Zeki Hacıibrahimoğlu benim en yakın gençlik arkadaşlarımdandır. Kendisi ile İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdiği 1967 yılından beri tanışırız. O Hukuk Fakültesi’ni bitirdi, avukat oldu. Ben de 1965 yılında girdiğim İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1967 yılında ayrılarak aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümüne girdim ve 1971 yılında bitirerek Edebiyat Öğretmeni oldum. Askerliğimizi de 1975 yılında aynı dönemde kısa süreli olarak yaptık. Arkadaşlığımız ve dostluğumuz bugüne kadar yarım asrı aşan bir sürede devam etti. Bizi bu uzun süreli dostluğa taşıyan, ortak değerlerimiz, ideallerimiz ve kavgamızdı.
Karadenizli Zeki ile Egeli Sakin nasıl bir araya geldi diye düşünebilirsiniz. 27 Mayıs 1960 İhtilali’nden ve özellikle 1961 Anayasası’nın kabulünden sonra oluşan aşırı özgürlükçü ortamda üniversite gençliği arasında bir sosyalizm rüzgârı esiyordu ve sosyalist olma modası hızla yayılıyordu. Anadolu’daki milliyetçi ve muhafazakâr ailelerin üniversite kazanan milli ve manevi değerlerine bağlı gençleri azınlıktaydı. Bu gençler, çoğunlukta bulunan ve örgütlü olan solcu gençliğin baskısı ve tacizi altındaydı. 1963 yılında sürgünde bulunduğu Hindistan’dan dönen Alparslan Türkeş, 1965 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)’nin Genel Başkanı oldu ve milliyetçi gençliği bir araya toplama çabası içine girdi. Aynı yıl solcuların elinde bulunan Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) seçimlerini milliyetçiler kazandı ve Rasim Cinisli bu kuruluşa başkan oldu. Bu tarihten itibaren milliyetçi genliğin çoğunluğu siyaseten CKMP, örgütsel olarak MTTB çatısı altında toplanmaya başladı.
1966 yılında CKMP’nin ilk siyasi yayın organı olarak Milli Hareket dergisi yayımlandı. Ali Muammer Işın’ın çıkardığı bu derginin 7. Sayısından sonra sahibi Ahmet B. Karabacak oldu. 1967 yılında Milli Hareket dergisi, Beyazıt’taki Beyazsaray İş Merkezi’ndeki Kitapçılar Çarşısı’nda 41 numaralı dükkânda yayımlanmaya başladı. Ben de Ahmet B. Karabacak ağabeyimizin yardımcısı olarak görev yapıyordum. Burası aynı zamanda İstanbul’daki ve Anadolu’daki milliyetçilerin buluşma yeriydi. Orada sadece dergi çıkarmıyorduk. Milliyetçi yayınların hepsini bulundurmaya çalışıyorduk. Kendimiz de kitap yayınlamaya başlamıştık. Alparslan Türkeş’in ilk kitapları Dokuz Işık ve Türkiye’nin Meseleleri orada basıldı.
Burası, İstanbul’un kültür, sanat ve düşünce dünyasını oluşturan İstanbul Üniversitesi, merhum Ufuk Şehri’nin başkanlık yaptığı İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği, Sahaflar Çarşısı, Marmara Kıraathanesi ve Küllük‘e çok yakındı. Bu yüzden Milli Hareket Yayınevi, milliyetçi camianın siyaset, fikir, edebiyat, sanat, eğitim ve fikir adamlarının çok sık uğradığı bir yerdi. Milliyetçi dönemin gençleri de burada toplanırlardı. Buradaki buluşmalar Türk kültürü ile ilgili seminerlere dönüşürdü. İşte Zeki Hacıibrahimoğlu ile burada tanıştım. Bunları anlatmamın sebebi, değerli kardeşimin gençliğinde içinde bulunduğu şartları ve fikri ortamı ortaya koymak içindir.
