Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, insanlar kötü haber ve geleceğe dair karamsar yorumlardan hoşlanmıyor.
Hele hele bayram günlerinde içinde bulunduğumuz sıkıntılardan ve geleceğe dair endişe yaratan gelişmelerden bahsetmek çekilmez kabul ediliyor.
Bu yüzden bayramda yayımlanan gazetelerde, TV programlarında ciddi konular yer almaz, suya sabuna dokunmayan haber ve yorumlarla bugünler geçiştirilir.
Mesela deprem ile ilgili haber ve yorumlar bizleri genelde rahatsız ediyor. Ülkemizde bir deprem gerçeği olduğunu, şu kadar yıllık periyotlarla bu gerçeklerle yüzleşeceğimizi bilmek istemiyoruz. Buna dair “alınması gereken tedbirleri almadığımız için muhtemel depremde kayıp ve hasarların yüksek olacağını” duymak dahi istemiyoruz.
Ekonomi, terör, eğitim, dış politika ve diğer konularda da tavrımız farklı değil.
Bugün ekonomik kriz ve ABD ile yaşanan gerginlik konusunda medyada artık karamsar haber ve yorumlar yerine halkımızın gururunu okşayan hamasi haber ve yorumlar yer alıyor. Medyanın yüzde 90’ı, Rockefeller’in ölüm döşeğinde iken mutlu olması için tek nüsha olarak çıkarılan, pembe gazete gibi. Bundan kitleler şikâyetçi değil.
Sosyal medyada içini dökme imkânı bulan vatandaşlarımızın bilgi ve zekâ yüklü karamsar yorumlarına da kimse itibar etmiyor.
Muhalefetin sadece yapılan yanlışları anlatması yetmiyor. Ülkeyi daha iyi yöneteceğine inandırması ve geleceğe dair umut dolu bir Türkiye ümidini aşılaması gerekiyor.
****************************
Bize Bunları Anlattın da Ne Değişti?
2002’de milletvekili aday adaylığı ve son seçimde de milletvekili adayı olarak iki defa seçim tecrübesi yaşadım. Bu çalışmalar sırasında ciddi tecrübeler edindim.
2002’de Burdur’un bir köyünde gece 22 civarında köy kahvehanesinde yapılan toplantıda yaşadığımız olayı unutamam.
Birinci sıradaki Milletvekili adayımız, Türk Standartlar Enstitüsünün efsane başkanı Mehmet Yılmaz Arıyörük‘tü. Arıyörük o sıralarda yaşanan ekonomik krizin sebeplerini, yapılan yanlışları ve yapılması gerekenleri 30 dakika kadar anlattı. Bilgi ve tecrübe ile yoğrulmuş değerli bir uzmanın konuşmasıydı. Okul sırası gibi dizilmiş tahta sandalyelerde 80 kadar köylü dikkatle dinliyordu.
Orta sıralarda oturan 45-50 yaşlarında bir köylü ayağa kalkarak, biraz da sert bir üslupla sordu:
“Bütün bunları bize niye anlatıyorsun?”
Hepimizi şaşırtan bu sual üzerine Arıyörük, “önümüzde seçim var, ne olup bittiğini öğrenin ve bilerek oy kullanın diye anlatıyorum” cevabını verdi.
Köylünün mukabil sorusu sarsıcıydı:
“Peki, bize bunları anlattın da ne oldu, şimdi ne değişecek? Ben dün gece yastığa daha başımı koymadan uykuya dalmıştım. Bu gece nasıl uyuyacağım?”
Köylü vatandaşımızın bu cevabını sık sık hatırlar ve üzerinde düşünürüm.
Tahsil seviyesi yükseldikçe, daha doğrusu entelektüel birikimi çoğaldıkça insanlarımız daha mutsuz. Çünkü kendisine anlatılanların doğruluğunu sorgulayan sadece bu kesim.
Muhalefetin çalışmaları, ağırlıklı olarak, sorgulayan fakat “öğrenilmiş çaresizlik zincirini” gören bu kitleye yönelik.
Muhalefetin bir türlü beceremediği şey, geniş halk kitlelerine yönelik, geleceğe dair ümit verici söylemler geliştirememiş olması.
***************************
Son Seçim Tecrübemden Öğrendiğim
İlk seçim çalışmama göre 16 yıl daha tecrübe kazanmış olarak son seçimlerde aday oldum. Kampanya sırasındaki konuşmalarımda bu tecrübelerimi yansıtmaya çalıştım.
Önce bugün yaşadığımız ekonomik türbülansın hemen seçimden sonra geleceğini, hatta Cumhuriyet döneminin en ağır bir krizine doğru sürüklenmekte olduğumuzu gerekçeleriyle anlattım.
Sözlerimin bu kısmının dinleyiciler tarafından sıkıcı bulunacağını biliyordum.
Bu bölümün sonunda genellikle şu cümleleri kullandım: “Şimdi, ‘tamam bu ekonomik sıkıntılar olacak. Halkımız fakirleşecek, dışarıya daha bağımlı hale geleceğiz, varlıklarımız yabancılara kelepir fiyatına devredilecek vb sözleriniz haklı olabilir. Ama siz iktidara gelince bunlar olmayacak mı?’ diye soracaksınız.”
Bu sorular sorulmasa da ben cevabımı vermeye çalıştım:
Ekonominin yüzde 70’inin güvene dayalı olduğunu, yatırımcıların güvenilir kadrolar, sağlam bir ekonomik program, hukuk devleti görmek istediğini anlattım. “Tek adam yönetimi” yerine “parlamenter sistem” olmasının önemini vurguladım.
İYİ Parti Ekonomi kurmayı Durmuş Yılmaz’ın “ilk 500 gün için yapacaklarımızı gün gün planladık, krize düşürmeden ülkeyi yöneteceğiz” mesajını ilettim.
Bu ekonomik krize girmemek için ve girersek de çıkış için (şimdiye kadar köşe yazılarımda yazdığım) bütün diğer konuları dile getirdim. Tabii ulaşabildiğim çok kısıtlı seçmen gruplarına anlattıklarımın ne kadar etkili olduğunu ölçme şansım yok.
Ama İYİ Parti çok kısıtlı imkânlarıyla ve CHP de kendi imkânları dâhilinde, karamsar yorumları aşan, bir ümit aşılayacak, gelecek için “iyi haberler” verecek bir kampanya yapamadı.
Vatandaş “tek adama” oy verdi. Hazinenin başına “damat” getirildi. “Hukuk devletine” olan güven iyice sarsıldı. Yapılmaması gereken her şey yapıldı. Kriz başladı. Bunun bir bedeli olacak, hep birlikte ödeyeceğiz.
Artık yakınmanın faydası yok. “Şu andan itibaren neler yapabiliriz?” diye düşünmek lazım.
Gelecek seçimler şimdiden yapılacak çalışmalarla kazanılır. Suskun kalarak, içe dönük mücadelelerle hiçbir şey düzeltilemez.
Şimdi geleceğe dair “iyi haberler” vermek sırası muhalefette.