Kıbrıs’ın Sonu Girit Gibi Olur mu?

47

Türkiye doludizgin milletvekili seçimine giderken, ülkemizin gündemi bu önemli seçime kilitlenmişken; dış politikamıza yarım asırdan beri damgasını vuran Kıbrıs konusunda adada gündem bir hayli sıcak…

Çünkü KKTC Cumhurbaşkanı Sn. Mustafa Akıncı’dan hiç beklenmedik bir hamle geldi!

Nedir bu hamle?

BM Genel Sekreteri Guterres’in 28 Eylül 2017 de Güvenlik Konseyine sunduğu raporun 24’ncü paragrafındaki;

”Mevcut garantiler sisteminin tek taraflı müdahaleye imkân vermesinin benimsenemeyeceğini ileri sürmüş” olduğu bu raporun kabul edilebileceğini yönünde bir beyanı ile Rum tarafına çağrıda bulunmasıdır!

Böylesi bir açıklama; Rum tarafının ”sıfır garanti, sıfır asker” görüşüne de uygun olup, garantiler konusunda Rumların beklediği tavizi vermeye hazırız demenin dolaylı yoldan kabulüdür!

Bu noktada Sn. Akıncıya sorulması gereken soru şudur:

Durup dururken böyle bir açıklamaya neden gerek duymuştur?

Göreve geldiği günden bugüne katıldığı müzakere sürecine bakıldığında: Daha önce de adada herhangi bir anlaşma olmadan, Türk tarafının verebileceği toprak tavizini içeren bir haritayı BM Genel Sekreterine sunarak, kasasında kilit altına aldıran o hamlesini de düşündüğümüzde;

Sn. Akıncı, böylesi kritik hamleleri yaparken; adadaki hükümet yetkilileriyle ama daha da önemlisi adanın garantörü, Kıbrıs Türk Halkının hamisi Türkiye ile görüş alışverişi yaparak, onların onayını alarak mı bu hamleleri yapmaktadır?

Yoksa Türkiye’de olduğu gibi;  ‘ben yaptım oldu’, mantığı ile mi hareket etmektedir?

Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı, 6 Mayıs Pazar günü KKTC’de katıldığı bir panayırda; bu açıklamasının saptırıldığını ifade etmiştir.

Ancak, KKTC’de iş başında olan Hükümetin Başbakanının, Dış İşleri Bakanının konuyla ilgili beyanları; Sn. Akıncının yapmış olduğu bu açıklamasının kendilerine bilgi verilmeden yapıldığı yönündedir. Onların bu tespiti saptırma değil, gerçeğin ta kendisidir.

Sn. Akıncı, Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlaması için böyle bir hamle yapmış ise; konuya yanlış yerden yaklaşmıştır!

Diğer taraftan, Türkiye Dışişleri Bakanı Sn. Çavuşoğlu; Rumların ‘sıfır garanti, sıfır asker’ ısrarı karşısında müzakerelerin sürdürülemeyeceğini ifade etmiştir.

Mevcut duruma bakıldığında Sn. Akıncı; her şeye rağmen Kıbrıs konusunu çözeceğim diyorsa!

Şunu da unutmaması gerekir:

Adada çözüme onay verecek taraflardan birisi de Türkiye’dir. Türkiye’nin onaylamayacağı hiçbir çözüm modeli uluslararası zeminde kabul görmeyecektir.

Varsayalım ki! Türkiye’deki yönetim Sn. Akıncının bu hamlesini bu yılın sonbaharında müzakerelerin yeniden başlaması yönünde yapmış olduğunu kabul edip, bu hamlesine sessiz kalarak destek vermiştir!

Pekiyi, Sn. Akıncının bu hamlesiyle müzakere süreci yeniden başladığında; toprak tavizini almış, Türkiye’nin garantörlük hakkını kaldırmış, Türk askerinin adayı terk etmesini sağlamış Rum tarafının çözüm paketinin içinde talep edeceği ne kalmış olacaktır?

Böylesine bir çözüm paketinin yıllar sonra ulaşacağı son; ”Enosis” olmaz mı?

Şu anda adada geçen her gün Kıbrıs Türk Halkının aleyhinedir. İç/dış politik gelişmeler, AB Fonlarının KKTC’deki kullanımının giderek artması, Kıbrıs konusundaki çözümsüzlüğün Türk tarafına izolasyonlarla yansımaya devam etmesi,  ada çevresinde mevcut enerji kaynaklarının batılı ülkelerin markajında bulunması, halkın giderek Rum tarafıyla iç içe yaşanabileceğine alıştırılması, Hıristiyan dünyasının Rum tarafına verdiği destek de düşünülürse…

Bu tabloda yapılması gereken hamle:

Rum tarafının ‘sıfır garanti, sıfır asker’ talebine göz kırpmak değil;  Kıbrıs Türk Halkının adadaki kazanılmış haklarını savunmak, güçlendirmek, Türkiye’nin Kıbrıs’taki milli menfaatini korumak olmalıdır.

Ancak adadaki gelişmelere, özellikle de KKTC’deki siyasi gelişmeler değerlendirildiğinde; Girit adasının da elimizden böyle bir süreç sonunda kayıp gittiğini hatırlatmaktadır!

Bu gelişmelere bakıldığında, akla gelen soru şudur!

Kıbrıs’ın sonu Girit gibi olur mu?

Ama böylesi bir sona ne Türk Milleti, ne de Kıbrıs Türk Halkı evet demeyecektir…

 

 

Önceki İçerikTârihten VE GÜNÜMÜZDEN TÜRK DÜNYASI ESİNTİLERİ – 86 Ermeni Meselesine Değinmeler
Sonraki İçerikAdaylar Belli Oldu, Cumhurbaşkanı Kim Olur?
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.