Osmanlı Devleti ve Cihat (2)

72

Diğeri ise farzı kifaye idi. Bazen, sadece devletin yapmasıyla,

Halkın omuzlarından -tabii seferberlik durumları dışında-

Bu sorumluluk düşüyordu. Ama, asıl cihat böyle miydi ya?

Ferdi de, toplumu da, devlet adamlarını da hepsini sorumlu tutuyor.

Herkesi İslâm çerçevesi içinde kalmaya teşvik ediyor.

Bu uğurda büyük gayret ve samimiyet göstermeleri gerektiğini,

Âdeta her kulaklara fısıldıyordu.

Bu bakımdan Osmanlı Devleti’nin her safhasında cihadın uygulanışının;

Somut örneklerini bulmuş oluruz. Cihada lâyıkıyla sarılışının,

Onu nasıl fert ve devlet olarak yükseltip, yücelttiğini görür.

Gevşeklik gösterdiklerinde; fert ve devlet olarak nasıl bir gerilemenin,

En azından nasıl bir duraklamanın içine düşüldüğünün,

İbretle gözler önüne serildiğini görmüş oluruz.

Bundan dolayıdır ki, Osmanlı Devleti Tarihi,

Bir bakıma somut bir cihad grafiğinden başka bir şey değildir.

İşte Osmanlı Devleti Tarihi’nin kronolojisinde, tarih seyri içinde

Yapacağımız görsel bir seyahat; bize cihad kavramının rotasını gösterir.

Zaman zaman -ister istemez- çizdiği iniş çıkışları nazara verir.

Cihadın her zaman ve zemindeki seyrine dikkatlerimizi çeker.

İşte böyle bir “cihad” kavramının;

Sadece savaş kavramı olarak algılanması çok yanlıştır.

Unutmayalım ki; her savaş cihaddır.

Ama her cihad savaş değildir.

Cihad kavramında, savaş kavramı vardr.

Fakat savaş kavramında cihad kavramı yoktur.

Çünkü cihad kavramı çok daha geniştir.

Hayatın maddî-manevî her safha ve evresini kapsar, içerir.

X

Günümüze gelirsek;

Özellikle İstanbul’da iki yerde patlatılan bombalar çok etkili olmuştu.

İnsanlarda, acaba İslâm’da terör var mı kuşkusu doğmuştu.

Zihinler bulanmış, terddütler zuhûr etmişti.

Cihad terör mü demekti?

Üstelik teröristlerin içimizden birileri olması,

Yani bizlerden biri olmaları.

Yani müslüman olmaları, bu kuşku ve şüpheleri arttırmıştı.

Cihad anlayışına gölge düşmüştü.

Cihad, yanlış anlaşılır olmuştu!

Bu yersiz endîşeler giderilmeliydi.

İslâma sürülen bu leke bir an evvel silinmeli. Yok edilmeliydi.

İşte bu maksatla -çok şükür ki- kaleme sarılanlar olmuştu.

Genç, çalışkan ve gayretli ilim adamlarımız,

Genç ilahiyatçılarımız yerinde tesbitler

Ve saptamalar yapmaya ve sunmaya başlamışlardı.

Elbette güneş balçıkla sıvanamazdı.

Terörün İslâm’da yeri yok. Çünkü cihad hayat; terör ise ölüm demektir.

İslâm’la müslümanı birbirine karıştırmamak gerek.

Çünkü kanun başka, kanunsuzluk daha başka bir şeydir.

 

 

Önceki İçerikDemiri Soğutmak
Sonraki İçerikErmeni Meselesini Dünya Kamuoyuna Anlatırken Yapılması Gerekenler
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.