‘Kur’ân-ı Kerim, Abdestsiz Olarak Ele Alınabilir mi? Abdestsiz Olarak Okunabilir mi?

167

Oğuz Çetinoğlu: Son zamanlarda Kur’ân-ı Kerim’e abdestsiz el sürmek, dokunmak, eline almak ve okumak meselesi tartışılıyor. Zıt fikirler ileri sürülüyor, farklı iddialar var. Fikirler ve iddialar, karşılıklı olarak delillendiriliyor. İzniniz olursa, sizinle bu meseleleri konuşmak istiyorum. Fakat kanaatime göre, önce ‘Kur’ân-ı Kerîm‘ ve ‘Mushaf‘ târiflerinin yapılması gerekiyor. Bu husustaki değerlendirmenizi lütfeder misiniz?

Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır: Mushaf, Kur’ân âyetlerinin iki kapak arasında toplanması anlamında kullanılır. Bir Türk açısından Kur’an da aynı anlamdadır. Yani Kur’an deyince Nebîmize inmiş olan âyetlerin tamamını içeren kitap anlaşılır.

Çetinoğlu: Teşekkür ederim. Cümle içerisinde ‘Kur’an‘ demiş olsak bile kastımız, evimizdeki, işyerimizdeki kitaplığımızdaki ‘Mushaf‘tır. Öznemiz olan Mushaf hakkında konuşmaya devam edebiliriz. Ayrıca, bu röportajda, meseleyi Hanefî Mezhebinin akîdeleri çerçevesinde konuşuyor olacağız.

Okuyucularımız için, ‘Kur’ân’a el sürmek‘, ‘…dokunmak’ gibi ifâdelerin de ‘Kur’ân-ı Kerim’i, okumak veya taşımak maksadıyla elde tutmak‘ mânâsında kullanıldığını müsaadenizle belirtmiş olayım.

Bu ölçüler içerisinde meselenin aslına taallûk eden ilk sorum şöyle efendim:  Abdestsiz kişilerin Kur’an’a dokunmasının hükmü ile alâkalı olarak mezheplerin ortak bir görüşü var mı?

Prof. Bayındır: Yok. Çünkü abdestsiz veya cünüp birinin Kur’an’a dokunmasını yasaklayan sağlam bir delil yoktur.

Çetinoğlu: O halde Kur’ân-ı Kerîm’e abdestsiz dokunulamayacağını söyleyenlerin ileri sürdükleri delillerin irdelenmesine geçebiliriz…

Prof. Bayındır: Öncelikle bir hususu belirtmeliyiz:  Gerek abdest, gerek boy abdesti ve gerekse teyemmüm, sadece namaz kılanlar için farz kılınmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Ey inanıp güvenenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı ve aşık kemiklerine kadar1ayaklarınızı mesh edin. Eğer cünüp olmuşsanız2 yıkanın. Hasta veya yolcu olur yahut sizden biri ayak yolundan3 gelir veya kadınlarınızla birlikte olur4 da su bulamazsanız, temiz toprağa (yüzeye) yönelin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah, size güçlük çıkarmak istemez. Onun isteği sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamaktır. Belki görevlerinizi yerine getirirsiniz. (Maide 5/6)

Çetinoğlu: Teşekkür ederim Hocam, Bu âyete göre abdest, boy abdesti ve teyemmüm sadece namaz kılmanın şartıdır. Bir hususa açıklık getirebilir miyiz? ‘Abdestsiz‘ kelimesi, namaz ve boy abdestini, kadınlar için hayızlı olma durumunu mu ifâde ediyor. Hiçbir ayırım söz konusu değil mi?

Prof. Bayındır: Evet! ‘Abdest‘ kelimesi bu üç hâli de kapsıyor. Delil olarak kabul edilecek kaynaklara bu hususta bir ayırım yoktur.

Kur’an okuyanların abdestli olmasını söyleyenler şu ayete dayanmıyorlar mı?

Şüphesiz O şerefli bir Kur’an’dır. Korunmuş bir kitaptadır. O’na temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz.’ (Vakıa, 56 / 77, 78, 79.)

Prof. Bayındır: Doğru, Kur’an’dan sadece bu âyetleri delil alırlar. Ama bu âyet onlara delil olamaz. Delil olması için âyetin ilgili bölümüne yanlış meal vermişlerdir. Âyetin, delil alınan bölümü şöyledir:

لَا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ

Ona mutahhar olanlardan başkası dokunamaz.’

Burada “dokunmasın” emri yoktur. Zaten daha sonra görüleceği gibi ‘mutahhar olanlardan başkası istese de dokunamaz.’

