Devlet Bahçeli ve yakın ekibinin son açıklamalarını okuyup, dinleyince “MHP yönetimi fena paniklemiş” demekten kendimi alamıyorum.
Mümkün olduğu kadar partilerin iç işlerine ve genel başkanlarına yönelik yazı yazmamaya özen gösteriyorum. Ancak Milliyetçi Hareket Partisi‘nde bugünlerde olup bitenler parti içi ilişkiler boyutunu çoktan aştı.
“Türkiye’nin beka meselesi yaşadığı” bir dönemde MHP’nin güçlü bir parti olması önemli.
MHP’nin parti içi mücadeleyi demokratik bir düzlemde başarıyla yapıp, fikri temellerini muhafaza ederek, iktidar adayı olabilecek bir tadilatı ve hatta yeniden yapılanmayı gerçekleştirmesi Türkiye’nin geleceğini şekillendirebilecek.
Ancak Genel Başkan Devlet Bahçeli ve yakın ekibi anlaşılması güç bir tavır içinde.
Daha düne kadar TBMM Başkan Vekilliği, Genel Başkan Yardımcılığı, milletvekilliğini yapmış genel başkan adaylarına demediklerini bırakmıyorlar.
Bahçeli, “paralelci” olmakla suçladığı, rakiplerine “Yolumuza kim çıkarsa ezip geçeriz” diye gözdağı verdi. Diğer taraftan da Meral Akşener’den sonra diğer Genel Başkan adayları Sinan Oğan ve Koray Aydın’ı da partiden ihraç için düğmeye bastı.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Yalçın da “trajikomik” iddialarını kamuoyu ile paylaştı. Genel Başkan adayları arasında diğer adaylardan birkaç adım önde gözüken Meral Akşener’i “paralel yapının avladığını”, eşi Tuncer Akşener’in eski Dev Sol’cu olduğu, kurultay sürecini açan kararı veren Ankara 12. Sulh Hukuk Hâkimi’nin paralel yapıdan olduğu, dolayısıyla Mahkeme kararının Dev-Sol ruhuyla paralel yapı ruhunu bir araya getirdiğini iddia etti.
MHP Genel Başkanlığına Meral Akşener’in aday olmasını “Pentagon- Pensilvanya ortak- üst akıl operasyonu” olarak tanımladı.
Oysaki Sulh Hukuk Hâkiminin, olağanüstü kurultay talebi için gerekli oy sayısının iki katı delegenin imzası olduğunu tespit ettikten sonra, başka türlü bir karar vermesi hukuken mümkün değildi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tamamını kendisinin seçtiği en yakın on çalışma arkadaşına kurulan kaset komplosunda bile bu kadar antiparalelci olmamıştı. Partinin itibarını zedeleyen kasetzede arkadaşlarına da bu kadar ağır suçlama ve hakarette bulunmamıştı.
İnsaf…
Ey akıl, ey vicdan, ey insanlık neredesin?
*****
Komployu Bırak, Ülkücü İradeye Bak
Hiç komplo teorilerine lüzum yok. Ülkücüler “olağanüstü kurultay” toplanmasını istiyor. Bu talebin gerekçeleri de anlaşılabilir ve makul şeyler.
- MHP’nin yüzde 11-18 arasında oy oranı bandına sıkışmış halde. Özellikle de son seçimde yüzde 4 oy kaybı ile milletvekili sayısı 80’den 40’a düştü.
- MHP yönetimi HDP’nin de gerisine düşüren bu ağır seçim yenilgisi için bir özeleştiri yapmadığı gibi yetkili kurullarda tartışılmasına bile izin vermedi. Hatta bu çöküşü başarı olarak nitelemeye çalıştı.
- Devlet Bahçeli 1997’den beri yani 19 senedir MHP’nin başında. Bu kadar uzun süre partisinin başında kalan, hele hele bu kadar seçim kaybettikten sonra devam eden bir siyasi parti lideri hiçbir gelişmiş demokrasi ülkesinde yok.
- “Türkiye bugün bir beka sorunu içinde.”MHP iktidar alternatifi olamadığı sürece kendi programında savunduğu fikirlerin hiçbiri gerçekleşemeyeceği gibi, ülkücülerin kabul edemeyeceği fakat AKP’nin programına aldığı bütün olumsuz projelerin uygulanmasının önüne geçemeyecek.
- MHP kitlesi fikirlerinin iktidara gelmesini istiyor. MHP yöneticilerinin ise iktidar olmak istemediği kanaati hâkim. Siyasi partiler iktidara gelerek fikirlerini hayata geçirmek ister, kendisine gönül verenlerden oluşan kadroları yetkili makamlara getirmeye çalışır. MHP yönetiminin böyle bir hedefi olduğuna dair en ufak bir işaret yok.
