Teklif Sırrı (2)

67

Bütün bunlar, onun Rab oluşunun gereğidir. Her şeyi terbiye edici ve yetiştirici oluşunun ve her şeyi kıvamına getirici oluşunun icap ettirdiği şeylerdir.

Bu yüzden dünyayı tecrübe ve deneme yeri kılmıştır. Bu sebeple yer küreyi imtihan ve sınama yeri yapmıştır. Kâinatı, evreni ve içindekileri, kendi güzel isimlerini yansıtan birer ayna olarak yaratmıştır.

Allah; dünyada olacak olayları olmadan önce bilir. Takdir eder. Plânlar. Zamanı gelince de güç ve kudretiyle yaratır. İşte Allah dünyayı; güç ve kudretinin tecellî yeri, yansıma mahalli olsun diye yaratmıştır.

Yüce Allahın; insanı dünyada denemesi; insanı dünyada sınava tabi tutması ise, onun gelişmesi içindir. Evet deneme ve sınav; gelişmeye sebep olur. O gelişme ise, kabiliyet, beceri ve yeteneklerin açılıp gelişmesine yol açar.

O açılıp saçılma ise, yeteneklerin ortaya çıkmasına sebep ve neden olur. O yeteneklerin meydana gelmesi ise; nisbî, göreceli gerçeklerin yani başlı başına değil de bir diğerine göre hakikat olan şeylerin görünmelerini sağlar.

Nisbî, göreceli hakikatlerin görünmesi, ortaya çıkması ise, her şeyi sanatla yaratan sonsuz büyüklük ve görkem sahibi Allahın; güzel isimlerine ait nakışlarının yansımalar sonucu gösterilmesine, Allahın; kâinatı ilahî birer mektup, yani yazılmış şeyler şekline çevirmesine sebep  olur.

İşte bu imtihan ve sınav sırrı iledir ki, yüce ruhların elmas gibi cevherleri, kötü ruhların kömür gibi maddelerinden arınır, temizlenir. Cevher ve cürufun (dışık) birbirinden ayrıldıkları gibi.

İşte bu teklif sırrı; teklif gizi yani kulluk, daha doğrusu kullukla görevlendirilme sırrı iledir ki, temiz ruhların elmas gibi cevherleri, alçak ruhların kömür gibi maddelerinden ayrılır.

İşte bu anılan sırlar gibi, daha nice bilmediğimiz çok ince, yüksek gayeler için, Allah; âlemi bu şekilde dileyip tercih etmiştir. Bu yüzden şu âlemin başkalaşmasını, değişimini bile, ancak o gayeler için böyle diledi, böyle istedi.

Değişim ve başkalaşım için zıtları birbirine, bir gaye güderek karıştırdı. Karşı karşıya getirdi. Zararları faydalarla kaynaştırdı. Kötülükleri iyiliklerin içine koydu. Çirkinlikleri güzelliklerle bir araya getirdi. Hepsini hamur gibi yoğurdu.

Kâinatı; değişim ve başkalaşım kanununa bağladı. Kâinatı yine değişim ve ilerleme kuralına rabtetti. Nitekim hayır sandığımızdan şer, şer sandığımızdan hayır çıkabilir. Bu sırdan dolayı elden gelen yapıldıktan sonra beklemediğimiz sonuçları tabii ve doğal karşılamalı. Bize rağmen bizimle beraber olan şeyleri vâkide / olanda hayır vardır hükmüne bağlamalıyız. Çünkü fiilen ondan kurtulmak isterken, ancak bu bakış ve yorumla manen rahat ve huzur içinde olabiliriz.

Ne zaman ki imtihan ve sınav yeri olan dünya kapandı. Sınama vakti bitti. Allahın güzel isimleri hükmünü yerine getirdi. Kader kalemi yani Allahın; olacak olayları olmadan önce bilip yazan kalemi, mektuplarını; birer mektup sayılan varlıklarını tamamiyle yazdı.

Kudret; sanat, nakış ve işlemelerini tamamladı. Varlıklar, görevlerini yerine getirdi. Yaratıklar hizmetlerini bitirdi. Her şey anlamını ifade etti. Dünya, ahiret fidanlarını yetiştirdi. Yeryüzü; kudretli, sanatkâr yaratıcının tüm kudret mucizelerini bütün sanat harikalarını sergileyip gösterdi.

Şu ölümlü, gelip geçici dünya; sermedî / ebedî manzaraları teşkil eden yani sürekli görünümleri oluşturan levhaları zaman şeridine taktı. O kudretli, sanatla yaratıcı Allahın sonsuz hikmeti, gayesi, ezelden beri var olan inayeti; o sınav sonuçlarını o tecrübenin neticelerini gerektirdi.

Allahın hikmet ve inayeti, o güzel isimlerin yansımalarının hakikatlerini, o kader kaleminin mektuplarının hakikatlerini, o birer örnek olan sanat nakışlarının işlemelerinin asıllarını, o varlıkların görevlerinin faydalarını, gayelerini gerektirdi.

Allahın hikmet ve inayeti; o yaratıkların hizmetlerinin ücretlerinin verilmesini gerektirdi.

Allahın hikmet ve inayeti; o kâinat kitabının kelimelerinin ifade ettikleri manaların hakikatlerinin anlaşılmasını gerektirdi.

 

 

Önceki İçerikTürkistan Türkistan
Sonraki İçerikHayalet Şehre, Hayalperest Başkan Seçimi!
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.