Lise çağlarından beri “Kıbrıs Bizim Canımız, Feda Olsun kanımız” deyip yürüyüşlere katıldım. Altmışlı yıllardı. İstanbul’da bütün gençlik yürüyordu. Makarios ve Grivas’ın Türklere yönelik Kıbrıs adasındaki katliamlarını protesto ediyorduk. Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş gibi liderler ortaya çıkınca Kıbrıs Türkleri cesaretlendi. Rahmete kavuşan her ikisi de yurtdışında iyi eğitim görmüş, Kıbrıs hükümetinde memur politikacı olarak görev yaptıklarından İngilizleri ve Rumları çok yakından tanımışlardı. Mekanları cennet olsun. Yerleri gerektiği kadar hala doldurulamadı. Oysa artık geçen her dakika Kıbrıs Türkleri ve KKTC için hayati zaman dilimleri oldu. Cenevre’de Kıbrıs görüşmeleri yeniden başlıyor. Garantör devlet olarak iki toplum liderlerinin yanında Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’de hazır olacak.
Nüfus ve Mülkiyet Olmazsa Olmaz
Saf ve kötü niyetli olmayan düşünmeyi bir yana bırakırsak, Kıbrıs Rum Kesimi; AB statüsünde olmamasına, 42 yıldır bir Kuzey Kıbrıs gerçeği olmasına rağmen bu birliğe dahil edilmesinden cesaret alarak epeyi yüreklendi. Rumlar Avrupa Birliği ve ABD ile BM Güvenlik Konseyi’ni yanında görüyor. Diplomasiyi konuşturacak. Dilerim kanla aldığımız şanlı topraklarımızı masa başında bu kez de kaybetmeyiz. Çünkü Rumlar Kıbrıs Türk Toplumunu azınlık statüsüne sokmak, sonra da Türkleri cazip fırsatlarla eritmek üzere Avrupa’ya göçe zorlamak için manevralar yapıyor. Eğer böyle olursa Kıbrıs kaybedilmiş, kazanılan haklar da berhava olacaktır. Çünkü nüfus ve toprak-mülkiyet bir devlet için en önemli olmazsa olmaz iki unsurdur.
İstanbul’da iyi ki sivil toplum kuruluşları var. Milli Mücadele Düşünce Merkezi ve Türkiye Barolar Birliği’nin organize ettiği “Kıbrıs’ta Son Sözü Kim Söyleyecek? konulu toplantısına katıldım. Batı meğer ne fırıldaklar çeviriyormuş; bizi teröre, Suriye’deki savaşa odaklamış, ekonomik krize endekslemiş, kendisi Kıbrıs’ı aç bir iştiha ile yemeğe koyulmuş.
Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’na, Sadi Somuncuoğlu’na, Prof. Dr. İlber Ortaylı’ya, İlker Başbuğ Paşa’ya ve emekli diplomat Şükrü Elekdağ’a ne kadar teşekkür etsek azdır.
Taksim’deki The Marmara Oteli’nde toplantı iğneyi atsan ye düşmeyecek kadar kalabalıktı. Ulusal Televizyon da canlı yayınladı. Hatırlattıklarına gelince, Dışişleri Bakanları Necmettin Sadak (CHP-1939) ve Prof. Dr. Fuat Köprülü(DP-1950) gibi iki devlet adamının “Türkiye’nin Kıbrıs diye bir sorunu yoktur” demeleri Türkiye’ye hala fatura ödettiriyor. Gerçi kendileri de ödedi ama, önemli olan ülkemiz. Evvelinde ise Kıbrıs’ı 1571’de fetheden Osmanlı, çözülme günlerinde Rus yayılmacılığına karşı İngiltere’den yardım istedi. Londra da Kıbrıs’ta kendilerine üs verilmesi şartıyla kabul etti. İngiltere 1914 Birinci Cihan Savaşı’nın ardından bir daha da adadan çıkmadı. Hala da Adada.
Büyükannesinin Çeyizini Dağıtan Deli Kız
İlber Ortaylı yumruk gibi vurdu o gün orada;
-Ortadoğu’daki verileri kabul etmek durumundayız. Kıbrıs’tan çıkmamız bu anlamda söz konusu olamaz. Kıbrıs’ta milletlerarası bir müdahaleye izin vermemeliyiz. Büyükannesinin çeyizini dağıtan deli kız gibi davranmamalıyız. Kıbrıs olmazsa Türkiye boğulur.
