Açmazlarımız

116

Atasözleri imbikten geçmiş irfan damlalarıdır. MÖ.

Sınırlı insan yaşamında göreceli olan zaman, geçen asra göre değişen ve gelişen şartlar altında çok daha hızlı akıp gitmektedir. Dün yarım asırda gelişen ve değişen olgular, bu gün birkaç yılda olgun hale gelmekte ve biz farkına varmadan hayatımıza girmektedir. Nüfus artışları sosyal hayatımızda sadece etrafımızdaki kalabalıkları büyütmekte buna karşılık birey olarak yalnızlaştığımız bir dünyada yaşıyoruz.

İnternetin etkin bir şekilde sosyal hayatımıza hâkim olmasıyla sanal âleme esir olduğumuzu pek aklımıza getirmiyoruz. İnterneti yaşam ve kültür hayatımızın bir parçası haline getirdiğimizde, de değer yargılarımızın kıymetlerle yer değiştirdiğinin farkına varmamız mümkün olmamaktadır. Bu halin devamında ise kıssa zamanda kendimizi tanımakta zorlanıp, değer yargılarımızın bozulduğunun da farkında olmayacağız. Bilgi ve teknoloji insana hizmet etmesi gerekirken bu defa insan bilgi ve teknolojiye hizmet eder hale gelmektedir.

Geleceğimiz olan yeni nesilleri, yetiştiren genç anne ve babalara ve özellikle de annelere büyük görevler düşmektedir. Genç anne rahat televizyon izlemek veya cep telefonundan mesajları takip etmekten fedakârlık yapıp, yarını olan çocuğunu sanal âlemin kucağına atıp, gelecekte onun yalnızlaşmasına fırsat vermemelidir.

Geçen gün Eminönü’nden Eyüp oyuncakçılar çarşısına geldiğimde önümde genç bir anne ve baba yanı başında elinde oyuncak ayısı ile onları takip eden 4 veya 5 yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Anne ve baba ellerindeki “akıllı telefon”.la ilgilenirken bir taraftan da konuşmaya çalışıyorlardı. Küçük kızları önce babasına karnım acıktı dedi. Baba duymazlıktan geldi, bu defa annesine Anne karnım açıktı. Dedi. Annede babası gibi elindeki telefona daldığı için, duymasına rağmen o da duymazdan geldi. Küçük kız bu defa ayağının birini yere vurarak ve avazı çıktığı kadar bağırıp! Anne, Baba beni dinler misiniz diye seslendi. Benim için bu durum tam bir tiyatro sahnesiydi. Anne ve baba AKILLI telefonlarına o kadar dalmışlardı ki yine duymazdan geldiler. Anne ve babayı ikaz etmek istedim. Fakat ne tepkiyle karşılaşacağımı bilmediğimden vazgeçtim.

Küçük çocuk susmuş elindeki oyuncağını sıkıca göksüne bastırıp, arkalarından onları takip etmeye devam etti. Böyle bir anne ve babanın iyi bir eğitmen, örnek olması ne derece mümkündür. Baba yalnız eve para getiren, anne temizlik ve yemek yapan olarak kendini görürse o ailede yetişen çocukları mutlu ve başarılı bir gelecek beklediği söylenemez. Mutlu ve hedefi olan bir aile, mutlu ve hedefleri olan bir toplumu oluşturur. Yeni açmazlarımızdan biri budur.

Diğer taraftan okuma alışkanlığı edinmiyor veya bu alışkanlıklarımızı terk ediyoruz. Yazan ve çizen kaç gencimiz var. Türkiye genç nüfusa sahip olmasına karşılık, kaçımız müzikle, edebiyatla, resim ve tiyatroyla ilgileniyor. Sadece moda kavramlarla boğuşup durmaktayız

Etrafımıza baktığımızda kıraathane siyasetçilerinden geçilmiyor. Aktif siyasetle uğraşanlarımız da bile yeterli donanıma sahip kaç politikacımız var. Siyasetle uğraşan, tabiri caiz ise meslek edinen bu zevatın kaçı siyasi, ekonomik kavramları bilmekte. Kapağı Meclise atanlar bir dönemde Milletvekili yemininden sonra kaç defa kürsüye gelmiş veya önerge, kanun tasarısı vermiş. TBMM. İnternet sitesinden bu bilgilere kolaylıkla ulaşılabilinir. Çevremizde yeterli donanıma sahip olmalarına rağmen hep konuşan insanlarla dolu. Bu kabuğu kıran bir arkadaşımız Muhsin KOÇ beyefendi 93 harbi ve devamında Kars ve çevresinde yaşayan insanların “Soykırıma” uğradıklarını söyleyen Ermenilerin yaptığı insanlık dışı zulümlerini yaşayanlardan derleyerek romanlaştırdığı Gülfidanım Küçük Kuzum adlı eseri Yesevi Yayıncılıktaki raflarda yerini almıştır.

Muhsin Koç akıcı bir üslupla kaleme aldığı bu eserinde okuyucuyu olayların içine çekmekte ve o günleri yaşıyormuşçasına insana çekilen acıları hissettirmektedir. Muhsin KOÇ’u tebrik eder, çalışması devam eden yeni eserlerini dört gözle beklerken, kendisine sağlık ve muvaffakiyetler dilerim.  Saygılarımla.