Çetinoğlu: Bu âyeti, öncesi ve sonrası ile birlikte açıklamanız mümkün mü Efendim?

Prof. Bayındır: “Yok yok! Yıldızların yerlerine yemin ederim! Bilseniz bu büyük bir yemindir.

(Yıldızların yerinde olan) değerli bir Kur’an’dır, Kınında saklı bir kitaptadır. O’na, tertemiz sayılanlardan başkası dokunamaz. O, varlıkların Sahibi tarafından indirilmiştir.” (Vakıa 56/75-80.)

Yıldızların bulunduğu yer, birinci kat göktür; Ana Kitap oradadır. Onunla ilgili âyetler şöyledir:

“Biz, en yakınınızdaki göğü (birinci katı) bir süsle; kevkeblerle / ışığı size ulaşan5 yıldızlarla süsledik. Orayı, her inatçı şeytana karşı koruduk. Onlar, Mele-i A’lâ’yı (büyük meleklerin toplantısını) dinleyemez; her taraftan taşlanırlar. Hep kovulurlar; azap yakalarını bırakmaz. Onlardan kim bilgi hırsızlığı yapacak olsa, delici bir göktaşı hemen onun peşine düşer.” (Saffat 37/6-10)

Çetinoğlu: Mutahhar olanlar, birinci kat gökteki melekler mi oluyor?

Prof. Bayındır: Doğru söylüyorsunuz. Çünkü mutahhar kelimesi ism-i mef’ul’dür; eylemi yapanı değil, eyleme konu olanı gösterir. Kelime ‘mutahhir‘ şeklinde ism-i fail kalıbında olsaydı ‘kendini temizleyen, arınan‘ anlamına gelirdi ve abdest de bu kapsama girerdi. İsm-i mef’ul kalıbında olduğu için ‘temiz hale getirilen, arındırılan‘ anlamına gelir. Bu işi kendileri yapamayacakları için kelimeye abdest anlamı verilemez.

 

Birinci kat gökte, kınında saklı kitabın içindeki Kur’an’a dokunabilecek konumdaki ‘arındırılmışlar‘ meleklerden başkası olamaz. Allah Teâlâ, cin şeytanlarının o bölgeye girmelerini engelleyerek o melekleri onların baskısından arındırmıştır.

 

Nitekim Allah, İsa aleyhisselamı, insan şeytanlarının baskısından arındıracağını söylediği şu âyette aynı kelimeyi kullanmıştır:

“Bir gün Allah şöyle dedi: “Bak İsa! Ruhunu alacağım6 ve Seni katıma yükselteceğim7. Ayetlerimi görmezlikte direnen şu insanlardan seni mutahhar kılacağım / arındıracağım. Senin izinden gidenleri kıyamet gününe kadar, ayetleri görmezlikte direnenlere üstün kılacağım8. Sonunda yeniden diriltilip bana geleceksiniz. Aranızda anlaşmazlığa düştüğünüz konuları, o zaman karara bağlayacağım.” (Al-i İmran 3/55)

 

Sonuç olarak, abdestsiz Kur’an’a dokunmayı yasaklayanların Ona, tertemiz sayılanlardan başkası dokunamaz. (Vakıa 56/79) ayetini delil almaları imkânsızdır.

Çetinoğlu: Bir de Vakıa Suresinin şu âyetlerine verdiğiniz meal dikkatimi çekti:

“O, değerli bir Kur’an’dır, Kınında saklı bir kitaptadır. “ (Vakıa 56/77-78.)

 

Âyetlerie böyle meal verilince saklı kitap ile Kur’ân’ın, birbirinden farklı olduğu ortaya çıkmış oluyor. Yanlış mı düşünüyorum?

Prof. Bayındır: Doğru düşünüyorsunuz ve çok yerinde bir soru sordunuz. Birinci kat gökte, Kur’an’ın da içinde saklandığı Ana Kitap’ta sadece Kur’an yoktur, başka şeyler de vardır. Bunu da şu âyetlerden öğreniyoruz:

“Her şeyi açıkça ortaya koyan bu Kitap hakkı için; bunu, Arapça (ayetler) kümesi haline (kuranlar haline)9 getirdik; belki aklınızı kullanırsınız. O, katımızdaki Ana Kitap’tadır; yücedir, hikmetlidir10.” (Zuhruf 43/2-4)

Şu âyetler de Kur’an’ın, o Ana Kitab’ın içindeki bir levhada korunduğunu bildiriyor:

“Aslında o, (onların yalanladığı) yüce Kur’an’dır11. Korunmuş bir levhada (levh-i mahfuz’da)dır. (Büruc 85/21-22)”

Çetinoğlu: Kur’an, birinci kat semadaki Ana Kitab’ın içindeki korunmuş bir levhada yani Levh-i Mahfuz’da saklanıyor. Evet, dikkatimi çekti. Siz meali şöyle verdiniz:

“O, değerli bir Kur’an’dır, Kınında saklı bir kitaptadır. “ (Vakıa 56/77-78.)

