Vakit Ukrayna’ya Destek Olma Vaktidir

84

Dünya denilen değirmende kim kimin ayağına basıyor iyi okumak lazım. 70 yıllık NATO kafalı stratejik çizgimizde daha yeni yeni Avrasya ve Uzakdoğu‘nun güç temerküzünü farketmiş gibiyiz. Evet, başlangıcı silme hata olan Suriye politikamızda ancak ABD & İsrail karşıtı aktörlerle işbirliği yaptığımızdan beri işi ve kırmızıçizgilerimizi dengeleyebildik. Fakat bu, Suriye haricî bölgelerde aynı sıklet merkezleriyle millî menfaatlerimizin örtüştüğü anlamına gelmez.

Bkz. Kuzey Karadeniz: Rusya, Ukrayna‘ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti‘ni 2014‘ün Şubat ayında işgal ve Mart ayında ilhak etti. Hatta bunun üzerine “Kırım Türk Yurdu, ‘Deli Putin’ Oyun Kurdu”, “Kırım’ın İlhakını Tanımıyoruz!”, “Yeni Bir Kırım Savaşı’na Doğru mu?” gibi yazılar yazarak Türkiye‘nin dış siyasette yapması gerekenleri hakkında çiziktirmiştik.

Sonuçta hem ABD hem de NATO’nun Putin Rusyası‘nın yayılmacılığı karşısındaki askerî tepkisizliği ve sadece ekonomik yaptırımlar, bir de Rus ekonomisinin candamarı olan petrol fiyatlarını düşürerek onlara geri adım attırma stratejisi sonuçsuz kalmıştır. Dahası; Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ile Luhansk Eyaletlerini özel kuvvetler ve yerli milislerle işgal ettirerek Donbas Halk Cumhuriyeti yada resmî adıyla Novo (Yeni) Rusya Federal Devleti kurdurması da 4,5 yıldır BM – AB – AGİK’e rağmen sonuç almışa benziyor. G-8‘den Rusya’yı çıkarıp G-7 yaptınız da ne oldu?

Bu kadar mı; hayır: Rusya, Moldova‘nın Ukrayna sınırında yer alan Transdinyester Bölgesinde bu isimle de facto bir Cumhuriyet daha kurdurdu. Rusya, 10 yıl önce Gürcistan‘dan Güney Osetya ve Abhazya‘yı kopararak oraların da kendi kontrolünde bağımsız cumhuriyetler olmasını sağlamıştı. Aslında Türkiye o vakitler Rusya’ya karşı Amerika’nın boş heyheylenmesi yerine Suriye’deki gibi stratejik veya taktik işbirliğine girseydi hem Abhazya ve Osetya, hem de Acarya / Acaristan için daha kazançlı çıkabilirdi.

1991‘den beri Ermeni işgalinde olan Azerbaycan‘ın Dağlık Karabağ Bölgesinin bile asıl bekçiliğini yapan Rus Ordusu‘dur. Rusya, “Sıcak Denizler” bağlamında hem Karadeniz‘de, hem Hazar‘da hem de Doğu Akdeniz‘de çok etkindir. Ortaasya ve Kafkasya‘daki Türkî devlet organizasyonları üzerindeki ekono-politik etkinliği de malûm. Dolayısıyla Türkiye’nin Ukrayna, Polonya ve Almanya ile Rusya’yı frenleyecek mekanizmalar geliştirmesi gerek. Para‘dan başka bir şeyi görmeyen Trump Amerikası‘nın NATO’sunun Rusya’ya karşı çok mâliyetli ve sonucu garanti olmayan bir askerî müdahale seçeneğine girmeyeceği aşikâr.

İşin garibi ABD & NATO konseptinin Ortadoğu coğrafyası haricindeki bu tepkisizliği / hissizliği yükselen yeni güçler olan Çin ve Rusya’ya aşırı bir cesaret veriyor, hatta ABD & NATO mekanizmasının artık mütekait bir güç olduğu zannını uyandırıyor. Hatta Amerikalı yazar Tobias Stone‘un “Brexit ve Trump Sonrası: Durdurulamaz Bir Yıkım mı Geliyor?” başlıklı yazısındaki Rusya eksenli III.Dünya Savaşı simülasyonları mı gerçekleşme yolunda, diye düşündürüyor.

Stone; NATO’nun Baltık‘ta olabilecek olaylara müdahale etmeyeceğini açıklamasının ardından Rusya’nın Letonyalı Ruslar vasıtasıyla bir isyan planlayarak ve sonrasında Gürcistan ve Ukrayna’da yaptığı gibi Letonya‘ya da ‘barış koruma güçleri‘ ve ‘yardım kamyonları‘ göndererek Rusya’nın Doğu Letonya‘yı topraklarına katmasını, Avrupa‘nın kayıtsızlığı karşısında geliştirerek Letonya içlerine ve sırasıyla Doğu Estonya ve Litvanya‘ya doğru ilerlemesini çaresiz kalan Baltık Devletlerinin Rusya’ya savaş ilânıyla birlikte yeni bir Dünya Savaşına neden olduğunun kurgusunu yazar. Ve “Türkiye burada nerede durur?” sorusunu sorar.

Bizim duruşumuz 2 bin yıllık Deşt-i Kıpçak topraklarının yasal devleti ve Kırım Tatarlarının da sığınağı olan Ukrayna’ya ciddi bir destek vermek, bu tip yayılmacı politikalardan vazgeçmediği sürece ortak iktisadî projeleri askıya almak olmalıdır. Yoksa “Türk Akımı” da ‘Rus Akımı‘ olur; demedi demeyin.