- MHP kitlesi partileri iktidara gelemediği için en mağdur olan kitle. AKP’nin koyu partizan tavrı ülkücü kadroların devlet ve özel sektörde bırakın önemli makamlara gelmesini, iş bulması bile mümkün olamıyor. Terörle mücadelede verilen şehitler genelde fakir barakalarda yaşayan ailelerden yetişmiş ülkücü gençler. Görünen o ki, işsiz kalan ülkücü gençler son çare olarak uzman çavuşluğu seçmişler. Bir kısmı da köle düzeninde çalışan taşeron işçi konumundalar.
- AKP’nin partizanlığı sebebiyle ülkücü iş adamı, bürokrat, bilim adamı, yazar, sanatçı, hatta esnaf olmak ağır bedeller ödemek demek.
- Milliyetçi sivil toplum kuruluşları dahi iktidarın gücü karşısında etkisizleştirilmiş halde.
Bu durumda baraj altında da kalsa, 40 milletvekili alsa da MHP etkisiz kalmaya mahkûm. Çünkü seçmen kitlesindeki eskiden aktif ve etkin olan gruplar küçüldü ve pasif halde.
Geçmiş dönemlerin en güçlü kadrolarına sahip olan MHP’nin son kadroları da tasfiye olursa MHP devleti ileride nasıl yönetecek?
Kadroları tasfiye edilen MHP iktidar olmaktan korkar hale gelmez mi?
MHP’nin hemen ve derhal iktidar olma projesini gerçekleştirmekten başka çaresi kalmış mıdır?
Bütün bu durumun hesabını vermek durumunda olan Devlet Bahçeli ve ekibinin Paralel- Pentagon komplosu zırvalarıyla kamuoyu önüne çıkması utanç verici.
*****
Lekelemeye Çalıştığın Kişiler Senin Kadron
Bugün için Genel Başkan adayı olarak çıkan isimler Meral Akşener, Sinan Ogan ve Ümit Özdağ toplumda karşılığı olan lekesiz, şaibesiz, iyi yetişmiş, değerli isimler.
Bu isimlerin yanında yer alan kamuoyunda tanınmış arkadaşlarını da bir yana bırakın, geride ne kalır? Genel Merkezde varlıklarını Bahçeli’ye borçlu, kamuoyunda hiçbir karşılığı olmayan küçük bir grup.
En demokratik haklarını kullanarak genel başkan adayı olan bu ülkücüleri partiden ihraç et. Kurultay talep eden il teşkilatlarını kapat.
Kalan enkazda Genel Başkan olsan ne yazar?
Seçimi kiminle kazanacaksın?
Tayyip Erdoğan’a nasıl “diktatör” diyebileceksin?
Parti içi demokrasinin zerresini işletmeden, ülke için Demokrasi istemeye yüzün kızarmayacak mı?
Diyelim ki Meral Akşener “paralelci” imiş, eşi Tuncer Akşener de “Dev-Solcu” imiş ve sen de bunu yeni fark ettin.
Kızını diri diri toprağa gömen, Hazreti Peygamberi öldürmeye giderken 32 yaşında Müslüman olan Hazreti Ömer’i Halife yapan bir dinin mensubusun. 17 yaşında solculuktan ülkücülüğe geçen bir dava arkadaşını kırk küsur sene önceki fikriyle suçlayıp, O’nun üzerinden rakibin olan eşini vurmak hangi dine, hangi ahlaka sığar?
Ne olurdu kurultayı toplasaydın? Üst kurulda seni seçen insanlarla istişare etsen, hesap versen, “Partiyi en iyi ben yönetirim” iddiasında isen yeniden aday olsaydın.
Kamuoyuna ve delegelere -öyleyse- “kandırıldım, aldatıldım” deseydin ve “O’na değil bana oy verin” diye delegeleri ikna etseydin ya.
Ne olurdu, diğer adaylarla beraber yarışsaydın? Kazanırsan güven tazelemiş olarak devam etsen, kaybedersen görevi seçilen arkadaşına devredip, partiye nefer olabilseydin.
Hani “önce ülkem, sonra partim ve en sonra ben” idi?
Şimdi neden “hep ben, sadece ben” demektesin?
Hatta daha ötesini yapıp, ülkücüleri hainlikle suçladın, ülkücü terbiyesini tartışmaya açtın ya?
Yazık… Çok yazık…