Demek ki Ana Kitap bir kının içinde Kur’an da onun içinde saklı. Kın konusu nereden çıktı, izah eder misiniz?

Prof. Bayındır: Kınında anlamını verdiğimiz kelime, ‘meknûn‘dur. “Bir şeyin içinde saklanmış” anlamındadır. Ev, barınak ve sığınak gibi bir şeyi saklayan her şeye kinn = الكن denir12.  Bu kelime Türkçemize “kın” olarak geçmiştir. Kelime, aynı surenin şu âyetinde de geçer:

“Her biri, kınında (sedefinde) saklı inciler gibidir.” (Vakıa 56/23)

Kınında saklı inciler gibi olanlar Cennete gidenlere hizmet edecek olan hurilerdir. İnciyi saklayan kın, onu örten sedeftir. Aşağıdaki resimlerden biri kapalı, diğeri de içi açılmış sedefi göstermektedir:

14

13

Sedefi açmadan içindeki inciye dokunmak mümkün değildir.

Birinci kat semada, kınında saklı olan elimizdeki Kur’an değil, onun da içinde bulunduğu Ana Kitap’tır. Bu sebeple yukarıdaki ayetleri, abdestsiz, cünüp veya adetli olan birinin Kur’an’a dokunamayacağının delili saymak imkânsızdır.

Çetinoğlu: Kur’an’a abdestsiz dokunulamayacağının âyetten bir delilinin olmadığı gün gibi ortaya çıktı. Bu konuda hadis var mı?

Prof. Bayındır: Nebîmiz aleyhisselamın, ne Mekke’de ne de Medine’de, herhangi bir kişiye, Kur’an okumak veya Kur’an’a dokunmak için abdest almayı emretmemiştir. Kendine indirilen âyetleri yazdırdığı vahiy kâtiplerinden herhangi birine “abdestli misin?” diye de sormamıştır. Çünkü Kur’an’dan böyle bir hükmü çıkarma imkânı yoktur. Nebîmiz, bütün söz ve uygulamalarında Kur’an’a uymakla yükümlüydü. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet; onların arzularına uyma. Dikkatli ol! Allah’ın indirdiğinden az bir şey bile uzaklaştırsalar seni yakarlar. Yüz çevirirlerse bil ki bazı günahları sebebiyle Allah, onların başına bir kötülük gelmesini istiyordur. Zaten insanların çoğu yoldan çıkanlardandır.” (Maide 5/49)

Çetinoğlu:  Nebîmiz aleyhisselam, Yemen’de bulunan Amr b. Hazm’a yazdığı mektupta şöyle demiyor mu?

Kur’ an’a temiz olandan başkası dokunmaz15.’

Prof. Bayındır: Evet, böyle bir hadis vardır ama zayıftır. Kur’an’a aykırılığı açık olan bir hadisin senedi sahih de olsa kabul edilemez.

Çetinoğlu: Hanefi mezhebinin konu ile ilgili görüşünden bahseder misiniz?

Prof. Bayındır: Elde sağlam bir delil olmamasına rağmen Hanefi mezhebinde cünüp, hayızlı ve abdestsizin mushafa dokunması haram sayılmıştır. Üzerinde âyet yazılı olan kâğıda, paraya veya levhaya dokunmak da haram kabul edilmiştir. Mushaf, kendine yapışık, bağlı veya dikili olmayan bir kılıf, çanta veya torba içinde değilse ele alınamaz.

Adetli kadınların ve cünüp olan kişilerin Fatiha Suresini ve dua ayetlerini dua maksadıyla okuması caiz görülmüş, onun dışında Kur’an okumaları haram sayılmıştır.

