Yıl 2016 ve Yeni Bir Dünya Kurulurken

84

Yeni bir takvim yılı ile birlikte geleceğe yönelik bir Fütüralist gibi bazı tahminlerde bulunalım isterseniz…

* * *

Yaklaşık her yüz yılda bir, dünyadaki siyasi sistem yeniden yapılanır…

Bu bazen 70 yılı bulur, bazen ise 120 yılı; ama ortalama yüzyılda bir yeniden dizayn olunan dünya siyasetinde bugünlerde yeni bir doğumun sancıları çok net olarak hissediliyor…

Sovyet Rusya’nın çöküşü ile başlayan tek kutuplu dünya sürecinin, tek kutuplu dünyaya ve ardından şimdi de yerini çok kutuplu dünyaya düzenine hızla bıraktığı şu günlerde, geleceğin lider ülkeleri ve çöküş sürecinde olan güçleri her geçen gün çok daha çok netleşiyor.

Giderek tükenen Rusya ile birlikte sanayi ve tarım üretiminden yoksun olan bir kısım petrol zengini ülke de ne yazık ki, ciddi bir ekonomik buhrana doğru sürüklenip, eriyor.

Ekteki grafikten de görüleceği gibi eski gücünden çok çok uzak olan Rusya’nın, bir çılgınlık yapıp dünyayı 3’üncü Dünya Savaşı’na sürüklemesi ihtimali de dâhil olmak üzere yeni bir parçalanma sürecine girdiği artık açıktır.

Diğer yandan Çin’in de çok ciddi bir ekonomik buhran içinde olduğu ve büyüme hızının sert bir şekilde düştüğü göz önüne alınırsa Obama hükümeti öncülüğünde ABD’nin yürüttüğü yumuşak güç politikasının uzun vadeli olarak olumlu sonuçlar verdiği ortaya çıkmış olmaktadır.

ABD’nin Küba ve İran’la ilişkilerinde başlayan yumuşama sürecinin de her iki ülkeyi yanına çekme çalışmalarının bir meyvesi olup olamayacağını zaman gösterecektir. Ancak görünen odur ki; bu ‘düşmanlarını yakın etme’ politikası Küba’da olumlu sonuç verirken İran’da kısa süreli ısınmaya sebep olmasına rağmen, şu anda ciddi bir soğuma sürecine yeninde girmiştir.

Bu bağlamda ittifakları şöyle sıralamamız sanırım doğru olacaktır:

Demokrasi ya da Batı Bloğu:

ABD, İngiltere ve İngiliz kraliyetine bağlı devletler (Kanada, Avusturalya vb), Türkiye, Pakistan, Bangladeş, İsrail, Mısır, Azerbaycan, Japonya, Almanya, Güney Kore, Bulgaristan, Kosova ve Suudi Arabistan’dan oluşmaktadır. (Büyük ihtimalle Demokrasi Bloğu ismi kullanılacaktır. Sonuçta ise Suudi Arabistan Meşruti Monarşiye dönüşecektir)

Doğu Bloğu:

Rusya, Çin, İran, Hindistan, Kuzey Kore, Suriye’deki Esed Yönetimi ve Filistin Yönetimi’nin bir kısmı, Sırbistan, Yunanistan’dır. Fransa ve İtalya’nın durumu ise kritiktir. Eğer AB dağılırsa Fransa ve İtalya’nın Alman baskısına karşı tepki olarak Rusya mihverine kayması kaçınılmaz olacaktır.

Tarafsız Blok:

Avrupa’nın Germen ve Slav soylu olmayan milletleri (İspanya, Portekiz, İsviçre gibi) ile Latin Amerika’nın önemli bir kısmı, Afrika’nın önemli bir kısmı ile Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri tarafsız bloğu oluşturabilirler.

Rusya, Çin ve ABD; Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini yanlarına çekmek için çok çeşitli yolları kesinlikle kullanacaklardır… Bu kargaşada tarafsız kalarak, birleşmeleri ve Büyük Türkistan’ı kurmaları halinde bu yeni oluşacak ülkenin, geleceğin süper güçlerinden biri olması kesindir.

