Kıbrıs’ta Büyük Finale Doğru!

92

Kıbrıs konusuyla ilgili geçen yıl sona eren müzakereler sürecinin yeniden başlayabilmesi için ilk temas geçtiğimiz Ağustos ayında yapılmış, Rum ve Türk tarafını temsil eden liderler Lefkoşa’da yeniden bir araya gelmişlerdi…

Bu görüşmede her iki tarafı temsil eden liderler anlaşmış olacak ki, Eylül ayının sonuna doğru ama bu defa BM gözetiminde resmen görüşmeye başlayacaklar.

Anlaşılan o ki, Kıbrıs sorunu BM kazanında yeniden kaynayacak!

1968 yılından beri kaynayan bu kazandan her defasında Kıbrıs Türklerinin hakları buharlaşarak çıktığından bir sonuç alınamamıştı…

Bu defa Kıbrıs’ta büyük finale doğru giden yolda ne olacak bilinmez ama esas olan bu zeminde yapılacak görüşmelerden çıkacak kararlara Türkiye’nin bakışı/tavrı nasıl olacak? Önemli olan da budur.

Rum basınında yayınlanan haberlere göre ise:

” BM Genel Sekreteri Guterres tarafından tasarlanan rotada; Eylül ayında başlayacak görüşmeler sonrasında Kıbrıs sorunu 15 Kasım’da Referans Şartlarında Duraklayacak ve 10 Ocak’ta İki Kesimli İki Toplumlu Federasyonda Sona Erecek.” Başlığıyla ilk sayfadan haberler çıkmıştır.

Kıbrıs sorununun, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından belirlenmiş iki takvimle birlikte:

İlk durağın 15 Kasım 2019 olduğunu ve liderlerin bu tarihte, bir sonraki adımların atılmasına izin verecek olan referans şartlarında bir sonuca varmalarının gerektiğine,

İkinci belirleyici tarihin ise; BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs sorunuyla ilgili raporunun yayımlanacağı 2020 yılının Ocak ayının ilk 10 günü içerisinde olduğuna dikkat çekilmiştir.

Güvenilir diplomatik çevrelerden gelen haberlere göre ise:

Kıbrıs sorununda şu an gerekli olan şeyin, özellikle tüm taraflarda siyasi irade bulunduğunu ancak yeni bir başarısızlık durumunda, “Kıbrıs sorunu gemisinin bilinmeyen sularda hareket edeceğini, liderlerin de bunun seyriyle ilgili ciddi bir söze veya role sahip olmayacakları” yönündedir.

“Diplomatik bir kaynağa” dayanarak, Rum basınına düşen haberde ise; BM’nin bu şartlar altında, New York’taki bir üçlü görüşmeden çok daha fazlasını istediğini belirtilmiştir. “Bazı diplomatik kaynakların”, Ekim ayı içerisinde iki kesimli iki toplumlu federasyonun akıbeti açısından son bir şans daha ortaya çıkabileceğine inandıkları aktarılmıştır.

Rum basınında çıkan haberlerin devamında:

İki tarafta yapılan “nabız yoklamalarına” göre;

“1. Birleşmiş Milletler (BM) Eylül ayı sonuna doğru New York’ta yapılacak üçlü görüşmeyi, Ekim ayı ortasında veya sonunda gayrı resmî bir beş taraflı toplantı yapılması açısından değerlendirmeyi hedeflemekte olup. Beşli toplantıda süreç ayrıntılı bir şekilde ele alınacak ve yapılandırılmış bir diyalog gerçekleştirilmesi için bütün gerekli ayrıntıların masaya konulması istenecektir.

2. Başarılı olunması durumunda, Kıbrıs sorununun Guterres çerçevesinin öngördüğü nihai ‘al-ver’le kapanması için, Kasım ayı içerisinde Crans Montana tipinde beş taraflı bir konferans toplanacaktır.

3. Beşli konferansın sonucu temelinde, referandumların gerçekleştirilmesi tarihi belirlenecektir.”

Yukarıdaki haberlerden anlaşıldığı gibi Kıbrıs konusuyla ilgili gelişmelere, güncel konu haberlerine ulaşmak ancak Rum basınını takip etmekle mümkün olabilmektedir.

Ne yazık ki, bizim basın haberlerinde Kıbrıs konusunun güncel gelişmelerini bulmak pek de mümkün olmamaktadır!

Ancak, Görünen odur ki, bu yılın sonuna doğru Kıbrıs konusunun çözümü için önemli bir süreç bizleri beklemektedir.

Hele ki, bu süreç sonunda müzakerelerden olumlu bir sonuç çıkarda bu sonuç; her iki taraf için referandum tarihini halkın önüne getirecek olursa, yarım asrı aşkın bir süreden beri devam eden Kıbrıs sorunu sona erecek midir?

Bu soruyu yanıtlamak çok da kolay değildir! Kaldı ki, Sürecin sonunda Kıbrıs Türk tarafının kazanabileceği pek bir şey de olmayacaktır!

Çünkü:

Hala Kıbrıs Türk tarafını siyasi eşitlik temelinde görmeyen, bugüne değin her müzakere döneminde Kıbrıs Türk tarafına azınlık hakları ötesinde bir şey vermeyi dahi düşünmeyen, Akdeniz ve ada çevresinde mevcut enerji kaynaklarının zenginliğini Türklerle paylaşmaya yanaşmayan, Türkiye’nin ada üzerindeki garantörlük hakkının olamayacağını, adadaki Türk askerinin derhal çekilmesini isteyen, AB ile müzakereleri sürecinde Kıbrıs konusunu her defasında Türkiye’nin önüne bir engel olarak koyan Yunan- Rum ikilisiyle nasıl bir anlaşma sağlanacaktır?

Kıbrıs’ta bir anlaşma olabilmesi için ya yukarıda sıraladıklarımdan Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı vazgeçecektir! Ya da Yunan-Rum tarafı yukarıda sıraladığım hususları kabul edecektir!

Bunun dışında adada bir mutabakatın sağlanması mümkün değildir. Her defasında adada çözümü sağlamak temelinde yapılan müzakereler, zaman kaybından başka bir sonuç vermemiştir.

Kaldı ki Kıbrıs’ta 1974 yılından beri mevcut yapının varlığını her iki taraf da o kadar benimsemiştir ki,  yapılan müzakereler ada halkının umurunda bile değildir! Bu hususla ilgili yapılan anketlerin tamamı ada halkının bir arada yaşamayı istemediğini ortaya koymuştur. Adanın kuzeyinde de, güneyinde de yaşayan halk sadece geçim derdindedir.

Kıbrıs’ta 45 yıldan beri mevcut yapıyı değiştirerek, tarafların yeniden bir arada yaşaması temelinde çözüm peşinde olmak; emperyalist güçlerin kendi menfaatlerini ön planda tutan yeni bir ”Annan Planı” oyunundan başka bir şey olmayacaktır.

Unutulmasın ki, Rum tarafı bu plana dahi hayır demiştir! Çünkü onlar için çözüm, ancak adanın tamamı onların olursa gerçekleşecektir. Ama ne Türkiye, ne de KKTC böylesi bir sona asla evet demeyecektir.

 

 

Önceki İçerikDiyet…..
Sonraki İçerikSağ Duyuya Davet veya Akıllı Olmaya İhtiyaç Var
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.