29 Ekim Kutlamasında, ‘’Yunan Kültürü Kıyafetleri!’’

47

Cumhuriyetimizin 95’nci kuruluş yıldönümü geçtiğimiz 29 Ekim 2018 günü tüm yurtta olduğu gibi; KKTC ve yurt dışı temsilciliklerimizde de büyük bir coşkuyla kutlandı.
Özellikle yurt genelinde milyonlarca yurttaşımızın sokaklara taşan coşkusunun yanı sıra, tamamlandığında dünyanın en büyük havalimanı olacak ”İstanbul Hava Limanının” o gün açılışıyla da bu coşku taçlanmıştı.
İşte bu törenler çerçevesinde ülkemizde böylesine büyük bir coşkunun yaşandığı o özel günde, Uganda’nın başkenti Kampala’da da bir tören yapılmış. Ancak bu törene ev sahipliği yapan Büyükelçimiz ve bir elçilik çalışanının verilen davette giydikleri kıyafet o özel güne damgasını vurmuş!
Geçtiğimiz üç günden beri ülke gündemini meşgul eden bu haberin içeriğinde; Kampala Büyük Elçimizin ve bir elçilik çalışanın Cumhuriyet Bayramımızın elçilikteki kutlama kabul töreninde; ”Yunan mitolojisindeki tanrıça Helen ile tanrıların kralı olan Zeus’u” çağrıştıran kıyafetlerle katılmış olmaları büyük eleştirilerin yapılmasına neden olmuştur.
Böylesi bir haberin ülkemiz gündemine düşmesiyle birlikte pek tabiidir ki, Dış İşleri Bakanlığımız konuyla ilgili soruşturma başlatarak, büyükelçiyi de Türkiye’ye çağırmıştır.
Cumhuriyet Bayramımızın kutlandığı bu çok özel günde; büyükelçilik yetkililerinin ev sahibi olarak vermiş oldukları bu kutlama kabul töreninde, böylesi bir tercih ile tüm şimşekleri üzerine çeken Kampala Büyük Elçimizin yakın çevresine; 
”Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bu yılı ”Troya Yılı” ilan etmesi üzerine bu kıyafetleri giydim. Kesinlikle art niyet söz konusu değil. Türkiye’nin Afrika açılımına turizm ve tanıtma boyutunda destek sağlamak ve Afrikalı dostlarımıza Troya’yı daha yakından tanıtmak istedim.” Demiş olması ne kadar kabul edilebilir? 
Bunun gereğini Dış İşleri Bakanlığımız mutlaka yapacaktır.
Ancak, bu kıyafet skandalında sorgulanması gereken husus, Cumhuriyet’imizin kuruluş yıl dönümü gibi çok özel bir günde ”geleneksel milli giysilerimiz” yerine neden Yunan kültürüne yönelik kıyafetlerin neden tercih edildiğidir? Ya da Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümünün kutlandığı bu özel günde bu yılın ”Troya Yılı” olduğunu hatırlatmak mı gerekir?
29 Ekim’de verilen o kabul kutlama törenine, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın hazırlamış olduğu geleneksel milli kıyafetlerimizden yapılacak seçim ile davetliler kabul edilmiş olsaydı, ülkemizin tanıtımı açısından Afrika açılımına daha çok destek verilmiş olmaz mıydı? 
Nasıl olsa bir başka günde de ”Troya Yılı” için etkinlik yapılabilirdi.
”Geleneksel milli Kıyafet” tercihi ile ülkemizin tanıtımı açısından tarih sayfalarını araladığımızda; Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Sofya’da askeri ateşe iken, Bulgarların 11 Mayıs 1914 tarihli ulusal kutlama günü davetinde giymiş olduğu ”Yeniçeri Kıyafetinin” o döneme nasıl damgasını vurduğunu görürüz.
Yarbay Mustafa Kemal’in giymiş olduğu bu milli kıyafetimiz o geceye damgasını vurmuş, geceye katılan tüm devlet temsilcileri Yarbay Mustafa Kemal’e hayran kalmışlar, orada bulunan Bulgar Kralı Ferdinand da kendisini yanına davet ederek iltifatlarda bulunmuş; kıyafet ve başarısından dolayı lütfen kabul etmesi dileğiyle gümüş bir tabaka hediye etmişti.
Ülkemizin hassas bir dönemden geçtiği bu süreçte, özellikle belli makamlarda hele, hele devletimizin temsilcisi olarak dış ülkelerde görev yapanların çok daha dikkatli olmaları, atacakları her adımı kılı kırk yararcasına ölçüp, biçmeleri gerekmektedir.
Uganda’nın başkenti Kampala’daki Büyük Elçimizin bu kıyafet tercihini, ülkemizin turizm zenginliklerinin Afrika’da tanıtılması için ve tamamen iyi niyet çerçevesinde yapmış olduğunu kabul etsek bile; Cumhuriyet Bayramımızın 95’nci yıldönümünün kutlandığı böylesine özel bir günde ”Yunan Kültürüne” ait kıyafetlerin giyilmesi, hiç de şık olmamıştır…
Özelikle de Yunan-Rum ikilisinin, Ege ve Akdeniz’de ülkemizin ulusal menfaatlerini gasp etmenin peşinde koştukları bu dönemde!

Önceki İçerikVah Benim Kıbrıslım! (1)
Sonraki İçerikVah Benim Kıbrıslım! (2)
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.