Kur’an Nedir? (1)

106

Kur’an, şu büyük kâinat kitabının ezelî bir tercümesidir. Allahın kelâmıdır. Bütün varlıkların mana, mahiyet ve görevlerini içerir, açıklar.

Kur’an; ezelî olan Allahın, ezelî olan tercümesidir. Kur’an, kitabı açıklayan kitaptır.

Kur’an, maddî ve somut kitabı açıklayan; manevi ve soyut kitaptır.

Her kitabın manası olduğu gibi, kâinat kitabının da manası vardır. Bu mana ve anlam Kur’andır. Kurândadır. Çünkü kâinat; görünmez mananın, görünür hâli. Allah kelâmının somutlaşmış şekli, Allahın kevnî sözüdür.

Allah’ın ‘Mütekellim’ oluşunun yani kendine has bir şekilde konuşur oluşunun bir tezahürüdür.

Konuşur oluşunun kendisini göstermesi, açığa çıkarmasıdır.

Allah; ezelî, başlangıçsız olduğu için, Allahın bu vasıf ve niteliği de ezelîdir. Başlangıçsızdır.

Tabiî Allah, ebedîdir de. Ebedî olmasaydı, Ezelî de olmayacaktı. Bu yüzden Kur’an da ezelîdir.

Çünkü sıfat ve isimler Zat’tan ayrı düşünülemez.

Kur’an, yaratılışa ait ayetleri, delilleri okuyan çeşitli dillerin ebedî, sonsuz tercümanıdır.

Kur’an; büyük kâinat ve evren kitabının; kâinatın çeşitli dillerindeki yaratılışa ait âyet, işaret ve delillerini okuyan ebedî bir tercümanıdır.

Allah mütekellimdir. Bir çeşit kutsal; yani kendine göre konuşması vardır. Allah, ebedî olduğu için bu sıfatı da ebedîdir. Bu bakımdan Kur’an, kâinatın ebedî bir tercümanıdır.

Kur’an, şu görünmeyen gayb âleminin ve şu görünen şehadet âlemi kitabının müfessiri, tefsirci ve yorumcusudur.

Kur’an, var olduğu hâlde görünmeyen Gayb âlemini tefsir eder, yorumlar.

Kur’an, mevcut olduğu hâlde, varlığı manen kör olanlarca görülmeyen, daha doğrusu bakıp da görmeyenlere şu şehadet âlemini, şu içinde yaşadığımız dünyayı, içinde oturduğumuz bedeni; tefsir eder, yorumlar.

Hem Kur’an öyle bir yorumcudur ki, Kur’an âlemdeki hem görünüşün manasını yorumluyor, hem de görünmeyişin içinde saklı anlamı tefsir ediyor, anlatıyor.

Kur’an, görünende görünmeyeni gösteriyor. Görünmeyende var olandan haber veriyor.

Kur’an zemin ve yeryüzünde, gökte ve semada gizli İlahî isimlerin manevi hazinelerinin keşşafı, keşfedicisidir.

Kâinata ‘keşfetmek için bak’ deyişin asıl sahibidir Kur’an. Çünkü “kâinat kapıları zahiren (görünüşte) açık görünürken, hakikaten (aslında) kapalıdır.” Bu kapıları açacak olan anahtara sahip olduğu hatırlatılmaktadır insana. Çünkü “Âlemin miftahı (anahtarı) insanın elindedir ve nefsine (kendisine) takılmıştır.” İşte cihan-bahâ bu manevi tılsımdan haber vermektedir Kur’an insanlara be dostlar!

Kur’an, olaylar dizisinin altında gizli ve saklı hakikatlerin anahtarıdır. Allâmü’l-guyûb olan Allah, gayb âlemlerine yani görünmeyen ve bilinmeyen tüm gizliliklere Kur’an’da açıkça veya zımnen yer verir.

Çünkü kâinatta gizli-açık, olan-biten her şey O’nun bilgisi dâhilinde, mâlumatı içinde cereyan etmekte, O’nun bilgisi, O’nun izni dışında bir yaprak bile kıpırdamamakta, karınca bile bir adım atamamaktadır. Gelmiş geçmiş ve gelecek olan olay ve hâdiseler O’nun kaderinin yani plan, program ve düzenlemesinin vakti-zamanı geldiğinde kazasıdır. Ortaya çıkıp meydana gelmesinden başka bir şey değildir. Üstelik hikmetlidir. Mutlaka bir gaye ve bir maksat içindir.

Halı dokuyan nasıl ki ortadaki nakşı bilir. Roman yazarı nasıl ki roman kahramanlarının ne yapacaklarını ve sonlarının ne olacağını bilir. Yapacakları olayları bir maksada mebni olarak yaptırır. Vak’a ve hâdiseleri bir sonuç ve netice gözeterek işlettirir. Yüce Allah da, her şeyin cevher ve çekirdeğine, seyr-i hayatını dercedip yazdığı, hayat serüvenini, başından geçecek olanı, sonunun ne olacağını tüm tafsilat ve ayrıntılarıyla tespitlediği gibi, Kur’anına da her şeyi şifrelemiştir.

Velhasıl her şey Kitab-ı Mübînde yer almış. Her şey kadr u kıymeti nisbetinde Kur’an’da yerli yerine konmuştur.

 

 

Önceki İçerikTürkçe Aşığı Nebi Ceylan ile Türkçemiz Hakkında Sohbet
Sonraki İçerikÖfkeliyim…
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.