1967’den sonra Türkiye’de solcular ile milliyetçiler arasındaki mücadele artmaya ve sertleşmeye başladı. Solcular milliyetçi gençliği üniversitelere sokmayarak okuma haklarını gasbetmeye başladılar. Bunun üzerine milliyetçiler de örgütlenme ihtiyacı duydular. O zamana kadar MTTB çatısı altında toplanan milliyetçilerden bir grup, 1967 yılında Aykut Edibali ve Yavuz Aslan Argun‘un başkanlığında Yeniden Milli Mücadele Derneği adıyla bir dernek kurdular. Kısaca “Mücadele Birliği” adı verilen ve sancaklar şeklinde örgütlenen bu hareketin mensuplarına “Mücadeleci” adı verildi. Bu hareket, 12 Eylül 1980’den sonra partileşti, fakat pek başarılı olamadı. 1968 yılında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Necmettin Erbakan siyaset arenasına çıkarak siyasal İslâm düşüncesine sahip olanlarla yeni bir siyasi hareket başlattı. MTTB çatısı altındaki muhafazakâr gençlerin çoğu bu harekete yöneldiler. Bu gençlere de “Mücahitler” adı verildi. Bu hareket, 1969 genel seçimlerine bağımsız adaylarla katıldı ve 26 Ocak 1970’te Millî Nizam Partisi adıyla partileşti. Bu ayrışma sürecinde CKMP’ni ve Türkeş’i benimseyen milliyetçi gençler de “Ülkücü Gençlik” adıyla ayrıldılar.
1968 yılında Türkiye düşmanı yıkıcı ve bölücü faaliyetler tırmanmış, “solcu-sağcı mücadelesi” adı verilen kavga hızlanmıştı. Üniversitelerde kümelenen komünistler tarafından 4 Ocak 1968’de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi ve CKMP Gençlik Kolları üyesi olan Ruhi Kılıçkıran, Ramazan ayında orucunu açtıktan sonra Site Yurdu’nda şehit edildi ve Ülkücü Hareket’in ilk şehidi oldu. Bunun üzerine Ülkücü Gençlik, parti dışında “Ülkü Ocağı” adı altında örgütlenmeye başladı. 1968 yılından itibaren her üniversitede, her fakülte ve yüksekokulda bir Ülkü Ocağı kuruldu. Ülkü Ocaklarının kurulması çalışmalarıyla CKMP Genel Başkan Yardımcısı Dündar Taşer yakından ilgilenmiştir. Daha sonra her meslek dalında ülkücü teşkilâtlar kuruldu.
İstanbul’daki Ülkü Ocaklarının çoğu Milli Hareket Yayınevi’nde kurulmuştur. İlk ocaklardan biri, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ülkü Ocağı’dır. Bu ocağın kurucularından biri de Turan Türkdoğru, Nihat Özgöl ve Ömer Polatoğlu ile birlikte Zeki Hacıibrahimoğlu’dur. Ben de Edebiyat Fakültesi’nin kurucu ocak başkanı oldum. Daha sonra İstanbul’daki ocaklar, İstanbul Ülkü Ocakları Birliği adıyla birleşti. Ülkü Ocakları bir mektepti. Ülkücü gençlik, kendini o dönemde yayımlanan kitapları ve dergileri okuma mecburiyetinde hissederdi. Biz milliyetçi kanaat önderlerinin konferansları, sohbetleri ve seminerlerinde yetiştik.
Solla mücadele bu tarihten sonra hızlandı. Biz bir taraftan mücadele ederken, bir taraftan da, kendimizi yetiştirmeye çalışıyorduk. 1970 yılında, ilk şehidimiz Ruhi Kılıçkıran’dan sonra peş peşe şehitler vermeye başladık. 21 Mart 1970’te Süleyman Özmen, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’ndaki arkadaşlarına yemek götürürken komünist militanlarca şehit edildi. Cenazesi İstanbul’dan kaldırıldı. Yusuf İmamoğlu 8 Haziran 1970 günü okumakta olduğu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde komünistler tarafından şehit edildi. Dursun Önkuzu, 23 Kasım 1970’te okuduğu Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’nda sol militanlarca bisiklet pompasıyla ciğerlerine hava basılıp işkence edildikten sonra, okulun üçüncü katından aşağıya atılarak şehit edildi. Zeki kardeşim ve o dönemin ülkücüleri, bu şehadetlerin üzüntüsü ve her an ölümle karşı karşıya olduğumuzun bilinci içinde mücadele ettik.
Zeki Hacıibrahimoğlu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1971 yılında mezun oldu. Avukatlık stajını İstanbul Barosu’nda tamamladıktan sonra, İstanbul’da serbest Avukatlığa başladı. Ben de 1972 yılında Denizli Lisesi’ne Edebiyat Öğretmeni olarak atandım. Bu tarihten sonra 1970’li yılların o ateş, barut, kan ve gözyaşı dolu mücadele günlerinde Zeki avukat, ben de öğretmen olarak mücadele ettim. Zeki serbest meslek mensubu olduğu için MHP teşkilatlarında yer aldı ve birçok ülkücünün davasının avukatı oldu. Ben 1975 yılı Kasım ayında kısa dönem askerlikten sonra İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü’ne Müdür Yardımcısı olarak atandıktan sonra yeniden İstanbul’da buluştuk, bundan sonra yakın ilişkimiz ve dostluğumuz sürekli devam etti. O sol-sağ mücadelesinde 5 bin ülküdaşımızı şehit verdik.