Bu global ölçekten Türkiye özeline gelirsek…

Türkiye’miz Rusya, İran ve Çin bloğuna karşı belki çok istemese de karşı bir operasyon sürecine girmiştir. Rus savaş uçaklarının daha önce de defalarca uyarı yapılmasına rağmen Türk Hava Sahası’nı işgal etmesi ardından birinin düşürülmesiyle başlayan süreç, önce Türkiye-Rusya ilişkilerinde, ardından da Türkiye-İran ilişkilerinde gerginliğe dönüşmüştür. Musul’u bir oldu-bittiyle işgal etmeye hazırlanan İran’a karşı Türkiye’nin Başika kampındaki askerî birliğini takviye etmesi, bir anda BM’ye kadar şikâyet edilmiş, dikkatlerin Musul üzerine çekilmesiyle de Musul’un bir oldu-bittiyle güya İŞİD’le savaşıyoruz diyen İran ordusunun veya desteklediği milislerin eline geçmesi önlenmiştir.

Türkiye’nin bu akıllı hamlesine karşılık ülkemizde kalkışma senaryolarını daha şiddetle uygulamaya çalışan PKK terör örgütüne, Doğu bloğundan daha fazla kaynak aktarıldığı ve aktarılacağı da aşikârdır…

Dün Sabiha Gökçen’de patlayan 3 bombanın da bu anlamda görülmesi gereklidir.

Nihai olarak bugün, adı konulmamış bir savaşa doğru hızla sürüklenen dünyamız umut edilir ki, sükûnet içinde tekrar huzura kavuşur. Bu konuda V. Putin başta olmak üzere diktatörlerin yönetimlerden uzaklaşmaları ve eski imparatorluk hülyalarından vazgeçilmesi aslında imkânsız değildir.

Ancak şu unutulmamalıdır ki, yukarıdaki bloklaşmaya rağmen müttefikimiz olan güçlerin de nereye kadar yanımızda oldukları şüphelidir. Çünkü Batılı zihniyete göre dış politikada ‘dost’ olmaz, çıkarlar olur. Bizden çıkarları bittiği anda müttefiklikleri de bitecektir. ABD ve Rusya’nın son birkaç yıl içindeki sık sık değişen Türkiye politikaları bunun en belirgin örnekleridir.

Bu minvalde ülkemizin çok hızlı bir şekilde alternatif enerji kaynaklarına yönelmesi, yerli teknolojileri ve enerji sistemlerini hızla devreye sokması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Evet, atalarımız tarihte emsaline zor rastlanır başarılara imza atmış olabilirler. Ancak bu, günümüzde bir fayda sağlamaz. Dolayısıyla da aynı destanları bugün bizim de yazmamız gereklidir ki evlâtlarımız da onları okuyabilsinler…

Bu nedenle de millî bilinç ile yetişmiş, şekilcilikten kurtularak İslâm’ın özünü kavramış gençlere ihtiyaç vardır.

İlk başta sanayi, tarım ve teknolojide yerli üretimi teşvik edip, özellikle de rakiplerimizden mal ve enerji alımını azaltmamız gereklidir.

‘En kolay kazanılan para, tasarruf edilen paradır’ düsturuyla hareket edip, petrolden doğalgaza ve elektriğe kadar kamuda, özel sektörde ve hatta hatta evlerde israfa bir an önce son verilmelidir.

Nükleer santrallerimiz bir an önce devreye sokulmalı ve enerjide dışa bağımlılığımız minimize edilmelidir.

Her bir vatandaşımızın, ülkenin kıymetini bilerek; yıkıcı ve kötümser konuşmalardan kaçınması, milletimizi ve devletimizi yerici, küçük düşürücü söz ve eylemlerden uzak durması ve bunu yapanları uyarması bir vatandaşlık ödevidir. Bu aynı zamanda psikolojik harbin de en önemli öğesidir.

Ayrıca vatandaşların ve özellikle de emniyet birimlerimizin tedbirli ve uyanık davranarak muhtemel sabotajlara ve suikastlara karşı dikkatli olması, bu dönemin olmazsa olmaz gerekliliğidir.

Bunlar hayat bulduğunda ve 2000’lerin ilk çeyreği bittiğinde muhtemelen yeni bir dünya ile birlikte ‘büyümüş Türkiye’yi de hep beraber göreceğiz demektir…

* * *

2016 yılı huzur, mutluluk, sağlık ve esenlikler getirsin efendim…