Batının ajandasında neler var tartışılır ama, Yugoslavya’yı kanlı, Çekoslovakya’yı kansız böldü. Suriye’yi üçe ayırdı. Irak bıçak sırtında. Afganistan kan revan içinde. Türkiye’yi de bölmeye çalıştığı bir süreçte her nasılsa Kıbrıs’ta Türklerin ve Rumların iki ayrı din ve milletten olmalarına rağmen birleştirmeye çalışır gibi görünüyor. Zamanlaması düşündürücü. Batının KKTC’yi yok edip Toros Türkmenlerinin devamı olan Kıbrıs Türklerini egemenliği altına almasının önündeki en önemli iki engel Türkiye’nin garantörlüğü ve Türk Askerinin adadaki varlığıdır. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin önerisi daha sorunun başından beri iki kesimli, iki toplumlu, ikili demokrasili çözümdür. Batı öyle bir batıdır ki Annan Planını reddettiği halde Avrupa Birliği’ne tam üye olmakla ödüllendirmiştir!. Rumlar ve batı; Karpaz’ı istiyor, çünkü stratejik konumda güçlenmesi için bu yeterli olacak. Sonra ada etrafında Doğu Akdeniz gaz kaynaklarını tekeline alacak.
İlber Ortaylı’ya göre Kıbrıs Rum kesimine kasaba politikacıları hakim. KKTC kesiminde ise Denktaş’tan sonra uyanık ve diplomasiyi iyi kullanan bir devlet adamı henüz yok. Gazeteci Vedat Yener’in KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya “Anlaşma modelinize göre Kuzey Kıbrıs’a 40-50 bin Rum gelip yerleşirse denge değişmeyecek mi?” sorusuna “Onlar zaten o kadar gelmezler.. petrol aramaları konusunda ise kazılar durdurulacak” biçimindeki hazin cevabıyla bu dönem politikacılarının Kıbrıs’ı tanımadığını gösteriyor. Çünkü bu nesil Kıbrıs idaresinde çalışmamış, İngilizleri ve Rumları tanımayan memur-politikacı tipinden çok uzaktalar. Bu vehametin ne kendileri farkında ve ne de Ankara’dakiler.
Kutlanacak 1974 Kıbrıs Barış harekatında; Ecevit-Erbakan Koalisyon Hükümetinin de adaya işsiz ve eğitimsizleri yerleştirmesi yanlış olmuştur. Keşke eğitimli ve İşbilen bir nüfus adaya yerleştirilseydi. İstenmeyen nüfus kompozisyonu Adalıları soğuttu ve gelen nüfus sanılanın aksine Ankara’nın siyasetine her zaman destek olmadı.
İngilizler Adadaki Üssünden Vazgeçebilir mi?
Emekli Genelkurmay Başkanımız İlker Başbuğ’a göre de Kıbrıs Anadolu’nun devamıdır. Dava millidir. Hayati öneme haizdir. Bu konuda diplomatik hata yapılmamalıdır. AB üyeliği Kıbrıslı Rumlara moral ve güç verdi, şımarttı. Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Adanın Yunanistan ile birleşmesi için kamuoyu araştırması yapıyor. Kıbrıs’ta iki eşit toplum olmalı, egemen halkı ve devlete dayanmalı.
Nüfus ve mülkiyet önemeli. Kıbrıs Türklerin azınlık haline getirilmesine müsaade edilmemelidir. Cenevre görüşmeleri ve Rumlarla batıların tavırları bütün bu gerçekleri dinamitliyor. Cenevre toplantısı Türkiye’ye bir tuzaktır. Sadece Karpaz değil Güzelyurt da tartışmaya açılmak isteniyor. Rumlar kuzeye gelmemeli. O zaman sorayım acaba İngiltere adadaki üslerinden vazgeçebilir mi?
