Dünya almış başını gidiyor. Ölenler, öldürenler, kirli ve gizli hesaplar içerisinde işgaller; terör örgütleri arenasına dönmüş Ortadoğu ve Türkiye… Biz hala tarihimizi nereden başlatacağımızı, tarihimizin hangi hadise ve kahramanlarına saygı ve minnet duyacağımızı; dahası hangi tarihi olayları hangi değerde kutlayacağımızı tartışıyoruz.
Ne gülünecek ve ne saçma bir durumla karşı karşıyayız. Ortada bir millet var: Türk Milleti. Ve bu millet tarihin en eski dönemlerinden beri bu sahnede başrol oyuncusu. Öyle ki, FritzNeumark’a göre “Türkler pek farkında değil ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır. Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye birşey kalmaz.”
Ünlü Tarihçi Hammer’e göre “Türk, Heredot’tan, Tevrat’tan çok eski yüzyılların tanıdığı bir ulustur. Sadelik içinde görkemi, sükûnet içinde ihtişamı, tahakküm kabul etmeyen bir yüreklilik, alabildiğine geniş bir fetih aşkı, sonsuz bir teşebbüs kabiliyeti, bölgelere uymaktan çok bölgeleri kendine uydurma zevki ve alışkanlığı Türk milletinin asırlar dolduran tarihinde açıkça görülür.
Ve Albert Sorel’e göre “Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler. “
Bir tek bizde vaziyet hala net değil: Kimilerine göre tarihimiz 19 Mayıs 1919’la, kimilerine göre Osmanlı’nın kuruluşuyla, kimilerine göre Hicret’le, kimilerine göre Hunlar ‘la başlıyor. Kimilerine göre de en az 7 bin yıllık bir tarih maceramız var.
Bir millet ancak bu kadar akıl ve izan kıtlığı çekebilir. Bir millet ancak bu kadar kör, sağır ve vicdansız olabilir. Bir millet çocuklarına ancak bu kadar kötülük yapabilir. Bir millet ancak bu kadar kendisini hakir görebilir; böylesi bir tarihi mirası yolunmuş kaza çevirebilir.
Oysa devletler dil ve tarihleriyle bir iddia ortaya koyarlar. Kim olduğunuzun tüm arka planında dil ve tarihiniz vardır. Sizi gören, sizinle dostluk ya da düşmanlık yapacak olanın zihnini kurcalayan endişe ve güven buradan beslenir. Size yumruğunu sıkacak ya da size sarılacak olan cesaret, buradan ilham alır. Bir milletin kimliği, kişiliği, seciyesi, marifeti, zafiyeti ve yüceliği dil ve tarihinin derûniliğindedir.
Ve siz eğer bir millet iseniz, sizin bir tarihiniz varsa ve bu tarih sizin için övünç ve ibret sayfaları ise, yakından uzağa kesintisiz akan bir perspektif ile tarihinize sarılır ve çocuklarınızı da bu şuurla beslersiniz. Tarihin son büyük işgaline son notayı koyan Sakarya Meydan Muharebesi’nden başlarsınız, Kut’ülAmare’den, Çanakkale’den, İstanbul’un Fethi’nden, Talas’tan gidebildiğiniz en son noktaya kadar göğsünüzü gere gere ve düşmanlarınızın gözüne soka soka varlığınızı ve dirliğinizi götürürsünüz. Böylece herkes size nasıl ve nereden bakacağının de eğitimini de almış olur.
Ama niyetlerin farklı olduğunu görüyor; bir düşmanlığın ayak seslerini duyuyoruz.19 Mayıs’ta, 29 Ekim’de, 23 Nisan’da ve 30 Ağustos’ta zerre kadar heyecan ve gurur taşımayanlar, kutlamaları yalan hikâyesine çevirenler; İstanbul’un Fethi kutlamalarıyla ne anlatmak istiyorlar, iyi biliyoruz.
Ve yine iyi biliyoruz ki, Fatih de bizimdir; aynı şekilde Kanuni de, Yavuz da, Osman Gazi de Abdülhamit de, Gazi Mustafa Kemal de… İstanbul’un Fethi de göğsümüzü kabartır; Çanakkale de, Kurtuluş Savaşı da… Bu abidevî tarihi silsileye kim düğüm atabilir?
“Ecdat” dediğimizin içine sığdırdığımız en az 7 bin yıllık tarihi tasavvur ve geçmiş vardır bizim ve Osmanlı Devleti tüm ihtişamıyla bu dev pazılın övünesi bir parçasıdır. Atatürk’ten Mete Han’a, Güney Afrika’dan Sibirya’ya gergef gergef dokunan bu tarihi mirası rüya zannederek sadece Osmanlı ile avunası akıllar elbette bunu anlayamazlar. İşte bu yüzden ağızlarında Osmanlı dışında ne bir hikâye vardır, ne bir tarihi hadise, ne de tarihi bir şahsiyet… Yani Öncesi Müslüman değil, at gitsin; sonrası saltanat ve hilafeti kaldırdı, yırt gitsin. Elde var Osmanlı! Okyanus ortasında bir adada yaşayan tarihi zavallılar…
Allah’tan dünya sizin gibi bakmıyor hadiseye! Büyük Tarihçi Hammer’e kulak vererek sözü bitirelim: “Türkler devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf ustadır. Ülkeleri değil kıtaları altüst etmişler ve korkunç saldırışlar arasında sarsılması hiç de kolay olmayan egemenliklerini yaratmışlardır. Tarih Türklerden çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler vardır ki uygarlık için birer süs olmaktadır.”