Allah’ın koymadığı bir haramı kimse koyamaz. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Yalanınızı Allah’a mal etmek için dillerinizin süslediği yalanlarla “Bu helaldir, bu haramdır” demeyin. Kendi yalanlarını Allah’a mal edenler, hedeflerine ulaşamazlar.” (Nahl 16/116)

 

Çetinoğlu: O halde Kur’ân-ı Kerîm’e abdestsiz donulamayacağını söyleyenlerin ileri sürdükleri delillerin irdelenmesine geçebiliriz…

Prof. Bayındır: Öncelikle bir hususu belirtmeliyiz:  Gerek abdest, gerek boy abdesti ve gerekse teyemmüm, sadece namaz kılanlar için farz kılınmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Ey inanıp güvenenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı ve aşık kemiklerine kadar16 ayaklarınızı mesh edin. Eğer cünüp olmuşsanız17 yıkanın. Hasta veya yolcu olur yahut sizden biri ayak yolundan18 gelir veya kadınlarınızla birlikte olur19 da su bulamazsanız, temiz toprağa (yüzeye) yönelin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah, size güçlük çıkarmak istemez. Onun isteği sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamaktır. Belki görevlerinizi yerine getirirsiniz. (Maide 5/6)

Çetinoğlu: Teşekkür ederim Hocam, Bu âyete göre abdest, boy abdesti ve teyemmüm sadece namaz kılmanın şartıdır. Bir hususa açıklık getirebilir miyiz? ‘Abdestsiz‘ kelimesi, namaz ve boy abdestini, kadınlar için hayıtlı olma durumunu mu ifâde ediyor. Hiçbir ayırım söz konusu değil mi?

Prof. Bayındır: Evet! ‘Abdest‘ kelimesi bu üç hâli de kapsıyor. Delil olarak kabul edilecek kaynaklara bu hususta bir ayırım yoktur.

Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim. Her şey çok açık ve net. İnşaallah okuyucularımız için faydalı olur.

Efendim, pişmiş aşa su katmış olmaktan teeddüp ederim. Bir hususu daha netliğe kavuşturmak bakımından, şöyle bir kanaat beyânında bulunulabilir mi?

‘Mushaf’ olarak andığımız evimizdeki-işyerimizdeki ‘Kur’an-ı Kerîm’e abdestsiz olarak dokunulamayacağına dâir sağlam bir delil yoktur‘ cümlesini, ‘abdestsiz olarak Mushaf’ı elinize alın, okuyun…’ mânâsında ‘fetva’ olarak kabul edilmemesi gerekir.

Esas olan Kur’an-ı Kerim’e saygıdır. Bu saygının gereği olarak, ibâdet maksadıyla Mushaf’ı eline alıp okuyacak kişilere abdestli olmaları tavsiye edilir.

Ancak; merak edilen, sorulan bir soruyu cevaplandırmak veya bir konuyu öğrenmek için günün belirsiz saatlerinde ve sık sık Kur’ân’a bakmak, bir şeyler öğrenmek ve/veya bildiğini-öğrendiğini tazeleyip tereddüdünü gidermek durumunda olanlar, namaz abdesti almadan da Mushaf’ı ellerine alıp okuyabilirler.

Gerekli olduğu halde boy abdestini geciktirmek ise esâsen mekruh olduğuna göre, bu durumda olanların ise evvel emirde abdestsizlik durumundan kurtulmaları harâretle tavsiye edilir.

Bu cümlelerde size İslâmî akîdelere bir aykırılık var mı?

Prof. Bayındır:Abdest almak daha iyidir‘ dersek yetkimizi aşmış ve Allah’ın koymadığı bir hükmü koymuş oluruz.

İnsanlar her durumda iken Kur’ân’ı ellerine alıp okuyabilirler. Okurken de sevap kazanmak için değil, anlamak ve hayatlarında uygulamak için okumalıdırlar.

Bu arada Süleymaniye Vakfı meâlini de telefonlarına indirebilirler.

 

Prof. Dr. ABDULAZİZ BAYINDIR

 

1951’de Erzurum’un Tortum ilçesinde doğdu. 1976’da Atatürk Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesini bitirdi. Temmuz 1976’dan 1997’ye kadar İstanbul Müftülüğünde müftü yardımcısı ve uzman olarak çalıştı. Bu süre içinde Fetva Kurulu Başkanlığını ve Şer’iye Sicilleri Arşivi yöneticiliğini yaptı. 1983-1993 yılları arasında İslamî İlimler Araştırma Vakfının ilmî toplantılarını düzenledi. ‘Şer’iyye Sicilleri Işığında Osmanlılarda Muhakeme Usulleri‘ isimli teziyle 1984’te İslam Hukuku dalında İlahiyat Doktoru; İslam İktisadıyla ilgili çalışmalarıyla da 1987’de Kelam ve İslam Hukuku dalında Doçent oldu. 1993’te Süleymaniye Vakfı’nı kurdu. 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyesi oldu. 2003 yılında ise İslam Hukuku Profesörü oldu. Hâlen bu görevi devam ettirmektedir. Arapça, Fransızca ve İngilizce bilmektedir.

