Bu haftanın iki temel gündemi var; 1-İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimlerinin iptali, 2-Kadir Mısıroğlu’nun Ölümü.
Böyle bir tarihî gündem varken hangisini yazayım diye düşündüm. Birinci gündem maddesi olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçiminin iptalini ayrıntısıyla yazmamaya karar verdim. Böyle bir iptal komedisinin hukukî boyutlarını bir HUKUKÇU olarak nasıl olsa çok yazacağız, çizeceğiz.
Gelelim, haftanın ikinci gündem maddesine;
Bir TARİHÇİ olarak, bu konuyu bu hafta yazmazsam geç kalabilirim ve tarihe bırakmadan yazmayı uygun görerek bu gündemi öne almaya karar verdim.
Eminönü dondurmacısı kılıklı Kadir Mısıroğlu öldü. Bakın, bu zat, kimdir? Müslümanlığın arkasına sığınarak, dini alet ederek, uzun yıllardan beri Türkiye Cumhuriyeti Devletine, bu devleti kuranlara, bu devletin kurulmasında emeği geçen herkese, kuruluş için fikir beyan edenlere sürekli iftira eden, hakaret eden, yalan beyanlarda bulunan, ağzından salyalar akarak küfreden bir meczuptur.
Ben olağan durumlarda, kişileri hedef alan bir yapıya sahip değilim.
Ancak,
İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif ERSOY’a ağır hakaretler ve iftiralar eden, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün fikir babam dediği ve Millî Mücadele’nin hazırlanmasında gerçekten fikir babalığı yapmış Ziya GÖKALP’e hakaretler eden bu kişiyi yazmazsak olur mu?
Millî Mücadele’nin en büyük hainlerinden olan Mustafa Sabri ve yakınlarını göklere çıkaran bu zatı yazmazsak olur mu?
“ABD şeriatı getirecekmiş! Getirsin de kim getirirse getirsin, benden de rapor istediler, ben de hazırladım, ABD’ye rapor verdim” diyen kişiyi yazmasak olur mu?
“Yunan kazansaydı keşke…” diyen kişiyi yazmazsak olur mu?
“Mustafa Kemal’e zerre kadar muhabbeti olan birisi, cenazeme katılmasın, vasiyetimdir” diyen kişiyi yazmasak olur mu?
Değerli okurlar, bir konuda fikriniz olabilir! Herkesten farklı düşünebilirsiniz! Herkesten farklı ve fazla şeyler biliyor da olabilirsiniz! Bunlara itiraz yok. Bu fikirlerinizi olağan şekilde söylemeniz de kabul edilebilir. Ancak, alçakça, şerefsizce, namussuzca kelimeler kullanarak, o bildiğinizi zannettiğiniz fikirlerinizi, düşüncelerinizi sarf ederseniz, o fikriniz de batsın, düşünceniz de, siz de batın!
Müslüman; hayâ, edep sahibi insandır diye yetiştirildik. Müslüman; gıybet, dedikodu yapmaz diye yetiştirildik. Bizi yanlış mı yetiştirdiler, yoksa biz mi yanlış anladık?
Neden soruyorum?
Çünkü, bu kadar, iftiraları, hakaretleri, ölenlerin arkasından yapılan dedikoduları, gıybetleri yapan Kadir Mısıroğlu, bu yaptıklarını Müslümanlık adına yapıyormuş da onun için söylüyorum.
Daha söyleyecek çok söz var ama, uzatmamak ve esas bir konuyu daha yazmaya yerim kalsın diye şimdilik kısa keseceğim.
O zatın cenazesine katılanlar açısından diyecek bir sözüm yok. Çünkü, o zatın vasiyeti belli! Demek ki, o vasiyete göre, cenazeye katılanların Mustafa Kemal ATATÜRK’e zerre kadar muhabbeti yokmuş. Diyelim bunu da anladık! Peki, TÜRK BAYRAĞI, o tabuta neden konur, kim koyar, kim akıl eder?
Aslında, konunun en üzücü tarafı bu olmuştur. Hatta, o Bayrağı oraya koyanlar, şu çelişkinin de ömür boyu içine düşmüşlerdir; Yunan Bayrağı yerine, Türk Bayrağı koyarak korkaklıklarını göstermişlerdir.
Son söz:
ATATÜRK için, “büstleri yerlerde … gibi sürünecek ve göreceğiz” demişti.
Çok şükür, Mustafa Kemal ATATÜRK, Türk Milleti’nin kalbinde var oldu, var oluyor, var olmaya devam edecek, hem de mahşere kadar başköşede yerini alacaktır.
Öyle, İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyelerinin ve günümüzdeki devamlarının dedikleri olmadı, olmayacaktır.