Yüz yıldan beridir süren Osmanlı’da Saltanatın ortadan kalkması, Cumhuriyet’in kuruluşu, Halifeliğin kaldırılışı, I. Dünya Savaşı ve sonuçları, Millî Mücadele gibi konularda tartışmalarımızda, karşı tarafın neler yaptığını, neler söylediğini pek umursamıyoruz galiba. Yani, adı geçen konularda tartışmalarımız, genelde ve çoğunlukla, iç dünyamız, kendi çapımız, dünya görüşümüz ve maalesef tam olmayan bilgilerimizle olmaktadır.
Oysa, o günün şartlarında dünya basını neredeyse tamamen bu konularla uğraşıp gündemi oluşturuyordu.
Nitekim, o günün şartlarını en yakından takip edip kitaplaştıran bir Yunanlının kitabına bakmak, sanırım, söylediklerime dayanak oluşturması için iyi bir örnek olacaktır.
Dimitri KİTSİKİS adında bir Yunanlı, Yunan Propagandası adında bir kitap yazıyor. O dönemde dünyanın gündemini, dünya basınından ve kendi ülkesindeki gelişmeleri de yakından takip ederek kitabını hazırlıyor. Zaman zaman biz de bu kitaptan bazı alıntılarla insanımıza bilgiler aktarmaya gayret edeceğiz.
I. Dünya Savaşı’nın bitmesinin arkasından galip devletlerin olduğu Barış Konferansı adında bir çalışma ortamı kuruluyor. Bu grubun dört üyesi, Abd, İngiltere, Fransa ve İtalya. Bir de, bu ülkelerin yaptıkları toplantılarda kapının dışında bekleyen Yunanistan Başbakanı Venizelos, sürekli onların atacağı eti bekliyor.
Şimdi, KİTSİKİS’e kulak verelim:
“17 Mayıs 1920 günü Amerikan Senatosu, Başkan Wilson’un muhaliflerinden Senatör Henry Cabot Lodge’un sunduğu şu karar suretini kabul etmiştir: “Senato, Ege’deki Oniki Adalar’ın ve Anadolu’nun batı kıyılarının, Barış Konferansı’nca Yunanistan’a verilmesi gerektiğini kabul eder”. Buna Senato’nun 21 Ocak 1920’de Trakya’nın da Yunanistan’a bağlanmasına dair aldığı karar da eklenirse, Amerikan Senatosu’nun, Yunanistan’ın bütün isteklerini, eksiksiz olarak kabul ettiği anlaşılır.
İtalya’nın tutumuna gelince: Tittoni ile Venizelos’un 29 Temmuz 1919 günü vardıkları gizli anlaşmaya göre, İtalya, Yunanistan’ın bütün toprak taleplerini peşinen kabul ve Rodos hariç Ege’deki adalarını Yunanistan’a bırakmayı vaat ediyor, buna karşılık, 8 maddelik anlaşmanın 4. Maddesi’nde yer alan şu isteklerini Atina’ya benimsetiyordu:
Madde 4: Trakya ve Kuzey Epir’deki (Güney Arnavutluk) istekleri kesin olarak gerçekleştiği takdirde, Yunan hükümeti, Anadolu’da, …… nehrinin denize döküldüğü noktadan başlayacak bir çizginin güneyinde kalan topraklar üzerindeki taleplerinden, İtalyan hükümeti hesabına vazgeçmeyi kabul ve taahhüt eder. (Bu çizgi, Kuşadası’nın biraz kuzeyinden başlayarak doğuya doğru, kuzeyde İzmir Sancağını Yunanistan’a, güneyde Aydın Sancağını İtalya’ya bırakmak üzere devam etmektedir. ” Demek ki, Yunanistan, İtalya hesabına Menderes vadisinden, Aydın şehrinden ve Kuşadası Limanı’ndan vazgeçmektedir. İtalyan kuvvetleri sözü geçen bölgenin bir kısmını zaten işgal etmiş olduklarından, 29 Temmuz gizli anlaşmasının imzalanmasından önce 18 Temmuzda gene Venizelosla Tittoni arasında bir ön anlaşma yapılmış ve Yunan ve İtalyan kuvvetlerinin elinde bulunan topraklar arasında askerî bir bölüşme çizgisi kabul edilmişti. Gizli anlaşmaya dayanan ve 29 Temmuzdan sonra da uyulan bu askerî çizgi, siyasî çizgiyle eş değildi. Askerî işgal durumuna saygı gösterilerek, çizginin Yunanistan hesabına biraz daha güneyden geçmesine göz yumulmuştu.)
Ama sonradan, ne Barış Konferansı’nda, ne de sözü geçen işgal bölgelerinde bu anlaşamaya uyuldu. İtalya, Anadolu’da ve Bulgaristan’da olduğu gibi Epir Bölgesi’nde de yerli halkı Yunan işgaline karşı ayaklandırmaktan geri durmadı.”
Yunanlı yazarın bu yazdıklarından, gerek o gün için, gerek bugün için ve gerekse yüz yıldan beri süren tartışmalar için ne çıkarabiliriz, kamuoyunun dikkatine sunuyorum.
Tabii, aklın kılavuzluğu, her konuda olduğu gibi bu konuda da temel unsurdur.