Nedir bireysel haklar? Herkes kendi evinde, istediği şekilde konuşur.
Kimse bir şey diyemez. Zaten demez de. Demiyor da. Kime ne?
Herkes kendi yöresinde özellikle kırsal yaşantıda istediği gibi giyinir kuşanır.
Kimse bir şey diyemez. Zaten demez de. Demiyor da. Kime ne?
Herkes kendi çevresinde kendi âleminde istediği mahallî giysiler içinde evlenir, eğlenir.
Kimse bir şey diyemez. Zaten demez de. Demiyor da. Kime ne?
Herkes kendi dininde, inancında istediği gibi inanıp tapınır.
Kimse bir şey diyemez. Zaten demez de. Demiyor da. Kime ne?
Peki nedir öyleyse Türkiye’de koparılan fırtına?
Bireysel haklar da bireysel haklar diye tutturmalar!
Mesele bireysel hakları resmîleştirmek meselesidir a dostlar!
Devlete bazı hususlarda ortak olmaktır!
İşte burada duralım ve konuyu iyi anlayalım.
Bireysel haklar vardır. Meşrudur. Haktır. Zaten Türkiye’de mevcuttur.
Kimsenin de bir şey dediği yoktur. Hem demiyor da.
Evet bireysel haklar haktır. Fakat resmiyeti ve resmiyet hakkı yoktur.
Üstelik şart da değildir. Resmiyette yer alamaz.
Bireysel hakların resmiyeti istenemez. Hem zaten verilmez de.
Verildiği an; Devlet’e de paydos demek gerekir a dostlar!
Verildiği an; Devlet’e de elveda demek gerekir a kardeşler!
Öyleyse aklımızı başımıza alalım.
Kabul edilmeyecek duaya âmin demeyelim.
Bindiğimiz dalı kesmeyelim a canlar!
Artık millet olunmuştur. İçinde herkes yer almıştır.
Artık benlik dâvası güdülmeyecek bir duruma kavuşulmuştur.
Artık “Benlikten geçilmiş “Biz” olunmuştur.
Artık parça oluştan ayrılmışız.
Artık bir bütünü oluşturmuşuz.
Artık bir “millet” olmuşuz.
Artık bütüne sahiplenmek gerek.
Artık parça bölük peşinde koşmak yersizdir.
Unutmayalım ki; din dil bir ise millet birdir. Bu milletin dini de birdir dili de. Ayrıca yerel hangi dili konuşursa konuşsun. Bugün Türkçeyi bilmeyen yok. İstisna kaideyi bozmaz. Kaldı ki, varsa bile yapılacak şey, ona Türkçeyi öğretmektir. Yoksa çare onu Türkçeden uzak tutmak değildir. Şayet varsa, Türkçe bilmeyişin panzehiri Türkçe öğrenmek ve öğretmektir.
Çünkü birliğin en büyük, en hayatî unsuru dildir. Aynı dili konuşmaktır. Aynı dille yazmaktır. Aynı dille düşünmektir. Nitekim Hz. Peygamber’e sorarlar:
“Arap kimdir ya Resulallah?” Cevap verir: “Arapça konuşandır.”
Böyle demekle doğuşu değil, dilin oluşturduğu sonucu nazara veriyor. Çünkü Peygamberimiz de Arab-ı Müsta’rebe’dir. Yâni Araplaşmış Arap’tır. Buna rağmen Arapça konuştuğu için “Ben Arabım” demiştir. Çünkü kişinin milliyetini konuştuğu dil tayin eder.
Yine unutmayalım ki, “Din bir ise millet birdir.” Bu milletin dini de birdir.
Öyleyse alt yapımız hangi kavime çıkarsa çıksın; sonuçta aynı milletiz.
Yâni hepimiz Türk Milleti’nin parçasıyız. Ve Türk Milleti’ni teşkil ediyoruz.
Yine unutmayalım ki, “Türk” kelimesi artık sadece Türk kavmini değil, Anadolu’da karışmış, kaynaşmış bütün kavimleri kuşatan bir millet adı olmuş. Bu ise bu tarihsel bir süreçle kendiliğinden oluşmuştur. Bir ırmak geriye akıtılamayacağı gibi, tarih de geriye döndürülemez.
Bunu yapmak isteyenler, tarihin altında ezilmekten kendilerini kurtaramazlar.