Dinimizi öğrenmek, Kuranı anlamak, İslam’ı yaşamak;

88

Dini inançlar toplumlar için her zaman önemli olmuştur. İnsanların günlük hayatından, sosyal ilişkilerine; aile ilişkilerinden, iş ilişkilerine kadar her davranışımızda etkisi olan dini hassasiyetlerimiz insanların hayatında her zaman önemini korumuş ve korumaya devam edecektir.

Mensubu olduğum ve inandığım İslam Dininin kutsal kitabı olan Kuran-ı Kerim’in mealini defalarca okumuş bir insanım. İnancım önce ailemden aldığımız değer yargıları ile şekillenmiştir. Baba Dedem Sezai Efendi köyümüzün imam hatibi idi. Köydeki insanlarla ilişkilerinde onlara yardımcı olma biçimi, Camiye gidip gelirken yolda rastladığı taş gibi zarar verebilecek unsurları kenara çekerken ‘oğlum, bu taş bir hayvanın bile ayağını acıtsa bunda bize vebal vardır. Onun için bunu kenara alalım’ deyişleri benim için hep örnek olmuştur. Anne Dedem Seyit Ali Efendi ise bölgemizin hafız yetiştiren dindar bir ailesine mensuptu. Bu ailelerin yetiştirdiği dini hassasiyetleri yüksek bir Anne-Baba terbiyesi ile ilk İslami değerleri kazandım. Daha sonra mahallemizin cami mektebi hocasından bilgilendik. Her birini rahmetle, şükranla anıyorum. Onlardan aldığımız en önemli düstur ‘oğlum her koyun kendi bacağından asılır, ama kokarsa mahalleyi de kokutur ‘ olmuştur. Şimdi bu düsturun ‘özgür birey davranış’ında ne kadar etkili olduğunu görmekteyim. Yakın tarihte gittiğim umre ziyareti sebebi ile yeniden bir Kuran-ı Kerim meali okudum. Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’i anlayarak okuduğum zaman özetle temel değerlendirmem şöyledir;

1.Yüce yaratıcımız Allah biz kullarından kendisine ortak koşulmamasını bildirmektedir. Kendisine ortak koşulmasını şirk olarak değerlendirmektedir. Şirk deyince eski çağlarda tabi ki putlar kastedilmektedir. Ama Allah’a bağlılığın, O’na karşı gösterilen sevginin yerini tutan her sevgi ve bağlılıklarda şirk olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla iyi bir müslümanın sevgi ve bağlılıklarında bu bakımdan da ölçülü olmalı, para-mal-mülk-insan-şöhret gibi unsurlarla inancını zedelememelidir.

2.Bu imanı ve inancı emrettiği ibadetlerle göstermeyi ve sürdürmeyi emretmektedir. Namaz, sağlığımız yerin de ise Oruç, sağlığımız ve imkânımız var ise Zekât ve Hac ibadetleri ile imanımızı canlı-diri tutmamızı istenilmektedir.

3.Her ibadet emrinin akabinde bizim İyi İnsan olmamızı hatırlatılmaktadır. Bunu Ameli Salih dediğimiz vasfımızı zenginleştirerek yapabileceğimizi bildirilmektedir.’Onlar bilmiyorlar mı? idrak etmiyorlar mı?’gibi uyarılarla kadın-erkek her insan bu noktada uyarılmaktadır.

Buradan şunu anladım ki Müslümanlar iman-ibadet-Ameli Salih kavramlarını iyi bilmeli ve doğru anlamalıdırlar. Bu bilip anlamanın kazandıracağı bir davranış biçimi günümüzün birçok sorununu kendiliğinden çözebilecek bir güce sahiptir. Bu güç dünyadaki tüm insanlar içinde örnek toplumlar oluşturma imkânına sahiptir. Cahilliğimizi bilgili olmaya, tembelliğimizi çalışkan olmaya, bencilliğimizi paylaşımcı olmaya, kişisel ve doğal imkânlara karşı gösterdiğimiz savurgan, tahripkâr, tehditkâr duruşumuzu tasarruflar, koruyucu, barışçı bir şekle dönüştürebilecek bir güçtür. Bu gücümüz insanların birçok eksikliğini-yanlışlığını düzeltecek yeni bir medeniyet oluşturabilecek kadar da değerli, temel bir husustur. Dolayısı ile din adamlarımızın bu üç kavramı daha doğru anlama-anlatmayı, bu kavramları İyi İnsan, Ahlaki Güzel insan, Faydalı İnsan, Zararsız İnsan olunması yönleri ile değerlendirmesinin lüzumuna inanıyorum.

Bilgi idrak ve imanı yeterli ve yerinde insanlardan olmamız dileğiyle.