Girit’teki Oyun Kıbrıs’ta oynanıyor
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da çok iyi bir ceza hukukçusu ve süper İngilizce bilgisi dolayısıyla Denktaş ile yıllarca beraber çalışmış, Annan Müzakerelerinde sorunun mutfağında mesai vermiş.. Metin Feyzioğlu’na göre Kıbrıs konusundaki gelişmelerde kamuoyu bilgilendirilmiyor. Dolayısıyla batı kaynaklarından ancak Türk aydınları gelişmeleri fark edebiliyor. Batı kaynaklarına göre Rumlar Türk kesiminde %7 toprak ve Karpaz bölgesini istiyor. Ayrıca petrol ve doğalgaz konusunda da ısrarlı. Rumlar Kıbrıs Türklerine “Sen Kıbrıslısın” diyerek onları asimile etmeye çalışıyorlar. Oysa Kıbrıslı Rum “Ben Rumum” diyor “Kıbrıslıyım” demiyor. KKTC’nin kalkınması nakit para, üniversite ve kumarhane ile olmaz. Üretim teşvik edilmeli. Rumlar istemese de Mersin Gümrüğü açılmalı.
Prof. Feyzioğlu Girit’te oynanan oyunun bugün de Kıbrıs’ta tekrar edilmek istendiğine dikkat çekerek şöyle dedi” Girit’te Türk nüfus fazlaydı. Bir oyunla Türklerin mülkiyeti sattırıldı veya el konuldu. Türkler göçe mecbur bırakıldı. Girit Rumlaştırıldı. Dolayısıyla Türk askerinin Kıbrıs’tan çıksın propagandası bir tuzaktır. Bu oyuna gelmemek gerek. Türklere dörtte bir oranında nüfus dayatılıyor. Buna rağmen Türk nüfus artarsa, dışardan Rum nüfus ile mevcut denge korunacak. Bugün için adadan çok daha fazla Kıbrıslı Türk yurtdışında İngiltere ve Avustralya’da yaşamakta. Bunları Adaya getirmek gerekir.”
Metin Feyzioğlu Ankara’nın Denktaş’ı son günlerinde çok üzdüğünü, itibarsızlaştırmak istediğini hatırlattı ve Kıbrıs konusunda “garanti ve ittifak anlaşmalarının” noktası ve virgülüne kadar değişmemesi gerektiğine dikkat çekti.
Kıbrıs Mezbahası Kasabı Makarios’un Torunları
Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ da bir konuşma yaptı toplantıda. Elekdağ’a göre görüşmelerde bir ilerleme yok, dayatma var. Annan Planı da endişe verici. Mustafa Akınca görüşmelerde neden ısrarlı anlamak kabil değil. İkili görüşmeler yapılırken, garantör devletler de toplantıya iştirak edecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan Cenevre’ye gitmemeli. Rumlar ayrıca Birleşmiş Milletlerden kendi lehlerine güçlü bir karar çıkartmak istiyorlar. Temelde ise enosis hedefi yatıyor. Halen adada 830 bin Rum, 220 bin Türk nüfus barınıyor. Eğer enosis gerçekleşirse Bosna’da olduğu gibi ev ev yeniden katliamlar yaşanır. Ortaçağ barbarlığı günümüze taşınır. Cenevre müzakerelerine ambargo kalkmadan oturulmamalı. Avrupa Birliği kapatılan 6. fasıl görüşmelerini müzakerelerden önce açmalı. Kıbrıs’ta konfederal bir sistem oluşturulmalı.
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu toplantının sonuç bildirisi okudu, oya sundu, ittifakla kabul edildi. Buna göre Kıbrıs’ta iki devlet olmalı. Dayatmalar Türk varlığını yok etmeyi hedef alır. Konfederal bir Kıbrıs amaçlanmalıdır. Eşit, özgür ve güvenli toplumlar olmalıdır. Garantörlük tartışılmamalıdır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadan ayrılması kesinlikle düşünülmemelidir.
Türkiye Kıbrıs Olmazsa Boğulur
Rumların ve dost-müttefik gibi görünen ülkelerin cinliği şurada; Türkiye kendi sorunları ile uğraştığı, ekonomik meseleleri olduğu bir dönemde böylesi hayati bir görüşme tezgahlanıyor. Kıbrıs Görüşmeleri Türkiye’nin güçlü olduğu dönemde neden gerçekleştirilmez hiç düşündünüz mü?
Türkiye Kıbrıs olmazsa boğulur. Sivil toplum soruna daha fazla alaka göstermeli, sivil inisiyatif ve aydınlarımız Ankara’yı uyarmalıdır.
Kıbrıs olmazsa olmazlarımız içindedir.