İnsani Değerlerde ve Eğitim Anlayışında Paradigma Değişikliği Önerisi

169

Paradigma; felsefi bir sözcük; genel olarak ideal bir durum ya da örnek bir şeye bakış tarzı, yargılama ölçütü sağlayan her türlü ideal tip ya da model veya değerler dizisi anlamına geliyor. Felsefede pozitivist, yorumlayıcı, eleştirel paradigmalardan bahsetmek mümkün.

Eğitimin gayesi, insan yetiştirmek. Türk eğitim sisteminin kurumlaşmış bir paradigması yok. Sadece Milli Eğitim Temel Kanunu’nun girişinde belli niteliklere sahip yurttaş yetiştirmekten söz ediliyor. Bu nasıl olacak, hangi paradigma esas alınacak? Ancak, “başarı”ya endeksli eğitim formatımızın olduğu bir gerçek. Eğitimdeki değerler dizisi, “başarı”ya göre kurgulanmış, sistemleştirilmiş görünüyor. Ne kadar başarılı bir öğrencisiysen o kadar iyi evlat, o kadar iyi yurttaşsın. Öğretmenin, annenin, babanın sevgisi; öğrencinin başarısıyla orantılı. “Vali olmuşsun; ama adam olamamışsın.” güzel sözü, kulağa hoş gelmekten öte bir etkiye sahip değil.

Farkında olmadan ilahlaştırdığımız “başarmak” dürtüsü; kendiliğinden bir ahlak doğuruyor, “Gayeye götüren her yol mubahtır.” anlayışını meşrulaştırıyor. Riyakârlık, kolaycılık, köşe dönmecilik, ayağını kaydırma, gıybet vb etik olmayan yol ve yöntemlere, başarı adına, başvurabiliniyor. Toplum içinde çok para kazanmış veya yüksek mevkilere ulaşmış insanlara “akıllı adammış demiyor muyuz? “Uyanık” sözcüğü bile, kinaye yoluyla, işini yol ve yordamına göre yapanlar için değil de dalavereyle sonuçlandıranlar için kullanılıyor. Toplum, işin yapılış ahlakını değil, işin sonucunu önemsiyor. Vicdanların onaylamadığı bu anlayış, Nasrettin Hoca’mızın “Ye kürküm ye.” ironik davranışıyla mizah kültürümüzde yer almış.

Bir iş yerine başvuruda özgeçmişimiz istendiğinde diplomalarımızı saymak durumunda kalıyoruz. Diploma, bir sonuçtur, bir başarı belgesidir. Bu belgeyi almak için ne kadar “emek” verildiği, hangi noktadan nereye gelindiği, ne kadar çile çekildiği dikkate alınmıyor. Her “emek” mutlaka bir sonuç doğurur; lakin her başarı her zaman bir emeğin ifadesi değildir.

Bir okul şarkısında geçen “İnsanı insan yapan, kutsal “emek” diyelim.” dizesini hiç unutmam. “Emek”, en yüce değerdir, “emek” insan olmak demektir. İçinde “emek” olmayan kazanç, ahlaksız bir kazançtır. Herhangi bir kazancı veya başarıyı yasalar onaylasa da vicdanlar onaylamıyorsa o kazanç, helal değildir, bereket getirmez, tat vermez. Vicdanların onayladığı kazanç, ahlaklı başarı; emeğin semeresi olan kazançtır, başarıdır.

Ülkemizde, eğitim sistemimizle ve yetiştirmeyi arzuladığımız insan modeliyle ilgili geçmişte çok şey söylendi, bugün de söyleniyor, yakın gelecekte de bu tartışma bitmeyecek görünüyor. Toplumdaki perspektif yanlışlığını değiştirmek kısa sürede mümkün değil. Eğitim, bunun sektörü. Bu sektörde, acilen, paradigma değişikliğine gitmek gerekiyor. Bunun adı, “emek öncelikli bir eğitim modeli” olmalı. Başarı, arkasından gelecektir.

İnsan hayatının, bu dünyadaki zaman ve mekânla sınırlı olmadığına inanan bizler, “Kişinin halis niyetle yaptığı çalışmalarıyla emek, çaba ve didinmesi de, günü geldiğinde gözler önüne serilecektir.” (Necm, 40) ve  “Biz, her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.”(İsra 13) İlahi buyruk ve uyarılarını dikkate almak durumundayız. Yaradan’ın bizden beklediği şey; çabadır, emektir. Başarı, bir görev değil, lütuftur. Biz zaferle değil, seferle görevli olduğumuzu bilmek zorundayız. Neticeye, başarıya, mutlak zafere zorlanan bir beden, sahibi tarafından zulme uğratılmıştır. Kendimize haksızlık yapmayalım, zulmetmeyelim. Eğitim, bir zulüm arenası olmaktan çıkarılmalıdır.

Yapılması gereken şey zor değil, paradigma değişikliğidir. Su, yolunu bulursa kendiliğinden akacaktır. Bu yolda küçük bir değişiklik yapmanın tam zamanı. Fincancı katırlarına dikkat!