Nesil, jenerasyon veya kuşak sözcükleri; sosyolojik ve felsefi olarak, “aşağı yukarı aynı yıllarda doğmuş olup aynı çağın koşullarını, dolayısıyla birbirine benzer sıkıntıları, yazgıları yaşamış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişilerin topluluğu; yeni bir anlayışta yeni bir yaşama duygusunda, yeni biçimlerde birleşen, eskiden belirgin çizgilerle ayrılan kişilerin topluluğu” diye tanımlanıyor.
Hayat, hareket demektir. Var olmak hareketle mümkündür. Hareketin doğal sonucu değişimdir. Evrendeki değişmeyen tek hakikat, değişimin kendisidir. Her değişim, farklılık üretir. Değişim, farklılık ve çatışma bir oluştur, olgudur; bundan kaçış mümkün değildir. Hava, su, güneş, toprak kadar gerçektir.
Gerçekliğin dinamiği olan değişim, dönüşüm, farklılaşma sonucu doğan ilişkileri “çatışma” sözcüğü ile karşılamak, insana da evrenin yasasına da haksızlıktır, diye düşünüyorum. “Çatışma”da, olumsuz bir anlam var; kin, öfke, galibiyet, mağlubiyet var; müsabaka, savaş var. İnsan, çatışsın, kavga etsin, birbirine galebe çalsın diye yaratılmadı ki! Evren, çatışanların arenası olsun diye kurulmadı ki! Farklılıklar, çatışmak için değil, birbirini tamamlamak için vardır.
Her farklılık, bir iş bölümüdür. Alçak basınç, yüksek basınç olmasaydı yağmur yağmayacaktı; zengin, fakir olmasaydı dayanışma olmayacaktı; gece, gündüz olmasaydı günler, haftalar, aylar, yıllar olmayacaktı. Farklılıklar, savaş enstrümanı olarak kullanılan kılıç kalkan değil, bir orkestrada kompozisyonu oluşturan enstrümanlar gibidir.
Batı literatüründe nesiller için kullanılan “çatışma”nın bir karşılığı olabilir. O kültürde insan tanrıyla, doğa yasası olarak her canlı başka bir türle, proletarya sınıfı burjuvayla çatışarak ayakta kalabilir. Kitabı nasıl okursanız öyle anlarsınız. Onlar, hayat ve evren kitabını böyle okuyor, böyle anlıyorlar.
Onların kültüründe ezerek, 1 Nisan şakasında olduğu gibi alarak aldatma, üstün gelme ve kazanma vardır. Bizde ise vererek lades yapma vardır. Bir tercüme hatası olarak adına “çatışma” denen nesiller arasındaki bu farklılaşmayı ben “kucaklaşma” olarak düzeltmek istiyorum. “Nesiller arası çatışma” yerine “nesiller arası kucaklaşma” denmesi daha uygun olacaktır.
Adına “kucaklaşma” da dense içinde çatışma ihtimali barındıran, nesiller arasındaki farklılaşmayı yok etmek, yok saymak mümkün mü? Bu mümkün değil. Sokrates gibi bir düşünür bile şunları söylemekten kendini alamamış: “Bu günün gençleri lüks ve gösteriş düşkünü, saygısız, başkaldıran, geveze ve obur yaratıklardır.” Sümerlerden kalan çivi yazılarında da, ‘şu gençliğin hali ne olacak ?’ anlamına gelen yakınma sözleri bulunmuş. İsa’dan sekiz yüz yıl önce yasamış Hesiad isimli bir düşünür: “Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki, ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler, kuralları hiçe sayıyorlar, çok duyarsızlar ve beklemeyi bilmiyorlar…” demiştir
Yetişkinler açısından baktığımızda yukarıdaki yakınmalara hak verebiliriz. Gençler açısından baktığımızda onlar da yetişkinler için birtakım yakınmalarda bulunacaklardır. Muhtemelen, yetişkinlere “anlayışsız, çıkarlarına ve rahatına düşkün, buyurgan, geri kafalı, bencil, korkak, ikiyüzlü…” diyeceklerdir.
Hz. Ali’nin, o bilge kimliğiyle söylediği “Çocuklarınızı çağına göre yetiştirin.” sözünü, bir eğitim ilkesi olarak pek beğenirim. Çocukları çağlarına göre yetiştirmek, büyüklerin verdiği bir ödün ya da yaptıkları bir fedakârlık değil, bilakis olması gerekeni yapma mecburiyetidir. Torunlarımın gittiği okulda, sınıf öğretmenlerinin daha ilk gün “Çocuklarınızın elindeki telefonları alın, onları bilgisayardan uzaklaştırın.” tembihlemesini çok yanlış bulduğumu söylemek zorundayım. Tablet, laptop ve benzeri cihazlar çağımızın gereğidir, bir araçtır, bir nesnedir. Çocukları bunlardan uzaklaştırmak, bir tedbir değil, bence bir acziyettir. Yetişkinler ve öğretmenler çağın gereği olan cihazları, enstrümanları kullanmayı öğrenecek, sonra bir rol model olarak, nasıl kullanılacağını çocuklara öğreteceklerdir. Bunlara karşı çıkmak, eğitimcilerin öğrenme tembelliğinden başka bir şey değildir.
İki el birbirine vurursa gürültü, birbirini okşarsa enerji çıkarır. İki beden birbirine vurursa kavga, birbirini kucaklarsa sevgi olur. Her nesil, kuşak veya jenerasyon; farklı değerleri, zevkleri, güçleri taşıyan, temsil eden taraflar olarak birbirlerini okşarlar, severler, kucaklarlar ise birlik olur, ahenk olur, dirlik olur.
O halde, “kuşaklar arası çatışma” yok, “nesiller arası kucaklaşma” var.