12 Eylül 1980 Darbesi oldu. Bu darbeden sonra en büyük zararı ülkücüler gördü. Bu hususu rahmetli Türkeş de Mamak Muhabere Okulu’nda tutuklu iken bizzat S. Ahmet Arvasi. Hocamıza “Hocam bu darbe ülkücülere karşı yapıldı” diyerek teyit etmiştir. Çünkü solun olaylara karışan militanları tutuklanırken, Ülkücü Hareket’in başta Alparslan Türkeş olmak üzere bütün lider kadrosu ve teşkilat mensupları tutuklanmıştır. İşte Zeki Hacıibrahimoğlu, bu dönemde de öne çıkarak Ankara 2 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görülen MHP Davası’nda MHP’lileri savunan avukatlar grubunda yer almıştır. Hukukun üstünlüğüne ve hukuk devletine inanan Zeki Hacıibrahimoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken 6 Aralık 1997’de Siirt’te bir mitingde okuduğu şiirden dolayı yargılanan Recep Tayyip Erdoğan’ın davasında da savunmasını yapan avukatlardan biridir.
“Bugüne kadar Devletin bölünmez bütünlüğüne zarar vermek isteyen, vatanımıza, milletimize, bayrağımıza ve İstiklal Marşımıza saygı duymayan herkesle mücadele ettim, bundan sonra da mücadeleye devam edeceğim” diyen Hacıibrahimoğlu, Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın yargılandığı İmralı’daki duruşmalara sonuna kadar katılan, şehit ailelerinin yedi müdahil avukatından biridir. Dâva Türkiye’de bütün aşamalardan geçtikten sonra Teröristbaşının avukatları tarafından Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi (AİHM)‘ne taşındı. Orada yapılan duruşmalara 50 şehit ailesi ile Türkiye’den katılan tek avukat oldu. 2007 yılında başlayan ve bir FETÖ kumpası olduğu yıllar sonra ortaya çıkan Ergenekon Dâvası mağdurlarının savunmasında da aktif rol aldığını görüyoruz.
Değerli kardeşim Av. Zeki Hacıibrahimoğlu, çok yönlü ve yetenekli bir şahsiyettir. Harp Akademileri’nde düzenlenen panellere 2000 ve 2001 yıllarında konuşmacı olarak katılmış ve konuşma metni o tarihte yayınlanan Akademi’nin kitabında yer almıştır. Aydınlar Ocağı, Türk Ocağı, Turan Kültür Vakfı, Birlik Vakfı, Gönüllü Teşekküller Vakfı, Çayeli Vakfı ve Çayeli Derneği gibi vakıf ve derneklerde önemli görevler üstlendi. 15 yıldır altı yıl Genel Sekreterliğini yaptığı Aydınlar Ocağı’nda beraberiz.
Hacıibrahimoğlu, aynı zamanda özgün fikirleri ve görüşleri olan bir yazardır. Birçok gazete ve dergide Türkiye’nin önemli sorunlarıyla ilgili makaleleri yayımlanmıştır. Ayrıca yayımlanmış şu beş kitabı vardır: Bir Demet Hukuk Bir Tutam Adalet, İmralı’dan Strasbourg’a, Siyasî Partiler ve Seçim Sistemleri, Türkeş ile Meselelerimiz ve Çözümler.
Av. Zeki Hacıibrahimoğlu kardeşim, her şeyden önce gerçek bir dâva ve gönül adamıdır. Bir gönül ve hizmet insanıdır. Yiğit bir Türk milliyetçisi ve ülkücüsüdür. Takvâ sahibi şuurlu bir müslümandır. Kendisinin değerini ve hizmetini bilerek Av. Ruhittin Sönmez’ın başkanlığı döneminde eski başkan Ahsen Okyar ile birlikte bir vefa gecesi düzenleyen Kocaeli Aydınlar Ocağı‘na da şükranlarımı sunuyorum. Kendisine değerli eşleri ve üç evlâdı ile sağlıklı ve huzurlu uzun bir ömür dilerim.