Lafı eğip bükmeden gönlümden geçen koalisyonu açıklayacağım. Benim için birinci öncelik, ülkemizin bir bölümünü PKK terör örgütünün yönetmesini sağlayan/ sağlayacak, “çözüm sürecinin” sona erdirilmesidir.
Ekonominin düzeltilmesi, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi, Cumhurbaşkanının anayasal yetki sınırlarına çekilmesi, yolsuzluk ve hukuksuzlukların faillerinin yargılanması çok önemlidir. Ancak telafisi mümkün olmayan en önemli husus, ülkenin bütünlüğü ve milletin birliğinin korunamamasıdır.
Bu öncelikli mesele için HDP’siz ve fakat MHP’li bir hükümetin kurulması gerekli.
Çünkü Mecliste temsil edilen dört partiden üçü “çözüm sürecinin” devamından yana. Sadece MHP karşı.
MHP’nin içinde bulunduğu veya dışarıdan destekleyeceği hükümet formüllerinde “çözüm süreci” devam ettirilemez.
HDP’nin destekleyeceği hükümet formüllerinde ise PKK’nın istediklerinin adım adım verileceğine şüphe yok.
MHP’nin CHP ile koalisyon kurabilmesi için HDP desteği şart. Fakat HDP destekli bir hükümette yer almak MHP’yi bitirir. Yani böyle bir koalisyon mümkün olmaz.
O halde benim gönlümden geçen hükümet formülü için tek seçenek kalmakta. MHP’nin Ak Parti ile koalisyonu. Ancak Erdoğan vesayetinden kurtulmuş, hukuk çizgisine çekilmiş bir AKP ile.
Zaten Milliyetçi Hareket Partisi, Ak Parti ile koalisyon yapmak için, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi, Cumhurbaşkanının anayasal yetki sınırlarına çekilmesi, yolsuzluk ve hukuksuzlukların faillerinin yargılanmasını da şart koşmaktadır.
Tamamen demokratik ve hukuki olan bu talepleri mevcut Başbakan Ahmet Davutoğlu ve AK Parti’nin bir kısmı kabul etmek isteyecektir. Cumhurbaşkanının vesayetinden ve hükümeti etkisiz, önemsiz gösteren hatta aşağılayan ön almalarından, seçim mitinglerinden bu kesim de rahatsız.
Esasen MHP tabanıyla benzerliği çokça vurgulanan Ak Parti tabanı çözüm sürecinin sona ermesinden de, hukuk devleti ve yolsuzluk konularında yaşanacak normalleşmeden de mutlu olacaktır.
Böyle bir koalisyonda ayrıca dış politikadaki aşırılıklardan dönme, ekonomik alanda gerekli tedbirleri kolaylıkla almak söz konusu olacağı için ülkemiz de, her iki parti de kârlı çıkacaktır.
Ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Ak Parti üzerinde (vesayet diye tanımlanan) etkinliği var. Erdoğan saraydan ayrılmayı da, 17/25 Aralık dosyalarının yeniden açılmasını da, yetkilerinin daraltılmasını da kabul etmek istemeyecektir. Bu O’nun için siyasi intiharla eşdeğerdir.
Bu koalisyon modeli üzerinde ilk engel Tayyip Erdoğan, ikinci engel ise MHP yönetiminin tavrıdır. MHP yönetiminin iktidar olmak istemeyen bir tavır içinde olması olumsuz bir algı yaratıyor.
MHP Genel Başkan Devlet Bahçeli‘nin AKP’yi hukuk çizgisine çekerek, çözüm sürecinden vazgeçirerek koalisyona zorlaması gerekiyor.
Oysaki Bahçeli bunun yerine, partisinin halk tarafından en çok sevilen iki değeri Meral Akşener ve Sinan Ogan ile uğraşıyor. “MHP grubunda keşke on Meral Akşener, yirmi Sinan Ogan olsa” diyeceği yerde, böyle yapay problemler çıkarması da kamuoyunda hoş karşılanmıyor.
Bu bakımdan mevcut şartlar altında benim gönlümdeki MHP+AKP formülünün gerçekleşmesi maalesef daha zayıf bir ihtimal.
*****
BAŞA GELECEK KOALİSYON: AKP+CHP
Seçimin ertesi günü, 8 Haziran sabahı yazdığım analizde de en güçlü koalisyon ihtimalinin AKP+CHP koalisyonu olduğunu belirtmiştim.
