Bayram İklimi

87

Ananas nerde yetişir? Fındık niçin özellikle Karadeniz bölgesinde yetişir de Antalya’da yetişmez? Çay deyince akla niçin Rize gelir? Domatesi Rusya niçin bizden alır da kendisi yetiştirmeyi düşünmez? Bizde yetişen muz ile Afrika’da yetişen muzun tadı aynı mıdır? Karadeniz’den çıkarılan somon ile İskandinavya’dan getirilen somonun fiyatının farklı olması sadece uzaklığıyla mı ilgilidir? Tüketiciler niçin Karadeniz hamsisini tercih eder de Marmara’dan çıkan hamsiyi tercih etmez? Çin’den getirilen sarımsak daha ucuz ve gösterişli olduğu halde marketlerde niçin Taşköprü sarımsağı, yüksek fiyatına rağmen tercih edilir? Kayısı deyince Malatya, karpuz deyince Adana, şeftali deyince Bursa öncelikle akla gelir de başka yerler niye akla gelmez? Meksika’da yetiştirilen pirincin kalitesi ile Tosya’da yetiştirilen pirincinki aynı mıdır? Bazı ürünler niçin hep kışın yetişir de yazın yetişmez veya tam tersi olmaz?

Ürünler aynı olduğu halde farklılıkları ortaya koyan, bunda belirleyici olan nedir? Şu bölgede yetişen ürünün kalori ve protein oranı ile diğerinin arasındaki orana girmeyeceğim. Ürün aynı, tercih farklı; sebep, kalite. Kalitede belirleyici olan, toprak ve iklim. İklim, sadece coğrafi bir terim değil; sosyolojinin de iklimi var.

İskoçlar cimridir; ama Türkler vericidir. Türk paylaşır; ama Alman paylaşmaz. Alman usulü ödemenin ne olduğunu hepimiz biliriz. Niye Karadeniz insanı tez canlıdır da Güney insanı daha ağır hareket eder? Sabır, saygı, güven, sevgi, dürüstlük bütün ülkelerde ve coğrafyalarda aynı oranda mı insan yaşamına yansımıştır? Sosyolojinin iklim haritasına bakmak lazım.

Dinî iki bayramımız var: Ramazan ve Kurban. Bayramlarımız, sosyolojik anlamda çok güzel iklim oluşturuyor: Sevgi, paylaşım, yardımlaşma, vefa, güven, fedakârlık, affetme, ikram… gibi. Yüce insani değerler bayram süresince çok zikrediliyor; mesajlarda, sohbetlerde yer alıyor. Kelimelerde tanımını bulan bu değerler, hayatımızda tam karşılığını bulamıyor. Niçin?

Bu bir iklim meselesi veya toprağımızda bir eksiklik var, belki de ürünümüzün genetiğinde bir bozulma mevcut. Birbirimizin kuyusunu kazmak, birbirimize yan gözle bakmak, hasetlik, iftira, dedikodu… Bozukluk türü değil mi? Bayramlarda cömertlikten, dostluktan, fanilikten, kardeşlikten bahsedeceğiz; günlük hayatımızda ise birbirimize karşı cimrilik, düşmanlık yapacağız; hakkaniyete, adalete, hoşgörüye, empatiye yer vermeyeceğiz. Yanlışlık haykırıyor: “Acilen ıslaha ihtiyaç var.”

Almanlar ve Fransızlar birbirlerini tarihte hiç sevmediler, birbirleriyle yıllarca savaştılar. Savaşın çözüm olmadığını anladılar, oturup konuştular, ortak değerler oluşturdular, paralarına bile aynı ismi ve değeri koydular, adına avro dediler. Kim kazandı?

Demek ki olmaz denen şey olabiliyormuş. Biz de aynı şeyleri yapabiliriz. Bu toprağın ürünü olan, aynı iklimi soluyan bizler tarihte, bayramlarda telaffuzunu ettiğimiz değerleri pek çok zaman yaşadık. Ne oldu da şimdi bu coğrafyadaki insanlar birbirinin kanını döker, birbirine güvensiz oldular? İklim mi bozuldu, ürünün veya toprağın genetiğiyle mi oynandı?

Bir vatandaşımız, kendisiyle beraber bir cenaze namazına katılan bürokratların makam arabalarının, dolayısıyla klimalarının namaz boyunca boşu boşuna çalıştırıldığını sosyal medyada yazmış. Amaç, bürokratın dönüşte serin arabada oturmasıymış. Birkaç araba için, vatandaşımız bunun hesabını yapmış, yüksek bir israf çıkmış. Yine aşağı yukarı aynı nüfusa sahip Almanya’da yaklaşık 10 bin makam aracı bulunurken bizde yaklaşık 197 bin makam aracı varmış. Demek ki biz devleti yönetmek için sayısal olarak 19 kat fazla araç istihdam ediyoruz. Bunu siz nasıl anlar ve izah edersiniz? Ben anlayamıyorum. Milletvekillerinin maaşları ve sosyal hakları basında sık sık konu edilmektedir. Alınan maaşların ülkemizin refah seviyesiyle orantılı olmadığı kanaatindeyim. Ortaya konan iş yükü, diğer ülkelerdeki vekillerin maaşları, vatandaşlarımızın ortalama geliri ve geçim endeksleri dikkate alındığında bizdeki milletvekillerin bir hayli yüksek maaş aldıkları kabullenilmelidir.

Yeni bir iklim oluşturmak için bayramlarımız, fırsat bilinmeli. Sözünü ettiğimiz değerleri hayata indirmek için iklim değişikliğine ihtiyaç var. Ailede işaret ve fedakârlık babayla başlar. Devletteki her türlü israfa son verilmeli, yüksek bürokratların ve milletvekillerinin millet vicdanında kabul görmeyen yüksek maaşları makul seviyeye indirilmeli. Bunlar yasa zoruyla değil, bir insani değer olan “fedakârlık” örneği şeklinde yapılmalı. Başlatılacak kampanyaya, magazin basınında şımarıklıkları ile gündem oluşturan zenginlerimiz, yüksek ücretlerle takım değiştiren futbolcularımız, borsada kısa sürede çok para kazanan yatırımcılarımız, emlak zenginlerimiz, içtenlikle katılmalı. Bu ülkenin varlığıyla zengin olanlar, bu ülkeye borçlu oldukları inanç ve bilinciyle bu ülke insanına fedakârlıklarıyla rol model olmalı. Gücünü yukarılardan alacak rüzgâr kısa zamanda toplumu saracak, daha önce bu coğrafyada teneffüs edildiği halde, bir nedenle hormonlandığı için bozulan iklimimiz yeniden bizi kuşatacaktır. Ufak fırtınalarda dahi panikleyen bu geminin yolcuları böylece en azgın dalgalarda dahi telaşa düşmeyecekler; yöneticilerimizin, her sıkıntıda bir izah kolaycılığı olarak gündeme getirdikleri “dış güçler” ifadesini kullanmalarına belki gerek kalmayacaktır.

Sıkıntıların kaynağı bellidir, çözümü de bellidir. Bozulan ürünlerin genetik haritası da bizde, toprağın aslı da. Sadece tepelerden bir rüzgâr bekliyor bu coğrafyanın insanı, kaybedilen iklimi tekrar ihya etmek için. Güvenmek istiyor öncülerine fırtına olma hayaliyle. Elini verenlere kolunu armağan etmek, yürüyerek gelenlere koşmak arzusunda bu millet.

Bayramlarımızın bayram olması için samimiyet, her günümüzün bayram olması için gayret, şart.