Günümüz Medeniyeti

104

Günümüz medeniyeti menfî / yıkıcı esas ve temeller üzerine hareket ediyor! Fakat hemen belirtelim ki: Bizim muradımız / amacımız, medeniyetin iyilik ve güzellikleri ve insana menfaat ve yararı dokunan iyiliklerdir. Yoksa, medeniyetin günahları, kötülükleri değil ki; ahmaklar, o kötülükleri, o sefahatlerı iyilik sanıp, taklit edip malımızı harap ettiler. Medeniyetin günahları, iyiliklerine galebe edip, kötülükleri iyiliklerine üstün gelmekle; insan, iki dünya savaşı ile iki dehşetli tokat yiyip, o günahkâr medeniyeti darmadağın edip, öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı. İnşallah yarınlarda İslâmiyet’in kuvveti ile medeniyetin güzellikleri üstün gelecek, yeryüzünü pisliklerden temizleyecek, dünya barışını da sağlayacak.

X

Fakat ne yazık ki, günümüz medeniyeti beş yanlış temel üzerine kurulmuştur:

Dayanak noktası kuvvettir. Onun gereği ise, sağa sola saldırmaktır.

Varılmak istenen nokta menfaattir. Onun gereği ise, birbirine sıkıntı vermektir.

Hayatta düstur ve prensibi savaş ve kavgadır. O’nun gereği ise, çekişme ve kavgadır.

Kitleler arasındaki bağı, başkasını yutmakla beslenen unsuriyet ve menfi milliyettir. Yani ırkçılık…Onun gereği / bizden istekleri ise böyle müthiş çarpışma ve vuruşmadır.

Cazibeli ve çekici hizmeti; boş ve geçici istekleri cesaretlendirmek, arzuları tatmin etmek, istek ve arzuları yerine getirmeyi kolaylaştırmaktır.

Heva ve isteğin gerekleri ise, insaniyeti meleklik derecesinden köpeklik seviyesine indirmektir. İnsanın ahlâk ve karakter bakımından bozulmasına sebep olmaktır.

Bu medenilerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.

X

İşte, onun için şimdiki bu medeniyet; insanın yüzde seksenini zahmet, sıkıntı ve belâya atmış. Onunu hayalî saadete çıkarmış. Diğer onunu da, ikisi ortası bırakmış. Oysa saadet ve mutluluk odur ki, bütüne ya da çoğunluğa saadet ola. Bu ise, azın azıdır ki, insanlara rahmet olan Kur’an, ancak umumun, hiç olmazsa çoğunluğun saadet ve mutluluğunu içine alan bir medeniyeti kabul eder.

Hem serbestçe işlenen boş isteklerin baskısıyla, zarurî olmayan ihtiyaçlar zarurî ihtiyaçlar yerine geçmiştir. Göçebelikte / kırsal hayatta bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Çalışma, masrafa kâfi gelmediğinden hileye, harama sevk etmekle, ahlâkın esasını şu noktadan bozmuştur. Belli grup ve kuruluşlara kazandırdığı servet ve haşmete bedel; fert, şahıs ve bireyi fakir ve ahlâksız etmiştir. Nitekim İlk çağların toplam vahşetini; bu medeniyet bir defada kustu.

İslâm âleminin şu medeniyete karşı çekingen ve soğuk davranması, kabulde zorlanması dikkat edilmesi gereken bir husustur. Çünkü ona ihtiyaç duymamak ve ondan bağımsız oluş gibi özellikleriyle, seçkin ve üstün olan İslâm’daki İlâhî hidayet ve yol; Roma felsefesinin dehasıyla aşılanmaz, uyuşmaz ve kaynaşmaz. Onun tarafından yutulmaz, ona tâbi olmaz.

Bir asıldan ikiz olarak çıkan eski Roma ve Yunan iki dehası; su ve yağ gibi, asırlarca, medeniyet ve Hristiyanlığın kaynaşmasına çalıştığı hâlde, yine istiklâllerini muhafaza, âdeta tenasuhla o iki ruh şimdi de başka şekillerde yaşıyorlar. Onlar ikiz ve birleşme sebepleri varken birbiriyle uyuşma içine girmedikleri hâlde, İslâmın ruhu olan hidayet nuru, o karanlık pis medeniyetin esası olan Roma dehasıyla hiçbir vakit birleşemez ve onun tarafından yutulamaz.

X

Zaten Avrupa ikidir. Birisi: İsevîlik denen gerçek ve doğru dininden aldığı feyizle yani manevî gıda ile insanlığın toplum hayatına faydalı sanatları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden ilim ve fenleri takip eden bu birinci Avrupa…

Diğeri: Felsefe-i tabiiyenin yani Allahın kanunu ve sanatı olan tabiatı yaratıcı güç kabul eden felsefenin zulmet ve karanlığı ile medeniyetin kötülüklerini iyilik ve güzellikler zannederek insanları günah işlemeğe, sapık fikir ve yanlış yollara sevkeden bozulmuş ikinci Avrupa…

 

Önceki İçerikAydınlar Ocakları Samsun’dan Seslendi
Sonraki İçerikKur’an Medeniyeti
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.