İşçinin, emekçinin bayramı olan 1 Mayıs’ta bu yılın ana teması kıdem tazminatı idi. Çünkü aileleriyle beraber 40 milyon kişiyi ilgilendiren bu konuda işçiler endişeliler.
Geçtiğimiz ay içinde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 2019 yılında kıdem tazminatında yeni bir sisteme geçileceğini açıkladı.
Yapılan çalışmalara göre, bir “kıdem tazminatı fonu” oluşturulacak. İşten çıkarılan işçi kıdem tazminatını hemen alamayacak. Yeni düzenlemeyle beraber işçi hak ettiği kıdem tazminatının yarısını ya 15 yıl sonra ya da ev aldığında alacak. Tazminatın tamamını ise emekli olduktan sonra ya da 56 yaşında alabilecek.
İşçiler, bu fon ile “kazanılmış hakları olan kıdem tazminatının zaman içinde ortadan kaldırılmak istendiğine” inanıyor.
Bu yasa çıkarsa, patronlar daha kolay işçi çıkarabilecek. Ayrıca işçiler için oluşturulacak fon, kriz dönemlerinde devletin patronlar lehine kullanacağı bir kaynağa dönüşebilecektir.
Bu bakımdan sendikaların düzenlediği 1 Mayıs mitinglerinde “Kıdem Tazminatımdan Elini Çek!” uyarısı yapıldı.
***
İbadetten Önce Adalet
Mübarek Ramazan Ayı’na girdik. Her Ramazan’da olduğu gibi, çarşı-pazarda özellikle gıda fiyatlarında bir yükseliş dikkati çekiyor.
Enflasyon ve kur artışından doğan maliyet artışı bir yandan, fırsatçı ve karaborsacılar bir yandan fakir fukaranın pazara gidecek hali kalmadı.
Bu ayın belirleyici ibadetleri oruç ve zekât.
İbadetlerin amacı güzel ahlakı beslemektir. Güzel ahlakın temelleri adalet ve kul hakkına riayettir.
Oruç‘un ilk maksadı, aç insanın/ fakirin halinden anlamayı sağlamak. Zekât’ın maksadı da fakire, onu rencide etmeden, yardım etmek.
Fırsatçı ve karaborsacı olan veya “işçisinin hakkını hem de alnının teri kurumadan vermek” olan bazı zenginlerin, bunu yapmadığı halde iftar vererek, teravih kılarak ve kısmen zekât gösterileriyle Ramazan’da vicdanlarını rahatlatmaya çalıştıklarını görüyoruz.
Devleti yönetenlerin durumu da aynı. Bir yandan israf içinde yüzüyorlar, en adaletsiz vergi olan enflasyona yol açan kararları alıyorlar. İşçi / emekçilerin haklarını yok eden yasal düzenlemeleri çıkarıyorlar.
Diğer taraftan Cami yaptırıyorlar; iftar veriyor, Ramazan kolileri dağıtıyor, Ramazan ibadetlerini gösterişli bir şekilde yapıyorlar.
Bunlarla belki vicdanlarını rahatlatıyor, belki de dindar kesimlerden aldıkları oylarını tahkim etmeye çalışıyorlar.
***
Atatürk’ün İşçi Hakkı Hassasiyeti
Mustafa Kemal Atatürk‘ün aç insanın halinden anlamasını gösteren bir olayı hatırlatayım.
Orman Çiftliğinde amele olarak çalışan bir kişi karşısına çıkarak, “haftada bir gün para ödüyorlar, açım” diye şikâyet eder.
Bunun üzerine Mustafa Kemal ilgili mühendisi çağırıp öfkeyle sorar: “Sen hiç aç kaldın mı?”
Ve talimatını verir, “Bundan böyle her gün yevmiye ödeyeceksiniz.”
Bununla yetinmez. Tarım Bakanı’nı bizzat telefonla arar ve O’na da aynı soruyu sorar: “Sen hiç aç kaldın mı?”
Tarım Bakanı istifa etmek zorunda kalır.
