Bataklık ve Sinekler (2)

86

Sonra unutmayalım ki, insanın bozulması, yağın bozulması gibidir.

Nasıl ki, yağ bozulunca artık kullanılamaz hâle gelir.

Aynen onun gibi, en şerefli mahlûk olan insanın bozulması da,

Onu insanlıktan uzaklaştırır, en vahşi hayvandan

Daha aşağı bir derekeye düşürür.

Kangren olmuş ayağı kesmemek nasıl ki, vücudun ölmesiyle sonuçlanır.

Böylelerini bertaraf / saf dışı etmemek de,

Toplumun hayatiyetini kaybetmesine yol açar.

Öyleyse yapılacak iş; bataklığı kurutmaya çalışırken;

Şu anda tehlike arzeden kimselerin üstüne çekinmeden gitmek;

Uzuv için vücudu tehlikeye atmamaktır. Bu şuna benzer:

Üstünüze doğru kuduz bir köpek saldırıyor olsun!

Siz de kendinizi korumak için tedbir almaya,

Kendinizi savunmaya hazırlanıyorsunuz.

Tam bu sırada birileri diyor ki:

Dur ne yapıyorsun? Bırak o köpekle uğraşmayı!

Sen asıl onu yetiştirip senin üzerine salanla uğraş!

İyi ama şu anda yapılacak şey; evvel emirde

Köpeğin saldırısını def’ etmektir.

Yoksa parçalaması işten bile değildir.

Yapılacak iş, dediğimiz gibi önce köpeği başından savmak,

Sonra da bir daha bu duruma düşmemek için,

Köpeği kendisine musallat edenin üstesinden gelmektir.

Ama dediğimiz gibi öncelikle yapılacak iş

Köpeğin saldırısından korunmaktır.

İşte kimileri terör – terörist, anarşi – anarşistten dem vurulunca

Hemen insanlık havarisi kesiliyor:

Bırakın diyorlar sineklerle uğraşmayı da,

Siz asıl sinek üreten bataklığı kurutmaya bakın!

Evet bataklık kurutulmalı

Fakat her şeyden evvel yapılacak şey;

O andaki tehlikeyi başımızdan savmak olmalı.

Sonra da o mübareklerin dedikleri gibi işin kaynağına yönelmeliyiz elbette.

İşte Türkiye’de bugün,

Aynı durum ve aynı mazeretle karşı karşıyayız.

Yarısı doğru hakikatlerle oyalanıyor.

Vakit kaybediyoruz.

Oysa asıl olan öncelik,

Somut olarak karşımıza dikilen tehlikeyi savmak,

Terör belasından kurtulmaktır.

Sonra da dediklerine elbette kulak asmaktır.

İki durum da ihmale gelmez.

Yoksa aldanırız.

Ve artık gerekeni yapacak imkândan

-Allah etmesin- ebediyyen mahrum kalırız.

Beyler! Şüphesiz aldatan değiliz.

Ama aldanan da olmamaya

Âzâmî dikkat ve özen göstermeliyiz.

 

 

Önceki İçerikBataklık ve Sinekler (1)
Sonraki İçerikAK Parti’nin Eğitim Politikası ( 2 )
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.