 

Yayınlanmış Kitapları:

İslam Muhakeme Hukuku /Osmanlı Devri Uygulaması: (1986). Kur’ân Işığında Tarikatçılığa Bakış: (1997), Kur’ân Din ve Devlet İlişkileri Teokrasi ve Laiklik: (1999), Duada Evliyayı Aracı Koyma ve Şirk: (2001), Ticaret ve Faiz: (2002), Kur’ân Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar: (2005). Mütevelli Heyeti Başkanı olduğu Süleymaniye Vakfı’nın yayımladığı ‘Bilginin Kaynağı Kitap ve Hikmet Dergisi‘nde ilmî makaleler yazmaktadır.

 

Çok sayıda yayınlanmış makalesi, ilmî tebliğleri ve bildirileri bulunan Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, evli ve 4 çocuk babasıdır.

 

[1] Aşık kemikleri, ayağın bileğindeki kemiklerdir. Şiiler giyili ayağa, sünniler de çıplak ayağa meshedilmesini kabul etmezler. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgiye şu linkten ulaşılabilir:  http://www.suleymaniyevakfi.org/fikih-arastirmalari/maide-sresi-6-ayet-baglaminda-ayaga-mesh-meselesitez.html

2 Cünüp: Cinsel ilişkiye girmiş veya ihtilam olmuşsanız

3 Kişinin boşaltma ihtiyacını giderdiği yer, tuvalet, hela

4 Cinsel ilişki veya başka yolla meydana gelen orgazm hali.

5 Ragıb el-İsfahânî (ö. 425 h.), Müfredât (thk: Safvan Adnan Dâvûdî), Dımaşk ve Beyrut, 1412/1992,كب md.

6 Vefat, ruhun alınmasıdır. “Allah ruhları, ölüm esnasında alır, ölmeyenlerinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiğini tutar, ötekini belirlenmiş eceli bitinceye kadar salıverir.“(Zümer 39/42) İsa aleyhisselam, ruhunun alınmasından sonraki ilk konuşmasını ahirette yapacağı için (bkz. Maide 117) bu âyetteki vefat kelimesi onun öldüğünü gösterir; dünyaya tekrar gelmesi diye bir şey yoktur.

7 Ölen her insanın ruhu göğe yükselir ancak gök kapıları kafirlere kapalı olduğundan onların ruhu geri çevrilir. İlgili ayet şöyledir: Ayetlerimiz karşısında büyüklenerek yalan söyleyenler için göklerin kapıları açılmayacak, halat iğne deliğinden geçinceye kadar Cennet’e giremeyeceklerdir. Suçluları işte böyle cezalandırırız.” ( Araf 7/40)

8İsa’ya uyanlar, onu Allah’ın oğlu sayanlar değil, Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna inananlardır.

9Arapçada  “Kur’an” kelimesinin bir anlamı da kümedir. Kelimenin bu anlamda kullanıldığı ayet için bakınız İsra 17/78

10 Doğru olan hükme hikmet denir. Hikmetli olması doğru hükümler içerdiği anlamına gelir.

11 Adem (a.s)’den beri indirilen kitaplar aynı özellikte olduğu için hep aynı kitap yalanlanmıştır.

12 Cemaluddin Muhammed b. Manzur, Lisan’ul-arab, Beyrut tarihsiz, الكن md.

13 https://environmentgr.files.wordpress.com/2014/01/ostrea_lurida.jpg

14 http://www.thesefiks.com/bilgi/inci-istiridyesi-hakkinda-bilgiler/

15Hakim el-Müstedrek, târih ve yer yok, K-Zekât, c. 1, s. 395 vd. 8.

16Aşık kemikleri, ayağın bileğindeki kemiklerdir. Şiiler giyili ayağa, sünniler de çıplak ayağa meshedilmesini kabul etmezler. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgiye şu linkten ulaşılabilir:  http://www.suleymaniyevakfi.org/fikih-arastirmalari/maide-sresi-6-ayet-baglaminda-ayaga-mesh-meselesitez.html

17Cünüp: Cinsel ilişkiye girmiş veya ihtilam olmuşsanız

18Kişinin boşaltma ihtiyacını giderdiği yer, tuvalet, hela

19 Cinsel ilişki veya başka yolla meydana gelen orgazm hali.

 

 

 

Önceki İçerikSuyu Bulandırmak
Sonraki İçerikMeral Akşener’in Olağanüstü Kurultay Kararı
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.