Bazı zorlukları olduğu malum. Ama bunlar aşılabilir. Çünkü:
a- Bülent Arınç’ın ifadesiyle, AKP kendisini “iktidarda olmaya mahkûm ve mecbur hissediyor.” Sebebi malum. AKP iktidar olmazsa, yolsuzluk ve hukuksuzluk dosyaları açılacak. Birçok önemli isim hırsızlık ve rüşvetten, vatana ihanete varan suçlamalarla yargılanacak. Bürokrasinin bir kısmı (mesela MİT Başkanı) fiilen değiştirilecek, bir kısmı kendiliğinden tavır değiştirecektir. Ve her dönemde güçlüden yana tavır alan medya ve sermaye AKP aleyhine dönecektir. Böylece AKP hızla çözülmeye gidebilir.
Ayrıca Ahmet Davutoğlu’nun Başkan ve Başbakan olarak devam edebilmesi hükümet kurmasına bağlı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, bir koalisyon hükümeti kurulmasını istiyor ise, CHP’nin kendisini rahat bırakması şartıyla, bu modeli öncelikle tercih edebilir.
b- CHP ne yapsa muhalefette iken yüzde 25-26 sınırını aşan oy alamıyor. Hem Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanı olarak kalabilmesi ve hem de iktidara susamış CHP teşkilatlarının iktidar nimetleriyle tanıştırılması için CHP de kendisini iktidar olmak zorunda hissediyor. Yani bu koalisyon seçeneğinin muhtemel ortakları iktidar olmaya çok hevesli.
c- “Çözüm süreci” konusunda kendisini bağlamış gözüken AKP kadar, CHP içinde de bu sürece destek verenler çoğunlukta. Ulusalcı kanat partiden tasfiye edildiği için CHP grubu adeta dikensiz gül bahçesi. Sürecin yürütülüşünde şeklen bazı değişiklikler yapılarak proje devam ettirilebilir. Tabandaki ulusalcı damar ise yoğun propaganda ile tepkisizleştirilebilir.
d- Dış güçler ve içeride büyük sermaye AKP + CHP koalisyonu istemekte. Tarihi tecrübemiz gösteriyor ki, bu güçlerin istediği formüller genelde uygulanır.
*****
AKP + CHP KOALİSYONU KURULURSA…
- HDP hükümeti dıştan destekler. Böylesine geniş bir temsil kabiliyeti olan koalisyonun kurulması ilk önce ülkede geniş bir rahatlama sağlar.
- Uluslararası destek ekonomik kriz ihtimalini azaltır.
- “Çözüm süreci” devam eder. Çok uzun olmayan bir vadede, bölgede PKK’nın fiilen yönettiği “Özerk Kürdistan” hukuki meşru bir devletçik haline gelir. Öcalan’a af çıkar, bu özerk devletin başına geçer.
- Bir dahaki seçime AK Parti de “Sivas’tan ötesine geçemez.”
Ancak AKP ve CHP tabanları arasında sosyolojik ve dünya görüşü olarak ciddi bir doku uyuşmazlığı olduğu bilinmektedir. Ayrıca Cumhurbaşkanının yetkileri, yolsuzluk ve hukuksuzluklarla ilgili harekete geçecek MHP veya HDP’nin talep edeceği yasal düzenlemeler için, CHP’nin “hayır oyu” kullanması kolay olmayacak. AKP kendisini çökertecek hususlarda, muhalefetle (MHP ve/veya HDP ile) işbirliği yapacak bir ortakla yürümek istemeyecektir. Yani zor ve sancılı bir koalisyon denemesi olacak.
Bana göre kalıcı ve Türkiye’nin normalleşmesini sağlayacak model, Tayyip Erdoğan vesayetinden kurtulmuş Ak Parti ile MHP’nin kuracağı koalisyondur.
*****
BAYKAL, TAYYİP ERDOĞAN’IN KARİZMASINI FENA ÇİZDİ
“Cumhurbaşkanı vesayetinden” kurtulmak kolay olabilir mi? Bunu zaman gösterecek.
Ancak bugün sade bir CHP milletvekili olan Deniz Baykal tek başına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o kadar da güçlü olmadığını gösterdi.
Kendisiyle görüşmek isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Baykal “Saray’a gelmeyeceğini” söylediği için Erdoğan Dışişleri konutunda görüşmeyi kabul etti.
“Tek adam” Erdoğan, arkasından halk desteği gidince o meşhur gurur ve kibrini mecburen bir yana bıraktı.
Saray’ın meşruluğunu tartışan partilerin haklılığını zımnen kabul etmek zorunda kaldı. Artık bundan sonra 1200 odalı Saray “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi” olarak kullanılması pek mümkün değil.
Bence bu olay Erdoğan’ın siyasi hayatı için bir kırılma noktasıdır.