1. Nüfusumuzun genel yapısını oluşturan X, Y, Z kuşaklarından bahsediliyor. Bunların iki de öncesi varmış: Babyboomer ve sessiz kuşak. Şimdi bunun sonrasında yetişecek kuşağa hazırlanıyoruz. Adı henüz yok. Bu kuşaklar, genel anlamda, teknoloji kullanımına, olaylar karşısında gösterdiği tavra ve sosyal uyumuna göre kategorize ediliyor.
2. Bir öğretim üyesi, gazetedeki köşesinde şunları paylaşmış: “Bizler TV kanallarında vaaz edip dururken toplumda neler olup bitiyordu biliyor musunuz? Ödemiş’te bir kadın fidye almak için kaçırdığı gül gibi bir küçük kızı kafasını parçalayarak öldürdü. Birkaç gün sonra az ileride, İzmir’de yaşlı iki karı koca sahur vakti hunharca katledildi. Daha önceki günlerde Bolu’da iki otobüs muavini bir özürlü erkek vatandaşı kaçırdı, tecavüz ettiler, işkence ettiler, üzerinde sigara söndürdüler, sonra da vahşice katledip cesedini ormana attılar. … O masumu vahşice katleden iki katilden birisi olaydan tam 17 gün sonra tekrar ormana giderek cesede bir kere daha tecavüz etti. Dostlar, içinizden birisi bana bunu izah edebilir mi? Öldürülüp bir kenara atılan kadınlar, çöp bidonlarından toplanan kürtaj parçaları, tecavüze uğrayan küçük çocuklar (üstelik bazıları dini kuruluşlarda), yine tecavüze uğrayan hayvanlar, pompalı tüfekle öldürülen yunuslar v.s.”
3. Cep telefonuma gelen videoda yaşanan olay şu: Japonya’da, baba, anne, yedi yaşındaki oğul; tablet almak için mağazaya gidiyorlar. Satıcı, tableti kim için alacaklarını soruyor. Baba oğlunu gösteriyor. Satıcı, yaşını öğrendikten sonra, “Oğlunuza tableti beş yıl sonra verebilirim.” diyor. Aile şaşırıyor. Satıcı: “Oğlunuzun, on iki yaşına kadar sizin yüzünüze bakması gerekiyor, zamanını tablete bakarak geçirirse yüzünüze bakarak alması gereken duyguları alamaz, sizi bir daha ne tanır ve anlar.” diyerek onlardan özür diliyor.
Eskiden nesillerin değişimi yüzyıllarla ifade edilirdi. Şimdi her yirmi yıl, yeni bir kuşak oluşturuyor. Bir müddet sonra nesiller, “on”lu yıllarla ayrışacak. Zaman, zamanın çocuğu olaylar, hızla akıyor; algılar, fikirler değişiyor. Bir önceki nesil, sonrakini anlayışsızlıkla; sonraki öncekini kendine köstek olmakla suçluyor. Kaos ve diyalogsuzluk yaşanıyor. Hısım olmak yerine, insan insanın hasmı oluyor. Birbirinin kanından, emeğinden, çaresizliğinden beslenen insan tipleri çağımızı, ülkemizi yaşanmaz hale getiriyor. Yaşanan güzellikler, görülmüyor, kaybolup gidiyor.
Çocuklarımızı ne kendimize benzetebiliyoruz ne çağın gereklerinden kurtarabiliyoruz. Yakınmak, âdetimiz olmuş. Kurtuluşu, kurtarıcıyı hep uzaklarda arıyoruz. Bir Mehdi beklentisi içindeyiz. Mehdi biziz, bizim içimizde, “Kitap”ımızda, kültürümüzde. Bunu görmek, anlamak, yaşamak, yaşatmak işimize gelmiyor. Kendimizle yüzleşmekten korkuyoruz. Sorumluluktan kaçınıyoruz. Güzel örnek olmanın yükü, bize ağır geliyor. Şehrin temizliği için süpürmeye kendi kapımızdan başlamak yerine arka mahalledeki pisliğin dedikodusunu yapıyoruz.
Güneş doğdu, battı; yeni bir güne hazırlanıyor. Sen ne yaptın ey insanoğlu? Kendini, en yakınlarını, biraz ötedekilerini, kendi kuşağını… önce koruyabildin, sonra kurtarabildin mi?
Fani olduğunu unutma!