Dünya ekonomisinin 5’te 4’ünü ve dünya nüfusunun 3’te 2’sini oluşturan G – 20 Ülkeleri Zirvesi Antalya’da yapıldı. Doğu’dan Batı’ya güvenlik endişelerinin maksimum düzeyde olduğu bir hengâmede bu büyük organizasyonun kazasız – belasız yapılması ve Türkiye’nin ev sahipliğinde yapılması bir başarıdır.
16 yıllık bir mazisi olan ve 8 yıldır düzenli olarak toplanan G – 20 Ülkeleri (Group of 20) sanıldığı gibi dünya üzerindeki en büyük 20 ülkenin ardışık sıralanması değildir. Avrupa Birliği ile bazıları zaten AB içinde yer alan 19 ülkenin belirli periyotlarla bir araya gelişidir. Temeli G – 7 olarak anılan (sonradan G – 8) Gelişmiş Ülkelere dayanır.
Türkiye bu 19 ülke arasında 18’nci büyük ekonomi olarak yer almıştır. 2005 ile 2010 yılları arasında İMF ve Dünya Bankası verilerine göre 17’nci sırada olan ülkemiz 2011 itibariyle Endonezya’ya geçilerek 18.liğe düşmüştür. Şu anki büyüme ve ihracat-ithalat verilerine bakarsak 2019‘a dek 1-2 sıra daha düşebiliriz. Hamdolsun yerine maalesef..
ABD (1), Çin (2), Japonya (3), Almanya (4), İngiltere (5), Fransa (6), Brezilya (7), İtalya (8), Hindistan (9), Rusya (10), Kanada (11), Avustralya (12), Güney Kore (13), Meksika (15), Endonezya (16), Suudi Arabistan (19), Arjantin (24) ve Güney Afrika‘dan (33) ibaret bu yapı Sonuç Bildirgesiyle dünyanın ekonomik seyrinin küresel kontrolü noktasında katılımcı ülkeleri tümden bağlamaktadır.
Asıl küresel elit çoktandır Rusya ile yaşanan problemlerden dolayı toplanamayan G – 8‘dir. Zaman zaman aralarında anlaşmazlıklar yada ağırdan almalar da olmuyor değil. Örneğin Fransa, II.Irak Savaşı’nda Koalisyon Güçleri‘ne ancak tribün desteği sağladı ve Kürtçülüğün Mitterand zamanında enstitüleşmesini sağlamasına rağmen Chirac & Sarkozy dönemlerinde Kuzey Irak‘taki Barzanî Kürdistanı‘ndan kapitalist iştah bakımından pek istifade edemedi.
Hadi diyelim ki Irak I.Dünya Harbi’nde İngiliz mandasına bırakılmıştı; ya Suriye‘ye ne demeli? 1946 yılına kadar Fransa idaresindeki Suriye‘de 5 yıldır devam eden iç savaşın ilk 5 dış unsuru arasında Fransa yok. Eski sömürgesinin ihracat yada ithalat rakamlarının ilk 5’inde de yok. Öyleyse amaç; Suriye 3’e ayrılacaksa ve Kuzey Suriye‘de PYD Kürdistanı kurulacaksa yemek masasında oturmak.
Sarkozy giderayak ancak Libya trenine ön kompartımanda yer bulabilmiş ve savaş uçaklarıyla Libya halkına sevgilerini (!) göndermişti. Anlaşılan Cumhurbaşkanı Hollande, “kara şahin” rolünü oynama hevesinde. Zaten “durağan” hale gelen Fransa ekonomisini canlandırmak için başka çare de yok gibi.
Dünyanın en iyi 6 istihbaratından biri sayılan Fransız istihbaratı DGSE’ye rağmen aynı gün eş zamanlı 5 saldırıyı engellemek bir yana tahmin edemiyorsa dünyanın 4’üncü nükleer gücü sahaya iniyor demektir. 11 Eylül saldırılarını Amerika nasıl Ortadoğu‘da sınırların değiştirilmesine bahane kıldıysa Fransa da 13 Kasım saldırılarını aynı ‘acımasız‘lığa gerekçe kılacaktır.
“Mültecisin sen, mülteci kal!” düsturunca ya herkes ülkesinde ölecek ya da kaçış yollarında. Ve hatta Batıdaki göçmen nüfusu törpülenecek. Gayri “Avrupa Avrupalılarındır“.
Suriye ve Irak‘ta her gün ölen insan kadar bir defada Paris‘te öldüğü için şaşkın gibi gözükenler var. Ölen insan olunca yazık ve hem Doğu’da hem de Batı’da aynı eller tetik düşürttüğü için daha da yazık.
Suriye’de yeni bir dönem başlıyor; hanımlar, beyler!