***
Atatürk Gibi Davranmak
İslam ahlakı “Adalet güzeldir. Fakat devlet büyüklerinde olsa daha güzeldir” inancından beslenmiyor muydu?
Bu sözün sahibi Hz. Peygamber, “Bir saat adaletle karar vermek, bin saatlik ibadetten hayırlıdır” dememiş miydi?
Adaletli yönetimi ile tanınan Hz. Ömer‘in devlet adamının sorumluluğunu yansıtan anlayışı; “Dicle kenarında bir kurt kapsa koyunu, / Gelir de ilâhi adalet Ömer’den sorar onu!” değil miydi?
Adalet, zayıfın hakkını güçlüye karşı dahi korumayı gerektirmiyor muydu?
Atatürk olmak, böyle bir sorumluluğu taşımak, göreve getirdiklerinde de aynı sorumluluğu hissetmelerini sağlamaktı.
Atatürk’ün Bakanı olmak da bu sorumluluğu taşıdığını bilecek idrak içinde olmak demekti.
Atatürk’ün koltuğunda oturanlar ve onların atadıklarına da Atatürk gibi davranmak yakışırdı.
**************************************
Enflasyon ve Borç Almak Kader mi?
Ben kendimi bildim bileli, Türkiye cari açık verir ve dışarıdan borç alır. 10-15 senede bir borç ödemekte zorluğa düşer.
Şiddetli bir ekonomik kriz yaşarız. Dibe vurduktan sonra toparlanırız fakat aynı filmi başa sararız.
Ben kendimi bildim bileli, fiyatlar her yıl artar. Fiyatlar hızlı artınca “sabit maaşlıları enflasyona ezdirmemek için” ücretler artırılmaya çalışılır. Ekonomide büyümenin azaldığı dönemlerde ilk ezilen kesim ücretli çalışanlar olur.
Bütün bunlara rağmen ekonomimiz ortalama yüzde 5 büyür.
Bu şartlarda, bir türlü orta gelir tuzağını aşamamış, orta derecede gelişmiş, dünyanın 17. veya 18. Büyük ekonomisi olmaktan öteye gidememiş bir ülkeyiz.
Bu hal değişmez bir kader midir?
Hayır! Bizim tarihimizde borç almadan en yüksek büyümenin sağlandığı dönem Mustafa Kemal Atatürk’ün yönettiği dönemdir.
***
“Milli mücadele Dünya tarihinde enflasyonsuz başarılmış tek savaştır.
En kanlı günlerinde bile karaborsayla mücadele edildi. Stokçu fırsatçılığına, hayat pahalılığına göz yumulmadı.
Cumhuriyetle beraber fiyatlar artmadı, aksine ucuzladı.
1923 yılında 1 dolar 1,67 lirayken… 1939’da 1 dolar 1,28 liraya gerilemişti.
Üstelik 15 yıl boyunca Türkiye her yıl yüzde 8 büyüdü… Milli gelir 20 kat büyüdü…. Mevduat hesapları 57 kat büyüdü…” (Y. Özdil- Mustafa Kemal s.306)
Demek ki, dışarıdan borç almadan, bir yandan Osmanlı’nın bıraktığı borçların taksitlerini öderken, bir yandan da böyle parlak ekonomik sonuçlar elde edilebiliyordu.
***
“Rahmetli Turgut Özal 60 yaşından sonra Nutuk‘u okumuş ve allak bullak olmuş. Ünlü işadamı dostuna ‘Yahu, bu Atatürk ne büyük bir dehaymış. Ben bu kadarını tahmin etmiyordum’ demiş.”
“Nereden çıktı bu düşünceniz” denildiğinde de, “Nutuk’u okumamıştım. Yeni okudum, okudukça da hayretler içinde kaldım. Atatürk’ün bir deha olduğunu anladım”, cevabını vermiş.
Devletimizi yönetenlerin Mustafa Kemal’i ve dönemini çok iyi tetkik etmesi gerekiyor. Atatürk’ten öğrenecekleri çok şey olduğunu görecekler.