Vahideddin Düşündürüyor (2)

96

Demek ki niyet; âdi, sıradan bir hareketi güzel kılarken;

Gösteriş ve kötü düşünceyle yapılan bir davranış biçimini ise,

İnsanlar tasvip etmez doğru bulmaz.

Demek ki olanlara, söylenenlere, yapılanlara;

Sebepler hesabına bakılırsa cehalettir, bilgisizliktir.

Fakat sebeplerin arkasındaki gerekçeler hesabına bakılırsa;

İşte bu hikmetli bir bakıştır. Doğruyu ve gerçekleri gösteren bir nazardır.

Bir de sanılıyor ki, Vahideddin aklanırsa; Mustafa Kemal Paşa karalanmış olur!

Sanki Mustafa Kemal’i övmek; Vahideddin’i aşağılamaktan geçiyor!

Bir kefeye Vahideddin Han’ı koymuşlar, öteki kefeye Mustafa kemal Paşa’yı.

Birinin övülmesi veya yerilmesi,

Öteki kefeyi hafifletiyor.

Yani Mustafa kemal Paşa lehinde konuşulursa,

Vahideddin aşağılanmış demek oluyor!

Vahideddin lehinde konuşulursa,

Mustafa Kemal Paşa aşağılanmış demek oluyor!

Oysa bir kişinin hatasından dolayı,

Başkası suçlanamayacağı gibi,

Bir kişinin övülmesinden dolayı da,

Başkasının övülmesi veya aşağılanması gerekmez.

Vahideddin’in hain olmaması, M. Kemali küçük düşürmez.

Yaptığı işi hafifletmez. M. Kemal Paşa’nın değerini azaltmaz.

Mes’ele -maalesef- sanki Vahideddini övmek;

Mustafa Kemal’i yermekmiş gibi algılanıyor!

Elmalarla armutlar birbirine karıştırılıyor!

İkisi aynı kefeye konuyor! Birinin varlığını kabul,

Diğerini yok saymayı gerektiriyormuş gibi,

Çok sakat bir hüküm ve yargıya varılıyor!

Nasıl ki bir sözü irdelerken:

Kim söylemiş?

Kime söylemiş?

Nerede söylemiş?

Ne zaman söylemiş?

Niçin ve ne maksatla söylemiş?

Diye çok yönlü düşünmek lâzım.

Aynı şekilde bir hareket ve davranışı da,

Bu eleklerden geçirmeli.

Ancak bütün bunlardan sonra sıra;

Tasvip etmeye veya etmemeye gelmeli.

Hakkında müsbet-menfî bir yargıya

Ancak bu şekilde varmalı.

Velhasıl:

 

Düşündürüyor Vahideddin, yeniden Millî Tarih’e bakışı

Kendisini yeniden ele aldırıyor, olayların akışı

 

İnsan sormadan edemiyor, acaba kimde hak?

Belli etmiyor mu bunu, indiğimiz son durak?

 

 

Önceki İçerikZafer mi, Hezimet mi, Mümkün Olanın iyisi mi?
Sonraki İçerikZoruma Gidiyor (2)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.