Uygarlıktan Barbarlığa

108

Zihinlerde farklı çağlarda yaşıyoruz. Kimimiz 12 Eylül’lerde, kimimiz 1960’larda, kimimiz 1940’larda ve kimimiz 1918’lerde… Zihnimize çentik atmış zamanın kokmuş fosilleri bilgeliğinde(!) bugünleri anlamaya çalışıyoruz. Okumayan bir toplum olmanın acı sonuçları…

Evrenin derinliklerinde keşfe, teknolojide üretime ve güçlü silahlarıyla sömürüye doymayan karşımızdaki güç; artık bizi kendine düşman olarak bile seçmiyor. Daha dün harpten çıkmıştık; ama bize Milletler Cemiyeti’ne girin diye yalvaranlar, çok güçlü olduğumuzu ve herkese racon kestiğimizi iddia ettiğimiz bugünlerde bizi muhatap bile almıyor. Bir Avrupa Birliği var ki ha yıkıldı, ha yıkılacak; onun bile kapısında kul köle muamelesine tabi tutuluyoruz. Bizim için AB üyeliği bitmiştir diyebilecek bir kahraman arıyoruz ki; nerde…

İnsanlarla oturuyoruz, konuşuyoruz; okumuş, cahil, öğretmen, imam, çiftçi, akademisyen… Bir tarihe saplanıp kalmış paslı zihinleriyle bir şeyler anlatıyorlar; kâh sövüyorlar, kâh övüyorlar; ama bir ucu sabit pergel gibi dönüp dolaşıp yine aynı yere geliyorlar. Mevzuyu değiştirelim de futbol konuşalım diyorsunuz; yine aynı yere geliyorlar.

Bu nasıl bir körlük, bu nasıl bir şaşkınlık ve bu nasıl bir cehalettir. Kimi seviyorsan sev, kimi sevmiyorsan da sevme; bunlar bizi ilgilendiren hususlar değil ayrıca. Ama başını kaldır da şu ülkenin haline bir bak! Her gün gencecik fidanların şehit oluyor; her gün hiç ummadığın bir yerlerde bomba patlıyor; her gün aptalca gündemler üzerinden zihninin ırzına geçiliyor; her gün eğitim sistemin değişiyor; her gün dost ve düşmanların değişiyor. Ve sen hala aynı yerdesin; hatta o yer de senin değil; bir başkasının kucağındasın.

Evet, zihnin sana ait değil; önüne atılan gündem artıklarıyla beslenip tepemizde siyaset uzmanı edasıyla nutuk atarken sen sadece bir papağansın. Daha dün bebek katili dediğin İsrail’e bugün dost ve müttefik derken de; daha dün gururumuz, onurumuz olan subaylarımıza terörist ve darbeci yaftası yapıştırılırken de sen değildin; bugün cemaat yerden yere vurulurken de; teröriste söverken de sen değilsin. Eteğinden tuttukların, el avuç açıp ihale dilendiklerin ve tüm çirkinliklerini başörtüsü ve namaz ile gizlediklerin var ya, işte sen onlara dair bir esintisin.

Evrensel değerlerin yok senin; evren senin için bir değer değil çünkü. Ağaçlar, dereler, öksüzler, yetimler, açlar, çıplaklar… Adaletmiş, ahlakmış, liyakatmiş, vicdanmış… Tuttuğun takım aleyhine her çalınan düdüğü düşman; lehine çalınan her düdüğü adalet zanneden aklınla, geçmişe dair dinlediğin masalların kararttığı her şeyi siyah beyaz zanneden zihninle ve sadece kendi bildiğini doğru zanneden ukalalığınla uygarlığın batışına dair gözümüze sokulmuş bir alametsin.

Okumalı insan; mutlaka okumalı. Akıl üretmeli, fikir yol almalı ve vicdan doğru tartmalı ki, millet olarak bir adım yol alalım. Hala Atatürk’ü, hala İnönü’yü, hala Osmanlı’yı tartışan ve bu noktada birbirine söven bir milletiz. Hala geçmişimizle hesaplaşarak süper güç olacağımızı, yönetim sistemimizi değiştirerek uzaya çıkacağımızı zannedenler; hala tarih sahnesine daha dün çıkmış milletler kadar ihracat ve üretim yapamadığımızı göremeyenler için korkarım tarih çok acımasız davranacaktır. Ne tuhaf değil mi? Daha dün atalarımızın ne kadar uygar olduğundan ve Batı’ya neler neler öğrettiğinden bahsediyorduk; bugün ise zihnimizin barbarlığında boğulup tükeniyoruz. Allah sonumuzu hayreylesin.

Bu arada, yıllık iznim dolayısıyla bir müddet yazılarıma ara vereceğim; yeniden; ama daha güzel, daha adil ve daha aydınlık bir ülkede görüşmek üzere…