Bataklık ve Sinekler (1)

97

1990’lı yıllara kadar, yani Sovyet Rusya’nın belli çalkantılar sonunda,

Kimsenin beklemediği bir anda, bir balon gibi sönerek,

Eski haşmet ve dünyayı tehdit edici tavrını kaybetmesine değin;

Rusya’nın özellikle Türkiye’de gösterdiği yıkıcı

Ve Türkiye’yi karıştırıcı ve sarsıcı faaliyetleri devam etmişti.

Gerçi bugün de az yoğunlukta devam etmiyor değil ya neyse.

Bu tesir sinema ve tiyatro için yazılan eserlerde,

Kaleme alınan makalelerde ve romanlarda

Ve yer altı faaliyetlerinde olanca etkinliğiyle kendini göstermişti.

Bilhassa 1980’lere doğru Türkiye’de çok yönlü terör faaliyetleri

Ve anarşik hâdiseler, gemi azıya almıştı.

Anarşistler dur durak bilmiyordu.

Türkiye’yi hallaç pamuğu gibi atıyordu.

Her gün en az yirmi genç ölüyor,

Kan gövdeyi götürüyordu.

Bunlara karşı sert ve yerinde tedbirler alınması istendiğinde,

Kimilerinin mübarekliği, insancıllığı tutuyor!

Terör estiren gençlere hemen kol kanat geriyor.

Şöyle safça bir yorumda bulunuyorlardı:

Efendim o çocuklar masum(!), onlar suçsuz(!), onların ne günahı var?

Siz asıl onları yetiştiren kaynaklarla uğraşın!

O zaman terör ve anarşi bakın nasıl hemencecik durur.

Veya derlerdi ki:

Bu anarşi ortamının ve anarşist gençlerin fikir babaları yahudi asıllı feylesoflardır.

Onların yazdıklarının teşvik ve telkini bu masum(!) çocukları sokaklara itmiştir.

Siz, önce o nefesleri kısınız!

O solukları kesiniz!

Bakın ortalık nasıl süt liman olur.

Hemen belirtelim ki; “En tehlikeli yalan,

Yarısı hakikat olan yalandır.

Çünkü çürütülmesi zordur.”

İşte yukarıdaki yorumlarda hakikatin payı yok değildi.

Ama hakikatin ancak yarısının payı.

Bu savunmayı yapanlar kısmen haklı idiler.

Fakat tamamen değil:

Elbette kaynağı kurutmak çok önemli.

Lâkin bu; uzun vadede gerçekleşir.

Buna yönelik çalışmalar yapıladursun.

Aynı zamanda ve behemehâl anarşi yapanların,

Terör estirenlerin yakasına yapışmak

En şiddetli ve en seri şekilde onları alandan çıkarmak,

Bu hususta merhamet ve acımayı bir kenara bırakmak gerekiyordu.

Aman zaman derseniz,

Sizler de gün gelir

Anarşi ve terörün amansız dişleri arasında

Sıkışıp kalırsınız! Kaldı ki:

“Aç canavara tahabbüb (ona sevgi beslemek),

Onun iştahını (açlığını bir kat daha) arttırır. (Üstelik) döner bir de diş kirası ister!”

 

 

 

 

 

Önceki İçerikEyy Kürk Milleti!
Sonraki İçerikBataklık ve Sinekler (2)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.