İstanbul Kanalı

102

Çılgın projeler çılgın isimlerle anılır ama biz yine de “Kanal İstanbul” yanlışına Türkçemize hürmeten “İstanbul Kanalı” diyelim. Gömleğinizin düğmesini bir defa yanlış iliklediniz mi, o yanlış son düğmeğe kadar devam eder.

İşte, İstanbul kanalı projesi de neresinden bakarsanız bakın yanlış bir proje. Gerek ilim adamlarının konuşmalarından gerek sosyolojik açıdan bakıldığında öğreniyoruz ki, bu proje akla, mantığa ve Türkiye gerçeklerine aykırı bir projedir.

Yeniçağ Gazetesinden araştırmacı yazar Arslan Bulut, yıllardır yazıyor. ABD, 1936 Montrö anlaşmasını anlaşmaya karşı olduğu için imzalamadı. Karşı olmasının en büyük sebebi, bu anlaşmaya göre ABD savaş gemilerinin Karadeniz’e boğazlardan geçememesi. Gene rahmetli araştırmacı yazar Aytunç Altındal’ın açıklamalarına göre, ABD deniz kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak istiyor fakat Montrö anlaşmasının 16 ve 17. Maddeleri bu geçişe engel olduğu için, maddelerin kaldırılmasını istiyor.

Dünyanın doğusundan batısına kadar birçok eserde imzası bulunan Prof. Doktor Ahmet Vefik Alp, Projenin yanlışlığından bahsederken, Trakya’nın tamamen susuz kalacağını ve onca suyun telafisinin mümkün olmayacak derecede kanala boşalacağından bahseder. Ayrıca deprem açısından da büyük sakıncalarının olduğunu, risk taşıdığını söyler.

Ama bütün bunlara inat, televizyon kanallarında ne kadar ilim ve irfandan yoksun yandaş gazeteci varsa saatlerce İstanbul Kanalını tartışıyorlar.  

Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanlığına geldiğinde: “İstanbul’un nüfusu çok kalabalık, buraya göçü durdurmak için vize koymayı düşünüyoruz” demişken, bu gün ne oldu da nüfusun 20 binleri zorladığı bir zamanda İstanbul kanalının etrafına 3-5 milyon daha göç yığılmasına yol açmaya çalışıyor. Bu olay gerek sosyolojik açıdan ve gerekse kültürel açıdan İstanbul yaşantısını daha büyük risklere taşıyacak.

İşin bir de rantiye kısmı var ki, hayretler içinde kalmamak mümkün değil. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun açıklamalarına göre: “tam otuz milyon metre kare arsa 2011 yılından sonra el değiştirmiş. 3 Tane Arap şirketi büyük ölçüde bu alanda toprak sahibi olmuş.” Katar’lısından tutun, Kuveyt, Alman, İngiliz ve yandaşlara kadar bu bölgeyi parsellemişler. İster istemez insanın aklına pis kokular geliyor.

Konu bu kadar açık ve net iken hatada ısrar etmenin mantığını anlamak gerçekten çok güç görünüyor. Ayrıca bu kanala harcanacak para 50 ile 75 milyar lira arasında bir maliyet hesaplanıyor ki, Türkiye’nin bu günkü ekonomik şartlarında bu parayı oraya gömmesi akıl kârı değil. 8 milyon işçi toplu sözleşme görüşmelerinde hükümetten bir cevap beklerken, yüzde ondörde dayanan işsizler ordusunun aileleri aç, sefil ve perişan haldeyken, üniversitelerden mezunların işsizlik oranı yüzde 27 ye çıkmışken böyle bir projeye bu kadar yatırımı gömmek gerçekten kelimenin tam manasıyla büyük çılgınlık. Düşünün bir kere siyanürle toplu intiharlar, sizlere bir şeyler hatırlatmıyor mu, vicdanlarımız bu kadar mı köreldi?

Belki de Türkiye bu projeye 5 kuruş harcamayacak diyecekler. İyi ama daha evvel de yap işlet devret modeliyle yollar, köprüler, şehir hastaneleri yapıldı ancak kendi kendisini çevirmiyor, her gün yapılan köprüden, yoldan geçmeyen, şehir hastanelerinde yatmayan vatandaş buralara para ödüyor. Bütün bu yanlışlara tekrar tekrar düşmekteki ısrarın sebebi ne ola ki?

Kalın sağlıcakla