oluşunun nişan ve belirtisini nakşedip göstermesidir.

     Bu tecelli özellikle mülk âleminde zerre ve atomlarla gerçekleştiriliyor.

 

     Ne demiştik biraz önce

     Bu hakikati görünce

     Söylenip kendi kendimize

     Haktan bir büyük delil bize

 

     Yani zerre / atom kimin ise, gezdiği bütün yerler de onundur. Şayet atom ve girip çıktığı yerler aynı zatın değilse. İkisi arasında uyum olmaz. Uyumsuzluk baş gösterirdi.

     Nasıl ki kilit ve anahtar birbiriyle uyumludur. Çünkü ikisi de bir ustanın elinden çıkmıştır. Eğer ayrı kişilerce yapılmış olsaydı. Ne anahtar kilide ne de kilit anahtara uyardı! Yani uymazdı.

     Atomun her yere ve her şeye uyum göstermesi de bundandır.

     Unutmayalım ki, her şey “Heme Ost” değil; her şey “Heme ez Ost”tur. Yani her şey O değil ama her şey O’ndan. Yani Allah’tandır. 

Önceki İçerikLe Chateliere prensibi ve Murat Ağırel’in Sarmal’ı
Sonraki İçerikYardımseverlik
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.