23 Haziran’da yenilenen İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminin sonucu bir atasözünü hatırlattı:
“Halk sillesinin sedası yoktur, vurunca devası yoktur…”
31 Mart’ta Millet İttifakı Adayı Ekrem İmamoğlu yaklaşık 13 bin küsur oy farkı ile kazanınca, AKP yönetimi “10 milyon seçmeni olan İstanbul’da bu oy farkı çok az, seçimi yeniletirsek bir çaresine bakarız” diye düşündü.
Seçilmiş başkan İmamoğlu’nun mazbatasını aldırıp, hukuku paspas ederek seçimi yenilettiler. Milletin iradesini hiçe saydılar.
Yeni kampanya içinde o kadar yanlış ve çirkin işler yaptılar ki AKP seçmeni içinden bir kesimin bile vicdanlarını kanattılar.
Ekrem İmamoğlu’na “Pontus, Yunan” gibi iğrenç iftiralar attılar. Trabzonluları rencide ettiler.
İmamoğlu ve ekibini havaalanında VIP’ten geçirmeyen “Ordu Valisi’ne hakaret etti” diye ispatlanamayan kara çalma çabalarıyla gündemi meşgul ettiler. Bir zamanlar “başörtülü bacıma işediler, kaseti var” iftirasını hatırlattılar.
“Oylarımızı çaldılar” iddiası ile haklarında dile getirilen çok sayıda “çaldılar” iddialarına çağrışım yaptırdılar.
AKP Genel Başkanı “İmamoğlu Validen özür dilemezse, seçimi kazansa bile o makama oturamaz” dedi.
“İmamoğlu kazansa bile Meclis çoğunluğu bizde, istersek çalıştırmayız” dedi.
Millet ittifakı ve SP mensuplarına “illet, zillet” diye suçlamışlardı. Gidip SP’lilerden özür dilediler.
Yandaş kanallara çıkan İmamoğlu’na karşı Ahmet Hakan, Nagehan Alçı, Turgay Güler, Okan Müderrisoğlugibi kişiler saygısız ve saldırgan tavırlar gösterdiler. Buna karşılık bütün kanallarda Binali Yıldırım’a çanak sorular sordurdular.
İmamoğlu’nu HDP, Kandil, FETÖ ile işbirliği ile suçladılar. Ama son hafta PKK elebaşından medet umdular.
İmralı’ya özel ulak gönderip teröristbaşı Öcalan’dan mektup alıp okuttular. Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkardılar.
Yetmedi seçime bir gün kala Neçirvan Barzani’yi davet ettiler.
“Kaybediyoruz, Öcalan ve Barzani üzerinden HDP oylarını çevirirsek kazanabiliriz” diye düşündüler.
Seçim yasağı başladıktan sonra Selahattin Demirtaş’ın twitini TV kanallarında saatlerce yorumlattılar.Yandaş yorumcular “Demirtaş kim oluyor ki Öcalan’ı dinlemiyor” dediler.
Bu Türkiye düşmanlarını iç politikamızda birer siyasi aktör haline getirdiler. “Acaba Öcalan’a ne vaat ettiler?” şüphesini uyandırdılar.
Nagehan Alçı’yı Erbil’deki TV’ye çıkartarak, Barzani’nin dahil olacağı yeni bir açılım süreci başlayacağınısöylettiler, yazdırdılar.
Milliyetçi oylardan tereddüt içinde olanları da kaybettiler.
Bu olanlara rağmen Ekrem İmamoğlu bütün kesimleri kucaklayan olumlu tavrını bozmadı. Hep pozitif mesajlar verdi.
Bütün bunlar birikti. Vatandaş kibirli, küstah ve adaletsiz tavırlı olanları, milletin aklı ve vicdanıyla adeta alay edercesine tutarsız manevralar yapanları ve PKK’dan medet umanları cezalandırdı.
***
DENGE VE DENETİM GELİYOR
İnsanlar sandıklara koştu, tatil yerlerinde olanlar bile dönüp oy kullandılar ve oy farkı 800 bin civarına (yüzde 9,2 ye) çıktı.
Burada kazanan Milletimizin feraseti, kaybeden ise halktan (fabrika ayarlarından) uzaklaşan AKP ve Erdoğan’dır.
Seçimle değişim güzel bir şey. Bu sonuç çok hayırlı olacak diye umut ediyorum.
Çünkü iktidar (AKP ve R. Tayyip Erdoğan) bundan sonra muhalefetin nefesini ensesinde hissedeceği için daha az hata yapmaya çalışacaktır.
Ekrem İmamoğlu ise Belediye Meclisinde AKP çoğunluk olduğundan sürekli denetlenecek, hata yapmamak için daha özenli olacaktır.
Zaten her zaman “denge ve denetim” sistemi istememizin sebebi de buydu.
*******************************
HER ŞEY GÜZEL OLACAK MI?
İktisadi meseleler konusunda yorumlarından sıkça faydalandığım değerli ekonomist Ege Cansen (Sözcü Gazetesinde) birkaç gün önce şu satırları yazdı:
“İktisadi konulara kafa yoran birçok meslekten iktisatçıya göre, Türkiye ekonomisi, içinden hasarsız çıkamayacağı bir durumdadır.
İşin tuhafı böyle bir zamanda seçmenler, İmamoğlu’nun “Her şey çok güzel olacak” veya Yıldırım’ın “Her şey daha güzel olacak” sloganını tutmuştur.
Benim aklıma şu soru takılıyor: Türkiye ekonomisi gerçekten bir açmazda ise sırf İmamoğlu veya Yıldırım,İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi diye ekonomimiz bu açmazdan kurtulamayacağına göre, nasıl olacak da her şey güzel hatta daha güzel olacaktır?
Ben bu çelişik düşüncelerden şu sonucu çıkarıyorum. Demek ki; muhalif olanlarımızın da çoğu, Türk ekonomisini içinden çıkılamaz bir durumda görmüyor. İşsizlik, küçülme, enflasyon gibi sıkıntılar var. ‘Ama sadece yönetenlerin değişmesiyle işlerin yoluna girmesi mümkündür’ deniliyor. Acaba?”
Bana göre de kimsenin elinde sihirli bir değnek yok.
Doğru zamanda, doğru kararlar almak ve doğru bir şekilde uygulamak ve çok çalışmak gerekiyor.
Ve ekonomiyi düzeltmek için acı reçeteler uygulanacak.
Ancak, Türkiye siyaseti bugünden itibaren asla eskisi gibi olmayacak.
Yeni dengeler oluşacak, yeni aktörler gelecek, tek adam rejimi sorgulanacak. Denge ve denetimmekanizmaları oluşacak.
Türkiye’nin önünde çok zorlu bir süreç var.
Ama bu defa yepyeni umutlarımız da var.