Demokrasi ve Hukuk Devleti mi Dediniz?

111

Gezi davası ve Osman Kavala dosyasının düşündürdükleri!

Peşinen ifade etmek gerekirse, bu davada yargılananlar ve bilhassa Osman Kavala’nın siyasi görüşlerinin yapacağımız bu hukuki değerlendirmede hiç bir önemi bulunmamaktadır.

Tam aksine siyasilerin ve devleti temsil edenlerin bugünde bile yaptıkları gibi, derdest bir ceza yargılamasında mahkeme heyetinin etki altına alınması anlamında, tavsiye ve telkinlerden kaçınmak gerekirdi.

Şu ana kadar kimse Gezi Davasındaki “sürpriz beraat” kararlarının gerçek sebebi hakkında bir şey yazmadı…

Yazanlar ise; gerçeklerle uzaktan yakından hiç bir alakası olmayan “komplo senaryoları” ürettiler…

Dosyanın kapsamını ve bilhassa delilleri bilmediğimizden, bizim yapacağımız değerlendirme, sadece kamuoyunun da bildiği gelişmeler ve hukuki süreçlerden hareketle olacaktır.

Bilindiği üzere, bu dosyada bir hak ihlali olup olmadığı daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiş ve 5 “karşı oya” mukabil 10 üyenin çoğunluk kararına göre, dosyada “hak ihlâli” olmadığı yönünde sonuca varılmıştı…

Osman Kavala’nın avukatları AYM’nin bu kararından sonra, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin önüne götürmüşlerdi.

Dosyayı inceleyen AİHM 10 Aralık 2019 tarihinde birden çok gerekçeyle, Osman Kavala lehine “hak ihlâli” kararı vermiş olmasına karşın, yerel Ağır Ceza Mahkemesi bir kaç duruşmadır, “kararın resmi tercümesinin ve kesinleşme şerhinin Adalet Bakanlığı’ndan beklenilmesi” şeklindeki usuli sebeplerle, AİHM kararının yerine getirilmesini geciktirmişlerdi…

Mahkeme üyesi hâkimlerin de çok iyi bilebileceği gibi, verdikleri bu ara karaların anayasaya aykırılık türünde bir hukuk ihlali teşkil ettiği kesindi.

Kanaatim odur ki, AİHM’nin kararına uymamanın muhtemel hukuki sonuçları gözetilmiş olmasaydı, sittin sene bu karar o mahkemeden çıkmazdı…

18 Subat 2020 tarihli duruşmada mahkeme heyeti daha fazla bu durumun devam edemeyeceğini bildiklerinden, kendi “hukuki geleceklerini” gözeterek, kamuoyunda sürpriz sayılan bu kararı verdiler.

Bu kısa değerlendirmeden sonra vurgulamak istediğimiz en önemli husus ise; bu durumda bulunan herkesin Osman KAVALA gibi mali imkânlara sahip değilse, şöhretli bir avukatlar ordusu yoksa 28 ay değil, 280 ay sonra bile hukuka ulaşmasının mümkün olmayacağıdır.

Yani, yaşadığı 28 aylık tutukluluk süresine rağmen yine de Osman Kavala, hukuka ulaşmak bakımından şanslı vatandaşlarımız kategorisindedir. Düşünün ki, bıraķın AİHM’e ulaşmayı ve karar almayı, 28 aylık bir sürede AYM’ne ulaşıp da sırası bekleyen ne kadar başvuru vardır acaba?

Özetle; daha önceki yüzyılları bir kenara koysak bile, ilanının üzerinden 97 yıl geçmiş olmasına karşın hâlâ “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesi” olamamış, hukuk devletinin güvencelerinden de ayrımsız bir şekilde vatandaşlarımızın tamamı yararlanamamıştır…

Yani eski Yunan’dan itibaren “kanun; büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçük sineklerinse takılıp kaldığı örümcek ağı” olmaya devam etmektedir.

Üzgünüm!