“Devletler Milletler Muharebesi”

103

     Sosyal tabakalar; karşı sosyal tabakaları, ya kendine benzetme savaşları veriyor. Veya sosyal tabakalar kendilerini; diğer sosyal tabakalara benzetme gayret ve çabası güdüyor, bunu bir savaş olarak görüyor. Böylece kendileriyle bir savaşım içine düşüyorlar.

     Artık klasik savaşlar nadirleşirken; yerini kültürler arasındaki savaşlara bırakıyor. Kültürel üstünlük kurmaya ve sömürme zemini hazırlama amaçlarına yönelik olarak yapılıyor.

     Artık savaşlar diller arasındaki üstünlük yarışına bırakıyor yerini.

     Artık savaşlar; dinler arasındaki var olma, devam etme, başkalara sirayet etme, ettirme, aşılama çabalarına dönüşmüş ve dönüşüyor.

     Artık savaşlar meydanlarda kazanılan cinsten ziyade, hars ve kültür / ekin savaşları hâlini alıyor.

     Çünkü dünya küçülmüş, âdeta bir köy hâlini almıştır.

     Herkes herkesi görüyor.

     Herkes herkesi biliyor.

     Herkes herkesi tanıyor.

     Herkes herkese karşı manevi bir üstünlük peşinde koşuyor.

     Herkes istiyor ki kendi rejimini başkaları da uygulasın.

     Herkes arzu ediyor ki, kendi dili dünyada herkes tarafından konuşulsun.

     Herkes candan diliyor ki sadece kendi dinine inanılsın.

     Velhasıl günümüzde savaşlar çok farklı bir mahiyet / içerik arz ediyor. Bambaşka bir görünüm alıyor.

     İşgaller daha çok beyinlerde gerçekleşiyor.

     Fetihler dimağlarda kendini gösteriyor.

     Ganimetler karşı tarafın kendisine karşı duyacağı sempati, yakınlık, benzeyiş ve benzetme şeklinde tecelli ediyor. Çünkü kafalarına girilmiş insanların topraklarını işgal etmek, artık işten bile değil. Hatta buna ihtiyaç bile duyulmuyor.

     Çünkü bize benzeyen, bizim gibi olan, bizim gibi oturup kalkan bir millet artık gönüllü olarak bizim bir uzantımız demektir. Toprağı toprağımız, vatanı vatanımız sayılır.

     İşte zamanımızda savaşlar, daha çok bu tarzda oluyor. Ortada top tüfek görünmüyor. Onların yerini kalemler, kitaplar, radyolar, televizyonlar, kasetler, sîdîler alıyor.

     Kısaca ortada bizi ona, bizi karşıya taşıyan, tanıtan, onun gönlüne kalbine girdirecek fikirler, düşünceler, tasavvurlar, tasarılar cirit atıyor.

     Bu, sessiz sedasız olan bir savaştır. Bu, sincice yapılan bir mücadeledir.

     Görünüşte ne koldan olunuyor ne ayaktan.

     Görünüşte ne başlar kopuyor ne gövdeler parçalanıyor.

     Görünüşte ne bedenler bir çırpıda yerlere seriliyor ne fidan gibi gençler yerlere yığılıyor.

     Ama sonuç fevkalâde güzel, son derece faydalı, kazançlı, verimli oluyor.

     Âdeta durduk yerde fetihler yapılıyor. Saflara insanlar bölük bölük, dalga dalga katılıyor; daha doğrusu kazandırılıyor.

     Bir şahsı manevî oluşuyor. Dünyalara hükmediliyor.

     İnsanlar artık iki dudağın arasından çıkacak sözlere bakıyor. Bir dediğin iki olmuyor.

     Sen yeter ki, isteğini belirt, arzunu ima et, hedef göster. Gerisine karışma. Her şey tereyağından kıl çekercesine çabuk, kolay ve tehlikesiz şekilde cereyan edecek, tabii / doğal mecrasında seyredecek / akış yerinde aktıkça akacaktır.

 

          İşte böyle savaşların içinde bocalıyor insanlık

          Karşı tarafa kaptırmış buluyor insan kendini artık

 

     Zamanımızda genel manzara bu iken, bu demek değildir ki artık dünyada fiilen savaş mavaş olmaz ve olmayacak. Unutulmasın ki, barışın sürmesi; her zaman savaşa hazır olmaktan geçer.    

Önceki İçerikBu mudur?
Sonraki İçerikDiktatör Keşfetme Kılavuzu
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.