Doğup büyüdüğüm Bucak (Burdur) ilçesine çok yakın, Ağlasun ilçesi sınırlarında, eski medeniyetlerin önemli tarihi şehirlerinden birinin kalıntıları var.
Bayram vesilesiyle geldiğim memleketimden sadece 36 km mesafedeki Sagalassos isimli bu muhteşem antik kenti ziyaret ettiğimde derin duygulara kapıldım.
Sagalassos MÖ 6500 yıllarında bile yerleşik düzenin olduğu bir kent imiş. MÖ 3000-2000 yılları arasında daha sonra Pisidia adını alacak olan bölgeye Hititlerin bir kolu olan Luwi’ler yerleşmiş. MÖ 333′ de Büyük İskender bölgeyi kendi topraklarına katmak istemiş. Bu dönemde bölgeye Helen kültürü hâkim olmuş.
Daha sonra antik Grek ve Roma etkisi altında yerel kültür gelişmiş. Doğu Roma İmparatorluğu’nun egemenliği altına girerek en parlak dönemini yaşamış. O dönemde “Pisidia’nın birinci kenti” unvanını almış. MS 4. Yüzyıldan itibaren Hıristiyanlaşan bölge, MS 13 yüzyılda Selçuklu Türklerinin hâkimiyetine girmiş.
***
İnsan Fani, İzleri Kalıcı
SAGALASSOS antik kentinde Roma dönemine ait bulunan kalıntılar muhteşem. Şimdi de Helenistik döneme ait eserlerin çıkarılması için çalışılıyor.
Kalıntılara ait açıklamaların yer aldığı panolardaki bilgiler insanı tarihin bu parlak medeniyetinde yaşananlarını hissetmeye zorluyor.
İnsanların suya verdiği önemin bir göstergesi olan anıt pınarın mimari güzelliğini seyretmek ve en az 2000 yıldan beri insanların içtiği pınardan su içmenin hazzı bir başka.
Milattan önce 50-25 yılları arasında yapılmış Dor Tapınağı gibi yapılar, MS 1. Yüzyılda yapılmış Heroon denilen anıt yapılar, bu yapılar içerisindeki mermer heykeller ve anıt mezarlar insanların sonsuza kadar kalma duygusunun birer yansıması gibi.
Muhteşem Kent Meclisi binasının asırlar içinde yaşadığı değişim, soylu ve zenginlerin yaptırdığı kent konakları ve bunların geçmişine dair verilen bilgiler uzun zaman içerisinde yaşanan tarihi ve sosyal değişimlere dikkat çekiyor.
Sagalassos Kent Meclisi binası MS 400 civarında kullanılmaz olmuş. Taşları surların inşasında kullanılmış. Meclis’in bulunduğu alan bir kilise avlusuna dönüştürülmüş. Sonra bu alana Başmelek Mikail Bazilikası yapılmış ama uzun ömürlü olmamış. MS 500’den kısa bir süre sonra deprem, MS 540’lı yıllarda veba salgını, MS 600 civarında yine bir büyük depremle yıkılmış.
Ortalama 70-80 yıllık insan ömrü içinde zaman zaman kapıldığımız, “yaşadığımız bunca olumsuz şeyler sona ermeyecek mi?” gibi duyguların anlamsız olduğunun bir göstergesi bu eserler.
Hayatımıza hükmeden ve “asla gitmez” dediklerimizin de gideceklerine, “değişmez” zannettiğimiz kaderin değişkenliğine, “hırsları ile yere göğe sığmaz” zannettiklerimizin de bir avuç toprak haline geleceğine işaret eden ibret verici örnekler bunlar.
Bu eserleri görmek bende psikolojide uygulanan terapi yöntemlerine benzer bir etki bıraktı.
Yaşadığımız dünyaya, ülkemizdeki bütün olumsuzluklara ve insanlarda gördüğümüz geçimsizlik, didişme ve kavgalara baktığımda öfkeye kapılamıyorum.
Bütün bu olumsuzluklara karşı, artık daha kolaylıkla, “bu da geçer Ya Hu” diyebiliyorum.
***
Bin Yaşındaki Anıt Çınar
Antik kentin yerleştiği dağın eteklerinde kurulmuş olan Ağlasun ilçesinin merkezinde 1000 yıllık olduğu söylenen tarihi bir çınar var. Çınar’ın dört bir tarafından, gövdeden, dallara ve yapraklara doğru, neresine bakarsanız bakın, etkileyici bir ihtişam görüyorsunuz. 3,5 metre çapında ve 9 metre yüksekliğinde olan bu anıt ağaç Türk hâkimiyetinin tarihçesini gösteren canlı bir belge gibi hala dimdik ayakta.
Çünkü Türkler nereye gitmişse önce yerleştikleri yerin meydanına bir çınar dikermiş. Çınar en az 500 yıl yaşayan bir ağaç olduğu için yerleşen Türkler hem kendi soylarına ve hem de düşmanlara “en az beşyüz yıl ben bu topraklarda kalacağım” mesajını verirmiş. Bu yüzden Türk folklor kültüründe çınar hâkimiyet, süreklilik, sahiplik ve gücün sembolüdür.
Bu Anıt Çınar’ın yaşı bölgede Selçuklu hâkimiyeti sağlanmadan, hatta 1071 Malazgirt Zaferi’nden önce gelip yerleşen Türklerin olduğunu bir kere daha anlamama sebep oldu. Bucak ilçesinin de tarihinin 1000 yıllık olduğunu biliyoruz.
Bu bölgenin bir çocuğu olarak Anadolu’nun bugüne kalan en eski yerleşik Türklerinin soyundan olmaktan gurur duydum.