Değişimler Dibeğindeki Dış ve İç Siyaset

107

Geçen yılbaşında Fransa’daki Charlie Hebdo karikatür dergisine yapılan saldırılar sonrasında Dünya siyasal sisteminin yeni bir evreye yöneldiğinin işaretlerini okumaya çalıştık. Akabinde ortaya çıkan PEGİDA (Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) gibi hareketler de bu evrilmenin hız katalizörleri işlevini üstlendi.

Tarih ve sosyolojiyi istatistik bilimiyle buluşturduğunuzda yeni stratejiler zemin bulur. Gerek Avrupa’nın tümden ve gerekse Almanya, Fransa, İngiltere gibi kıtanın büyük ülkelerinin 2040-2060-2080 yılları için yapılan simülasyonlarında etnik ve dinsel bir değişim gözlenmekte. Dolayısıyla bu gözlemlerin deneysel ölçümlerle etkileri kırılabilir mi, canlı laboratuarında test edilecektir.

Bu meyanda etken pozisyonundaki Batı’dan ve edilgen pozisyondaki İslam Dünyası’ndan iki örneği siyaset ve toplum bilimi masasına yatırmakta fayda var. ABD’deki Başkanlık seçimleri Donald Trump’la farklı bir noktada devam ediyor. Cumhuriyetçilerin tek adayı olan milyarder Trump, Demokratların adayı Hillary Clinton olursa kazanacak gibi duruyor.

Bu şu demek: 7 milyarı aşan Dünya nüfusunun çok fazla olduğu Amerikalı entelektüeller tarafından dile getirilirken ideal nüfusun da 1,5 milyar olması vurgulanır. Doğal olarak bu nüfus kendi kendine bu yaşanır noktaya gelemeyeceği için bu nüfusun doğal olmayan yöntemlerle ayıklanması gerekecektir.

İşte o zaman da Hitlervari tiplere yani Trumplara ve diğer Batı ülkelerinde de aşırı sağın iktidar yapılması söz konusu olacaktır. (Bkz: Evvelki günkü Avusturya seçimleri) Yani halk diline çevirirsek bundan sonra savaşa savaş demeyeceksiniz, kan ve gözyaşına doyacaksınız. Allah başta Müslümanlar olmak üzere bütün insanlığı bu kıyametimsi beladan şuurlu kullarına imkân yaratarak korusun.

İkinci örnek ise Tunus’tan. Geçen haftasonu NAHDA (Yeniden Doğuş) Partisi’nin tekrar Genel Başkanlığına seçilen Raşid Gannuşî, “Siyasal İslam’ı bırakıp Demokratik İslam’a geçiyoruz” diyerek İslam Dünyası’nda yaşanacak dev değişimin ilk kıvılcımını ateşledi. Ve sonucunu da “Bu siyasetçiler için iyi olacak çünkü artık çıkarları için dini manipüle etmekle suçlanmayacaklar. Din için de iyi olacak çünkü artık siyasetin esiri olmayacak” şeklinde özetledi.

Normalde ABD örneğinde olduğu değişimler büyük balıkla başlar. 2001 Meydan Okuması sonrasındaki değişimin adı olan BOP ilk olarak 2002 seçimleri sonrasında doğal olarak Türkiye’de karşılık buldu. Daha Arap Baharı annesinin karnındayken Türkler sonbaharda yeni döneme uygun adım atan ilk Müslüman ülke oldular.

Şimdiyse öncülük sırası Türk Bayrağına en çok benzeyen ve Atatürk örneğinden Burgiba üzerinden en çok etkilenen Tunus’ta. Demek ki Türkiye de er yada geç o noktaya gelecek. Bu bağlamda Türkiye’deki iç siyasete bakarsak biri iktidar biri de muhalefet olmak üzere iki siyasal partide kazanlar fokurdamakta. Üçüncü ve en köklü siyasal partide de yakın zamanda değişim sancıları başlar.

14 yıllık iktidar Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Türkiye’nin düzensizliğine benzer bir düzenle yeniden yapılanması bekledikleri değil beklemedikleri değişimi hızlandırır ancak. Ve yarım asırlık Milliyetçi Hareket Partisi’nin de yancı vaziyetinde bu değişimi kesme faaliyeti aslında dönüşümün dozunu arttırmakta.

Bol sancılı bir sürece doğru ve dolaylı gidiyoruz.